30 Aralık 2023

Biz ne isek hayat da ona döndü!

Başarı yolunda koşturup dururken; yakınlarda bir yerlerde değerlerin peşinden giden birilerinin bulunması için de bir dilek dileyin. Tökezlerseniz, düşerseniz bir şekilde; kendi değerleriyle, orada bir yerde, size her türlü cila, yıldız ve yaldızın ötesinde, el verebilecek, nefes verebilecek, değer verebilecek, hani istersiniz ya, belki itibar bile verebilecek birileri bulunsun diye. Koşarken ezip geçtiğiniz değerler, bir yerlerde, birilerinde var olsun, biraz yaşasın diye!

Memleket evlatlarını bol buldu ya...

Bakmayın "terör kayıpları" için acılara boğulmaya...

Onun dışında da, beşer, onar öldürüveriyor, ölümlerden ölüm beğendiriyor, bir nevi intiharlara, ihmal katliamlarına sürüklüyor.

Medeniyetin tek dişi de...

Hukuksuzluğun, haksızlığın, arsızlığın, yolsuzluğun, yüzsüzlüğün, ihmalin, umursamazlığın, boş vermişliğin tüm azı dişleri de her an her yerde geçip parçalamaya hazır.

Burada her araç, her imkân, her çare aynı zamanda birer seri katile dönüşmeye hazırdır.

Taşıt aracı, aynı zamanda toplu ölüm aracıdır.

Binalar barındırmak, okutmak için olduğu kadar, yıkılmak, enkazında çocukları yutmak içindir.

Atölyeler üretim içindir ama pekala zehirlemek, alev alev işçileri boğmak, yakmak, kül etmek içindir.

Tersanelerde gemiler yapılır, yolcular, yükler taşınsın diyedir, gemilere filikalar takılır, kurtarmak içindir; ne var ki o gün sık sık gelir, öldürmek, sulara gömmek, çarpmak, ezmek içindir.

Minicik çocuklar süt elleriyle koyunları sağsınlar diye çiftliklere taşınır, üç kuruş içindir; lakin kamyon kasasından topluca derelerde boğmak içindir.

Doğal gaz bir de ne içindir çocuklar; bildiniz işte, bir evde bin bir ihmal zincirine dolanıp boğulmak içindir.

Galiba şu da mı oluyor ne?

Birbirine çok tuzak kuran, çok fesatla dolan, sinsi, birbirine karşı hoyrat, hayata, akla, vicdana karşı saygısız bir toplumda...

Doğa da...

Doğal gaz da...

Bina da, yol da, araç da, işyeri de, okul da...

Fesatla, hinlikle, hainlikle doluyor.

Sonra bir gün ya zehir zehir bir haneye sızıyor...

Ya bir yolda birbirine çarpıyor.

Biz ne isek, hayat da öyle bir şey oluyor.

Hayattan ziyade, ölüm ölüm kokuyor.

Ve kokuyu kimse duymuyor, kapıyı kimse kırmıyor, bir toplum onca duyarsızlıkta derin uykularda uyurken evlatlarını kaptırıveriyor.

Tuhaf ama...

"Gelmiş geçmiş en başarılı insanlar"dan biri...

Einstein'a atfedilen bir söz, bir tavsiye var:

"Başarının peşinde koşanlardan ziyade değerlerin peşinde koşanları izle" gibi bir şey.

"Artık değer"den başka değeri zor tanıyan "piyasa"da bunun ne manası varsa artık!

Lakin yine gergin, yorgun, yaralı bir yılın ardından onun enkazını sırtlayıp sözde "yeni" sayılan bir yıla bir adım kala lafı uzatmayayım...

Yukarıdaki "iz"i azıcık uzatayım:

Elbette çoğu zaman "başarılılar" önde gider, önde gelir, öne geçer, önden çeker!

"Başarı" tarifi azıcık tartışmalı olsa da.

Fakat, ama, ancak, ne ki, şu var ki...

Bir gün "başarılı" da tökezlediğinde, yere düştüğünde, üstüne bir başka "başarılı" bastığında, ona da el uzatacak olan "değerlerin peşinden giden" biridir.

O yüzden insanlık ve insanlar; ama inançla, ama felsefeyle, ama ideolojiyle, ama ahlak veya etikle, bazen hukukla bile, tabii aileyle, dostlukla, aşkla; "değerler"i tam öldürmeden, bir kenarda, birilerinde, bir de kendi vicdanının bazen kuytu bazen kuyu bir köşesinde uyurgezer de olsa, mutlaka yaşatır.

Tekrarlayıp gideyim; size yine umutlu, değerli yıllar dileyeyim:

Başarı yolunda koşturup dururken; yakınlarda bir yerlerde değerlerin peşinden giden birilerinin bulunması için de bir dilek dileyin.

