Çocukluğumu yukarıdan gördüm, talan olmuş...
Yaralı bir kalbe benziyordu...
Melikahmet Caddesi'nin hemen yakınındaki ilk okulumu aradım bulamadım...
Yalnızca surlar ayaktaydı. Sur, çocukluğumun mezarlığı gibiydi.
Diyelim ki Toledo'yu getirip Sur'a kondurdunuz, tamam mıdır? Ya hayatların anlamı, ya öyküler, ya hatıralar...
Nebahat öğretmeni nereye koyacaksınız?
Mardin Kapı nasıl şen olacak?
Dilan sinemasındaki filmleri hangi TOKİ kurtaracak?
Yalnız betona âşık, binalarla "sevişen" hayatlara hatıralar nasıl anlatılabilir, anlatılabilir mi?
Çocukluğumun tüm ilkokul yılları o "kalbin" içinde geçti. Yukarıdan ne kadar da kalpsiz görünüyordu.
Planlar önceden yapılmış, binalar çizilen yollara göre yıkılmış. Dünya kenti olacakmış. Orası zaten Dünya mirasıydı.
Baklavacı Şehmuz, o betonlar arasında kendine nerede yer bulacak?
Okulumun yerine kaç AVM dikeceksiniz?
Annemin beni zorla götürdüğü hamamlar bile şu an gözüme şirin görünürken, siz oraya hangi güzelliği taşıyacaksınız?
Ne yaparsanız yapın, hatıralar peşinizi bırakmayacak, bir yerlerde önünüze dikilecek, uykularınız kaçacak, uyuyamayacaksınız...
Biz hangi arada bu kadar aç gözlü olduk, delirdik.
Hangi arada bu kadar kirlendik. Arınmayı unuttuk.
Hatıralar hayal olduğunda yerine ne koyarsanız koyun, hangi palavraları atarsanız atın, ne kadar şişinirseniz şişinin yalnızca komik olursunuz.
Toledolu yüzlerce yıldır bir tek çivi bile çakılmamış sokaklarda hatıralar arasında yürüyor. Adım attığı her yerde önüne başka bir öykü çıkıyor.
Oralarda öykü ara vermeden devam ediyor.
Bunca aymazlık, doymazlıkla, betonlar arasında siz hangi öyküyü kuracaksınız.
Geçenlerde, silah seslerinin, patlamaların geldiği Sur'un kenarlarında dolanırken aklıma her şey geliyordu da bu kadarı gelmiyordu.
Geniş caddeleriniz olacak, "görkemli" binalarınız olacak, AVM'eriniz olacak. Güzel bir şey yaptığınızı sanacaksınız.
Ama, Sur, asla eski Sur olmayacak.
Gözleri görmeyen Karo kız bile yaptıklarınızdan utanacak.
Bessey teyzenin çığlıkları sizi boğacak...