Canım Narin, "hepimizin" demeyeceğim, "çoğumuzun" kızı.
Bak sen yokken neler oldu?
Ruhunu yaralamak için söylemiyorum canım, ama bütün ailen neredeyse, belki baban, bir ağabeyin istisna; örgüt olmuş, çete olmuş, domuzbağcı, tetikçi, yataklıkçı, cani, hatta siyasi olmuş da canını canından almış canım kızım. Kiminin eli üzerine yürümüş, kiminin dili sessizliğe gömülmüş.
Ne vicdan, ne sorsan ezbere sayacakları "Allah korkusu, utanç, kul hakkı!"
Ah bunları saydım ya… bir "amca" daha işte!
Bir "derdest paşa" sen toprağa verilirken henüz, "Eğitimin amacı bilim değil, Allah korkusu ve utanç duygusu vermektir. Kul hakkı falan filan" deyiverdi.
Tamam, o "amcalar"dan değil kızım, lakin onların da temsilcisi; bak bu "amca" da kim?
Sen dünyanın kıyısında bile yoktun; bu "amca" 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinde üniformalı, emir alan emir veren darbe subayıydı. Sen yoktun yavrum, bu iktidarın çok atarlandığı ve genelkurmayını 80'li yaşlarında içeride tuttuğu 28 Şubat "darbemsi"sinde öyle herhangi bir birlikte değil, bizzat Genelkurmay Başkanı'nın yanında, eteğindeydi. Kaç bildiride mürekkebi, parmak izi vardır acaba, onu da "28 Şubat mağduru AKP" düşünsün.
Bak sen yeni mi doğmuştun, doğmak üzere miydin işte; Genelkurmay'daki bir astsubayın cesareti bile yoktu onda ki, 15 Temmuz'da "derdest" edildi. Oysa "direnmeden teslim olmak" suçlamasıyla o kadar çok askerin canı yandı ve kimi ordudan atılmıştı ki!
"Derdestten serbeste" ne pazarlıklar yapıldıysa, "helikopterli kurye" ile adrese sağ salim teslim edildiğini gördük kızım. Ne utandı, ne onca yalan dolan içinde Allah korkusu filan diyebildi.
ABD'de "özel" eğitim vb. ilişkiler kur; askerlerine çuval geçirenden madalya al: Kendi çocuklarına "laik" ve "torpile layık" eğitimlerle yürü. Küçücük çocukların hayatı üzerinden dincilik yap sonra. Bütün darbelerde ol, "darbeye karşıyım" de! Utanma duygun olmasın, Narin gibi çocuklara din üzerinden "Allah korkusu, utanç, kul hakkı" pazarlat. "Kul hakkı"nı her gün tarumar eden bir iktidar parçası ol; tamam öylece de parçası kal! Öyle ya, 12 Eylül devam ediyor!
Ah Narin, söylemeyecektim ama Tekirdağ'da bir Sıla bebek, daha 2'sinde canım, ikisinde Narin; ölümün pençesinde "cinsel istismar" diye çıktı raporu. Kayıp Çiğdem bir çukurdan çıktı bu cehennemde. Bu zebaniler nereden geldi Narin, nasıl dar edebildiler çocuklara dünyayı!
Çocuk tecavüzlerinde "rıza" diyenlerin, çocuk gelinler için fetva verenlerin hükümranlığında çocuğun ne hükmü olabilirdi ki kızım.
"Sapıklık" değil artık bu; bir "ideoloji" olarak yerleşmiş belki de ya da belli ki.
Canım Narin; sen şimdi ablanın da, mezarın başında kendi çocuğu için ağlayanın da, gömülü meçhul cesetlerin de yanında, domuz bağlarının da, infazların da, köyden siyasete uzanmış "dinci" vahşetin de karşısında mücadele ediyorsun; küçücük yaşın, cansız uzanmış başın, alınmış hayatınla.
Bu ülke sana, sadece senin hakikatini değil; çok derin, çok yoğun, çok kesif bir cehennemin hakikatini anlamayı ve anlatmayı da borçlu!
Daha ne anlatayım, yorgun ruhuna, bilmiyorum.
Senin hayatının çalındığı günler mesela, bu "çocukları köpeklerden koruyacağız" diye katliam kanunu yazan iktidar, devlet de o zaten, 85 milyonun kimlik bilgilerini çaldırmış. Seninki de var mı, bilmiyorum, hayatı çalınmış kızım.
