08 Eylül 2024

Sağlık Bakanlığı'nın aşılama konusunda samimiyetle imtihanı

Yıllardır sürüncemede bırakılan, zorunlu aşı yapılmasına olanak sağlayacak yasal değişikliği bir an önce hayata geçirin. Sağlık Bakanlığı 64. Hükümet Programı 2016 eylem planı ile AKP olarak TBMM'ye getirdiğiniz yasal değişik önerisinde samimi, aşılamanın bulaşıcı hastalıklara karşı korunmada basit, güvenli ve etkili bir yol olduğuna ve aşılama ile hayat kurtarılacağına inanıyor, sağlıklı yaşam hakkını savunuyor, çocuğun üstün yararını gözetiyor, bilimsel verilere göre karar vermenin kamusal bir sorumluluk ve zorunluluk olduğuna inanıyor iseniz bu değişikliği yapın

Sağlık Bakanı Prof. Dr. Kemal Memişoğlu'na açık çağrı 

Geçtiğimiz günlerde sağlıkla ilgili gündemde iki önemli olay vardı. İlkin Ankara'dan Birlik ve Dayanışma Sendikası 3. Şube Disiplin Kurulu üyesi hemşire Canan Koç Şahin, X hesabından Ağustos ayında aşılaması gereken çocuk sayısının 39, ailelerin aşı reddinin ise 12 olduğunu, ve bunun hesabını Sağlık Bakanlığı'nın aileden değil, sağlık çalışanlarından sorduğunu yazdı. Bu paylaşım, her zaman olduğu gibi sağlık bilgisini ondan bundan, dedikodudan, sosyal medyadan, komplo teorisyenlerinden alanların gülünecek nitelikteki sorgulamalarına, hatta saldırı içeren yüzlerce cevaplara vesile oldu. "Eğer annede hastalık yoksa bu aşının vurulma amacı nedir?" gibi...

Aynı günlerde, yenidoğan tarama programı kapsamında yenidoğan bebeklerinden topuk kanı alınmasına aile karşı çıkıp izin vermeyince, İl Sağlık Müdürlüğü'nün konuyu mahkemeye taşıması, Hakim Muhammet Koç'un talebi reddetmesi ve Kars Aile Mahkemesi'nin akıllara durgunluk veren gerekçesi gündeme oturdu. Hakim, gerekçeli kararda alternatif tıpçı Hekim/Biyolog Aidin Salih'in (1943-2014) kitaplarından alıntı yaparak Salih'in kitaplarında topuk kanı almanın çocuğa yapılacak en büyük kötülüklerden olduğunu söylediğini yazdı.

Bu iki olayda ortak nokta ailenin çocuklarıyla ilgili gerek kişisel gerek halk sağlığı yararı ile oluşturulmuş iki farklı programda çocuğun anne-babası olarak ret hakları olduğu gerekçesiyle karşı çıkmalarıdır.

Prof. Dr. Dilek Dai Özcengiz, bunun hak olmadığını, hukuken çocuk istismarına girdiğini söylüyor, "Benim Hukuki yorumuma göre kesinlikle çocuk istismarı. Kişi kendisi tedaviyi reddedebilir ancak vesayeti altındaki kişinin tedavisini reddedemez. Yaşam hakkı kişiye sıkı sıkıya bağlı sert çekirdek haktır. Çocuk benim istediğimi yaparım denilemez. Yazık ediliyor."

Bu iki olay, COVID-19 günlerinde Birgün'de yazdığım "Aşı karşıtı annenin oğlunun hikayesi" yazımı hatırlattı. Aşı karşıtı bir ailenin oğlu olan Ethan Lindenberger çocukken hiç aşı olmamış, 13 yaşındayken aşı ile ilgili ABD Hastalık Kontrol ve Önleme Merkezi CDC'nin makalelerini okumaya başlamış, yetişkinliğe ulaştığında aşı olmaya karar vermişti. Ethan, gün geldiğinde hayatını değiştirecek soruyu Reddit'te paylaşmış"Aşı yaptırmak için nereye gideceğim?" diye sormuştu. Ethan, gönderide annesinin aşıların olumsuz etkileriyle ilgili temelsiz korkular nedeniyle aşılamayı reddettiğini söylemiş ve annesinin komplo teorilerine inandığını ve bu nedenle çocukken aşı yaptırmadığını da yazmıştı. Ethan'ın bu gönderisi kısa sürede viral olmuş ve Ethan kendini hararetli bir tartışmanın ortasında bulmuştu. Ethan'ın kuşaklar arası çatışmayı içeren hikayesi doğal olarak medyanın ve politikacıların ilgisini çekmiş, Ethan, Nisan 2019'da TEDxMidAtlantic buluşmasında ünlü tarihsel konuşmasını yapmış, bir ay sonra, kızamık gibi kolayca önlenebilen ancak aşılar hakkında yanıltıcı bilgilerin yayılması nedeniyle ABD'de geri dönen hastalık salgınlarını ele alan bir ABD Senatosu duruşmasına davet edilmiş, Ethan da Washington DC'ye ABD Senatosu duruşmasında konuşacağını bir YouTube videosuyla duyurmuştu. Eylül 2019'da Avrupa Komisyonu ve Dünya Sağlık Örgütü tarafından düzenlenen Dünya Aşı Forumu'nda konuşmuştu. Aynı yıl Ethan MM&M kuruluşu tarafından verilen halk sağlığına üstün katkılarından dolayı Platin ödül almıştı.

