08 Haziran 2024

Bir çocuk gördüm uzaklarda…

Bu “psikolojik” çoraklık ülkesinin suçluları hangi “hayvanlar”; sokak köpekleri mi?

Bir çocuk, bir genç daha elimizden kaydı düştü; dilimizde ezildi, un ufak oldu.

Haber şuydu: Liseli bir genç kız arkadaşlarıyla “erik dalı” oynamış, bunu sosyal medyada paylaşmış, “din ve ahlak” öğretmeni bunu görmüş, azarlamış, tehdit etmiş, ahlaksızlıkla suçlamış, aileyle konuşmuş vs.

Valilik ise bunları yalanlıyor; her zamanki gibi suç çocuğun üzerine kalıyor.

Fakat çocuğun Valilik veya öğretmen gibi konuşma imkânı yok.

Çünkü öldü.

Söylenene göre, hem de o öğretmenin dersinde pencereden atlayarak kendisini sıkıştıran bu cendereden ebediyen çıkacağını düşünmüş olmalı.

Oysa çocuklar, kim ne söylerse söylesin, önce birbirinize sahip çıkmalısınız ama “akran şiddeti” ve alaycılığı da bazen bezdirici olmuyor mu?

Valilik hemen yalanlıyor. Bu iyi. Çünkü bu ülkede yalanlamanın doğru olup olmadığına dair kuşkumuz zaten demirbaş.

İnsanlar neden bu devlete pek güvenemiyor acaba? Devlet dediğin, onlar da insan, ama insan o insanlara güvenmiyor işte. Çünkü buyruk altında kuyruk olan, çünkü buyruğuna kuyruk arayan, itaat-biat esaretinde afra tafradan utanmayan, kendi kulluğunun-köleliğinin utancını bile yaşamadan başkasına boyun eğdirmeye çalışan, vicdanıyla değil aklının, korkusunun ve nefret ile kininin zincirleriyle yaşayıp gidenin nesine güveneceksin?

Misal bu trajedide, elbette öğretmen böyle bir sonucu istememiştir ama düşünebilmesi bin defa gerekirdi; “sözde ahlakçı, kesif devletçi, statülere tapınan otoriterlik” istatistiği tutulmayan binlerce ruhu yaralıyor zaten.

Biz melek olup uçanı duyuyoruz sadece; o da unutmak üzere.

Bu iktidar, sözde “gözbebeği” ordudaki intiharların araştırılmasına dair önergeleri de reddetti. Emniyettekileri de. Okuldakini mi yalanlamayacaklar?

“İntihar günah” ya… intihara sürüklemek, rütben müsaitse, kürsün yerindeyse, makamın kıyaksa, mubah değilse bile, “kaza!”

Bir çocuk neden okulunda, sınıfında ve tam da belli bir derste kendini boşluğa, ruhunu göklere, kısacık ömrünü bizlere miras bırakır?

Valilik öğrencilere psikolojik destek sağlıyormuş; kötü değil. Ama sorun tepeden tırnağa, otoritesini; devlet, milliyet, ırk, din, mezhep, ahlak, namus, erkeklik, ağalık, reislik, komutanlık, şeflik, müdürlük, amirlik vb. saikler ve statülerle başkalarını ezmek için kullananların tedavisinde.

Bu “psikolojik” çoraklık ülkesinin suçluları hangi “hayvanlar”; sokak köpekleri mi?

Hiçbir şeyin temeline, özüne değil; sadece yüzeyselliğine bakıp duran andavallık ülkesinde, “çürüme”nin bizatihi dayatmacılar, baskı mercileri, ahlak bekçileri, namus cellatları, arsızlık ve nefret amirleri, yüzsüzlük ve pişkinlik üstatları sayesinde olduğunu kendilerinin görmesini bekliyoruz bazen.

Görmeyecekler. Yalan söyleyecekler, Yalanlayacaklar. İnkâr edecekler, İnkâr etmenizi isteyecekler. Gizleyecekler. Saklayacaklar. Saptıracaklar.