Bu despot düzenin boyun eğdiği, hatta eşlik edebildiği şeyler böyle zaten: Ekonomik kriz, yoksullaştırma, mafyalaşma, kadınların ve çocukların katledilmesi, iş cinayetleri, her türlü hırsızlık, yağma, talan, yalan, ormanların, kıyıların gaspı, eğitimin içinin boşaltılıp "kul, köle" imalatı haline sürüklenmesi!
7'den 70'e yavrum: Aynı anda üniversite yurtlarına tutunmaya çalışan orta halli, yoksul çocukların üzerine de anormal zamlar yürüyor; devlet huzur ve bakımevlerindeki emeklilerin, yaşlıların, muhtaçların üzerine de yüzde 200 fiyat artışlarıyla.
Çünkü "hayat hakkı" ve "hayatı zehir etme hakkı" birtakım despot "amcalar"ın!"
Şöyle de anlatayım kızım: Bu öyle intikamcı, kinci bir düzen ki; "Polonez işçileri" grevinde, kendisi de muhtemelen yoksul bir aileden gelme, "devlet memuru" emniyet müdürü işçilere şöyle seslenebiliyor:
"Sizi alıp işlem yapsam, yarın çocuklarınız bu yüzden bir işe giremez."
Nasıl bu kadar emin, nasıl bu kadar "sermaye yalakası" oluyor; nasıl bu kadar net bir şekilde bu iktidar devletinin "işten fişe" kinini olağanlaştırmış!
7'den 70'e kızım; rahat, huzur, hayat hakkı kolay değil bu cehennemde. Gıda enflasyonunda ilk sıralarda bir ülke, çocuk yoksulluğunda da yüzde 34'le Kolombiya'nın hemen arkasında bir çoraklıkta.
Sen bir "aile" kurbanısın ya, emniyetçinin işçilere söylediği de bir başka açıdan o: Onurun, ekmeğin, evlatların için direnirsen, çocukların da aile kurbanı olur!
"Kutsal aile"leri bu: Ya evladını organize biçimde eziyor, kirletiyor; ya onuruyla yaşatmak isterken evlatlarını, onur ve hak o çocuklara ceza, kin ve intikam olarak dönebiliyor.
"Kul hakkı" diyor bir de "utanmazlık" apoletleri!
Yorgunsun canım kızım; yorgunuz, üzgünüz, kahroluyoruz, öfkeliyiz ama unutmamalıyız değil mi, daha ne çok Narin, ne çok Sıla, Leyla, Çiğdem var; gözlerini kapatmış hakikati bekleyen ve daha ne çoklar, hakkaniyetli, adil, onurlu, umutlu günler görmeyi hak eden.
Bu dünya ve hayat sizin hakkınız! Hakkını bu cehenneme helal etme kızım! Sesleriyle de sessizlikleriyle de bu suça ortak olduktan sonra, arkandan "Helal ettik" diye çemkirenlere de...
Umur Talu kimdir?
Umur Talu, ilk, orta, liseyi Galatasaray Lisesi'nde yatılı okudu. 1980'de Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi'den mezun oldu.
Üniversite döneminde Demiryolu İşçileri Sendikası ve Marmara Boğazları Belediyeler Birliği'nde çalıştı. Günaydın gazetesinde başladığı gazeteciliği, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, tekrar Milliyet, Star, Sabah, Habertürk'te sürdürdü. Muhabirlik, ekonomi servisi yönetmenliği, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı, kısa süre Paris temsilciliği yaptı.
Medyakronik başta olmak üzere, çok sayıda web sitesi ile dergide makaleleri yer aldı.
Birkaç dönem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu'na seçildi, başkan yardımcılığında bulundu.
İstanbul Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi İletişim fakültelerinde ders verdi.
Türkiye medyasında ilk "ombudsman"lik kurumunun kurulmasını gerçekleştirdi. 1998'de Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ni hazırladı.
Çalışmaları Türkiye Basın Özgürlüğü Ödülü, iki kez Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Köşe Yazısı Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Ödülü başta olmak üzere, çeşitli mesleki ödüllere değer görüldü. Aynı yıl, üç farklı gazetecilik örgütünden köşe yazarı ödülü aldı.
Bodrum: Yüzyıllık Yolculuk, Kadınımızın Hatıra Defteri gibi belgesellerde metin yazarlığını yaptı.
Sosyal Demokrasi, Fransa Bölümü (Turhan) Uçuran Bey Postanesi (Milliyet), Dipsiz Medya (İletişim), Bedelli Gazetecilik (Everest) , Senin Adın Corona Olsun (Literatür) kitapları yayımlandı. Keynes'in (O. E. Moggridge, Afa Yay.) çevirisini yaptı.
|