Ethan Lindenberger Nisan 2019'daki TedX MidAtlantic buluşmasında tarihi konuşmasını yaparken

Canan Koç Şahin, COVID-19 pandemisinde yetkili makamlar tarafından yapılan tutarsız açıklamaların, COVID-19 aşıları için sosyal medyada belirli hesaplar tarafından ortaya atılan komplo teorilerinin vatandaşların kafasına aşılara ve Sağlık Bakanlığı'na karşı büyük bir soru işareti yerleştirdiğini söylüyor, "Bebeklik dönemi aşılamalarına karşıtlığın artmasında büyük etkisi olan COVID-19 aşıları ile ilgili ortaya atılan spekülatif, gerçeği yansıtmayan söylemlere karşı, sağlık bakanlığının bilimsel verilerle bu söylemleri bertaraf etmeyip sessiz kalmasının da büyük etkisi olduğunu düşünüyorum." Canan Koç Şahin arada kalan çok aile olduğuna vurgu yapıyor. "Bu ailelerin kafasını karıştıran ‘çocuklarınızı zehirliyorlar, çocuklarınıza zarar veriyorsunuz' düşüncesini yerleştiren sosyal medya hesapları var. Bu hesaplara devlet eliyle hiçbir yaptırım yok, soruşturma da açılmıyor."

Canan Koç Şahin'in bu sözleri beni yeniden Ethan'ın hikayesine götürdü. Ethan, her ne denli çocukken kendisine aşı yapılmasını engelleyen annesine karşı tek bir olumsuz söz söylemedi ise de basında Ethan'in annesine meydan okuduğu ve annesinin aşı karşıtı inançlarını paramparça ettiği yolunda haberler çıkmıştı. Aslında Ethan hiçbir zaman ailesine saldırmadı. Her ortamda annesinin nasıl yanlış bilgilendirildiğini, her anne gibi onun da sevgi dolu bir anne olduğunu söyledi. Konu hiçbir zaman annesinin ne kadar kötü ya da kendisinin ise ne kadar iyi olduğu değildi. Ethan bir söyleşide şunları söylemişti:

"Bence çocuğuna aşı yaptırmamak gerçekte anne babanın çocuğunu acil servise götürmemesine benzer. Bu, çok tehlikeli bir durum. Bize bazı açılardan anne-babada çocuklarına karşı empati eksikliği olduğunu söylüyor. Gerçekten bunu anlayabiliyorum. Ama annem, yanlış bilgilendirildi ve bu kaynaklar tarafından çocuğunu seven bir anne ise çocuğuna aşı yaptırmaması gerektiğine inandırıldı."

 Soldan sağa, Hemşire Canan Koç Şahin, Dr. Emrah Kırımlı ve Prof. Dr. Dilek Dai Özcengiz

Aile Hekimliği uzmanı, Türk Tabipleri Birliği (TTB) Aile Hekimliği Kolu (AHEK) Başkanı Dr. Emrah Kırımlı, Cumhuriyet'ten Merve Kılıç'la söyleşisinde Sağlık Bakanlığı'nın aşı reddinin tehlikeli bir boyuta ulaştığını kamuoyuyla paylaşmadığına dikkat çekerek "Biz aşıyı yapamadığımız zaman il sağlık müdürlüklerine bilgi veriyoruz. Her aşı için 10 sayfa kağıt doldurarak belgeleri toplayıp gönderiyoruz. Onlar kontrol ediyorlar. Sonra da kabul edip etmediklerini kendi internet sitelerinde yayımlıyorlar. Biz böylelikle bütün illerde kaç doz aşı yapılmamış görebiliyoruz. Buna baktığımızda İstanbul'da 17 bin doza yakın aşının yapılmadığını görüyoruz. Bunların yüzde 90'ı aşı reddi. Bu da yüzde 5'lik nüfusa denk geliyor. Aşı reddi çok artmış durumda" dedi.