Karaktersiz karakter sadece karşımızda gördüklerimizden ibaret olmuyor maalesef.

İnsanın bir “kontrol listesi” olması lazım belki de…

Hangi baskılar ve dayatmalardan şikayetçiyim ve alt başlıkları…

Hangi baskıların ve dayatmaların bizatihi kaynağıyım ve alt başlıkları!

Bu kısa-uzun muhasebeyi dürüstlükle yapabildiğimizde, velilik, valilik az ötede beklesin; kırılgan bir çocuğun ruhuna sokulabileceğiz, geç de olsa ve belki başkaları daha da kırılıp dökülmeden!

O zaman “Sezenden size gelsin” ve siz, yüreğinizden nasıl geliyorsa, öyle devam edin:

“Bir çocuk gördüm uzaklarda Gözleri kederli hatta korkulu Her şeye rağmen bir an gülümsedi çocuk Sıcak sade ama biraz kuşkulu”

Umur Talu kimdir?

Umur Talu, ilk, orta, liseyi Galatasaray Lisesi'nde yatılı okudu. 1980'de Boğaziçi Üniversitesi Ekonomi'den mezun oldu.

Üniversite döneminde Demiryolu İşçileri Sendikası ve Marmara Boğazları Belediyeler Birliği'nde çalıştı. Günaydın gazetesinde başladığı gazeteciliği, Güneş, Cumhuriyet, Milliyet, Hürriyet, tekrar Milliyet, Star, Sabah, Habertürk'te sürdürdü. Muhabirlik, ekonomi servisi yönetmenliği, yazı işleri müdürlüğü, genel yayın yönetmenliği, köşe yazarlığı, kısa süre Paris temsilciliği yaptı.

Medyakronik başta olmak üzere, çok sayıda web sitesi ile dergide makaleleri yer aldı.

Birkaç dönem Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu'na seçildi, başkan yardımcılığında bulundu.

İstanbul Üniversitesi, Bilgi Üniversitesi ve Bahçeşehir Üniversitesi İletişim fakültelerinde ders verdi.

Türkiye medyasında ilk "ombudsman"lik kurumunun kurulmasını gerçekleştirdi. 1998'de Türkiye Gazetecileri Hak ve Sorumluluk Bildirgesi'ni hazırladı.

Çalışmaları Türkiye Basın Özgürlüğü Ödülü, iki kez Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Köşe Yazısı ÖdülüÇağdaş Gazeteciler Derneği Ödülü başta olmak üzere, çeşitli mesleki ödüllere değer görüldü. Aynı yıl, üç farklı gazetecilik örgütünden köşe yazarı ödülü aldı.

Bodrum: Yüzyıllık Yolculuk, Kadınımızın Hatıra Defteri gibi belgesellerde metin yazarlığını yaptı.

Sosyal Demokrasi, Fransa Bölümü (Turhan) Uçuran Bey Postanesi (Milliyet) , Dipsiz Medya (İletişim) , Bedelli Gazetecilik (Everest) , Senin Adın Corona Olsun (Literatür) kitapları yayımlandı. Keynes'in (O. E. Moggridge, Afa Yay.) çevirisini yaptı. 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Cumhuriyeti neden, nasıl, ama esas ne için savunmalı?

Cumhuriyet bir idealdir, ideal cumhuriyet olmasa da olmamış olsak bile! Yeter ki “ama ne için” istediğimizden emin olalım

Keşke savunabilseydiniz!

Bu ülkenin insanları, gençleri, çocukları, bebekleri, kadınları öldürülüyor; her gün acı, her gün trajedi. Bir gün neyi nasıl savunacaksınız acaba!

Fotoğrafı var canım bebekler!

Savcılar, hakimler, yani iktidar kuklası olmayanlar cesaretlenecek, muhalefet aklını başına alacak, gazeteci gazeteci olacak, halk görecek, anlayacak, kendi hayatını da rehin almış bu vahşiliğe itiraz edecek… Fotoğraftan atacak!

"
"