Tökezlerseniz, düşerseniz bir şekilde;

kendi değerleriyle, orada bir yerde, size her türlü cila, yıldız ve yaldızın ötesinde,

el verebilecek, nefes verebilecek, değer verebilecek, hani istersiniz ya,

belki itibar bile verebilecek birileri bulunsun diye.

Koşarken ezip geçtiğiniz değerler, bir yerlerde, birilerinde var olsun, biraz yaşasın diye!

Peki umut da bir değer midir?

Bilmiyorum, tam öyle midir; bildiğim şu:

Bu dünya, bazen bir bebek gülümsemesi, bazen bir görmüş geçirmişin şefkati, bazen aşkla, sevgiyle, hayalle, mücadeleyle, pes etmemekle, yılmamakla, özlemekle ve kimleri ne için özlediğini bilmekle, tökezlediğin her anda bile hayatındaki geçmiş veya var olan iyiliklerle, güzelliklerle; geleceği de hepsi açısından mümkün kılan gücüyle; acıların ve trajedilerin, kayıpların ortasında "Evet ya bu da var, o da var, aklımda ve kalbimde olanlar var" diye sarsmalarıyla her zaman umuttur.

Kimi insan umuttur…

Çocuklar umuttur…

Dayanışma umuttur…

Sanat umuttur…

Sevgi umuttur.

Daha iyi günlere dair inanç umuttur.

Değer mi değer!

Biz gerçekte ne olmak istiyorsak, hayatı da ona döndürebilmeye dair bir umut hep vardır.


Not: Müsaadenizle birkaç yazı süresi kadar bir ara… yeni yılın ikinci haftası görüşmek üzere.

Umur Talu kimdir?

Umur Talu, ilk, orta, liseyi Galatasaray Lisesi'nde yatılı okudu. 1980'de Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi'den mezun oldu.

Üniversite döneminde Demiryolu İşçileri Sendikası ve Marmara Boğazları Belediyeler Birliği'nde çalıştı. Günaydın gazetesinde başladığı gazeteciliği, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, tekrar Milliyet, Star, Sabah, Habertürk'te sürdürdü. Muhabirlik, ekonomi servisi yönetmenliği, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı, kısa süre Paris temsilciliği yaptı.

Medyakronik başta olmak üzere, çok sayıda web sitesi ile dergide makaleleri yer aldı.

Birkaç dönem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu'na seçildi, başkan yardımcılığında bulundu.

İstanbul Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi İletişim fakültelerinde ders verdi.

Türkiye medyasında ilk "ombudsman"lik kurumunun kurulmasını gerçekleştirdi. 1998'de Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ni hazırladı.

Çalışmaları Türkiye Basın Özgürlüğü Ödülü, iki kez Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Köşe Yazısı ÖdülüÇağdaş Gazeteciler Derneği Ödülü başta olmak üzere, çeşitli mesleki ödüllere değer görüldü. Aynı yıl, üç farklı gazetecilik örgütünden köşe yazarı ödülü aldı.

Bodrum: Yüzyıllık Yolculuk, Kadınımızın Hatıra Defteri gibi belgesellerde metin yazarlığını yaptı.

Sosyal Demokrasi, Fransa Bölümü (Turhan) Uçuran Bey Postanesi (Milliyet) , Dipsiz Medya (İletişim) , Bedelli Gazetecilik (Everest) , Senin Adın Corona Olsun (Literatür) kitapları yayımlandı. Keynes'in (O. E. Moggridge, Afa Yay. ) çevirisini yaptı.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Yaş 13'tü, 22 yıl sonra yine 13!

Tecavüze uğrayanı tecavüzcüyle evlendirmeyi içinden geçirmekle kalmayıp dışına da şey eden erkek yargı mensupları! 13 yaşındaki kız rızasıyla, babası, dedesi yaşında 26 adamla… diye karar veren mahkeme üyeleri. Mahkeme kararını normal bulan, onaylayan, N.Ç.'ye hançer saplayan yüksek yargı

Yeter mi? Yetmez!

Kobani "suç" ise Süleyman Şah ne der, "şehit astsubay" ne düşünür, peşmergelerin Türkiye topraklarından yolculuğu tarihten silinmiş midir?

Vicdan enternasyonali!

Orleck ve gibiler bize şunu da anlatıyor: Tamam kimlikler var ve doğuştan insanı kavrıyor, kuşatıyor, kişiliğinin temellerini de oluşturuyor ama, istisnai kimi durum dışında… Öyle herkesi içine alan bir "kimlik kişiliği" yok. "Bütün Yahudiler, bütün İsrailliler" yok. "Bütün Araplar" yok. "Bütün Amerikalılar" yok."Bütün Türkler" yok. İyiler ve kötüler var kabaca