Dr. Kırımlı ile aşı reddi ile son Kars Aile Mahkemesi'nin topuk kanı alınmasında ailenin ret kararını haklı bulması üzerine konuştum. Dr. Kırımlı, aşı reddi ile ilgili Sağlık Bakanlığı'nın açıkladığı verilerin doğru olmadığını şöyle açıklıyor:

"TÜİK verilerine göre Türkiye'de 2022 yılında toplam 1 milyon 35 bin 795 bin doğum olmuştur. Sağlık İstatistik Yıllığı 2022 verilerine göre aynı yıl karma aşının üçüncü doz aşılama hızı yüzde 99,5 olarak verilmiştir. Yani 2022 yılında sadece 5.179 çocuk 3. doz aşısını olmamış demektir. Elimizdeki en güncel Bakanlık verisi bu. Ancak Aile Hekimlerinin aşı yapamadıkları çocuklar için doldurdukları performans itiraz form sayılarına baktığımızda sadece İstanbul'da son 3 ayda yapılmayan karma aşı sayısı 3.875 olarak görülmektedir. Sadece İstanbul, sadece 3 ay. Bakanlık 2022 istatistik yıllığını 2024 yılında yayınladı. Bugünün verilerini de 2025 sonu ya da 2026'da yayınlayacak. Oysa çok övündükleri sağlıkta dönüşüm sayesinde bu satırları okuduğunuz şu anda kaç kişiye nerede aşı yapıldığını anlık olarak görebiliyorlar. Elimizde İstanbul 2016 yılının tümüne ait performans itiraz verileri de mevcut. Burada yapılmadığı belirtilen karma aşı sayısı ise 7.974. Sayıları yan yana koyarsak İstanbul'da 2016 yılı toplamı 7.974. 2024 Mayıs-Haziran-Temmuz için 3 ay toplamı 3.875. 2016 yılı için sağlık istatistik yıllığı verisinde aşılama oranı yüzde 98. Bakanlığın hesabında bir hata var. Farklı bir kaynaktan baktığımızda aşı yaptırmama oranlarının arttığını görüyoruz. Gerçek meselemiz bu. Sayılar ile yüzdeler arasında da bir fark var. Bu kadar sayı içinde neden boğuluyoruz? Çünkü Bakanlık bizimle bilgiyi şeffaf bir şekilde paylaşmıyor. Açıklanan oranlar ile sahada yaşadığımız arasında fark var. Bu farkı görmemiz gerekiyor. Bakanlık bunu gizliyor ve sorunu da gizliyor. Soruna dair bilgimiz olmayınca çözüme de ulaşamıyoruz. Bu da bizi asıl meseleye getiriyor. Aşı retleri neden artıyor? Şimdi şunu biliyoruz. Aşı tereddütü ve retleri artıyor."  

Dr. Kırımlı, Canan Koç Şahin gibi bunun COVID zamanındaki kötü iletişime, dünyada yayılan bilim karşıtlığına/güvensizliğine bağlamanın mümkün olduğunun altını çizerek devam ediyor, "Elbette bunlar önemli etkenler, ancak Bakanlık verilerine baktığımızda bizde aşı tereddütü/aşı olmama diye bir şey yok. Bu iki bilgi arasındaki fark bizi bir noktaya getiriyor. Bakanlık bu meseleyi mesele etmiyor. Yaptığı tek şey bize niye aşıyı yapamadın diye sormak. Biz de hastaya soruyoruz. Karar bebeğin anne ve babasında. O kararı verirken infodemi meselesine maruz kalmış bir şekilde yani hatalı bilgi ile karar veriyor. Bu kararı da biz bakanlığa bir ret yazısı ile yolluyoruz ve artık o çocuğun aşılanması ile kimse ilgilenmek zorunda değil. Bakanlık bu infodemiyi de dert etmiyor. Çünkü net yalan bilgi verenlere karşı harekete geçmiyor. Oysa biz Bakanlığın istemediği söylemlere karşı çok hızla reaksiyon verdiğini biliyoruz. Bu da yine bizi aynı noktaya getiriyor. Bakanlık aşı tereddütü meselesini mesele etmiyor."

Dr. Kırımlı, Bakanlığın aşı tereddüttü ve reddi konuda bir politikası olmadığını söylüyor, "Aşı tereddütünün azaltılmasına yönelik bir çalışması yok. Bunu neden yapmıyor sorusunun akla gelen olasılıkları da dillendirmek gerekiyor. Kendisinde aşı tereddüdü olabilir, aşı tereddüdü olan güçlü bir kaynağın baskısı olabilir, aşı tereddütü ile beslenen bir lobinin baskısı olabilir. Bunlar ihtimaller. Gerçekliği zamanla açığa çıkacak."

Dr. Kırımlı, 2001 yılında topuk kanı ile ilgili şöyle bir paylaşım yapmıştı: "7 yıldır aynı yerde aile hekimiyim. Bu 7 yılda binden çok çocuktan topuk kanı aldık. İlk biyotinidaz eksikliğini yakaladık. Erken tanı ve uygun tedavi ile pek çok sorundan kurtulacak. Binlerce topuk kanı onun içindi. ASM'de yaptığımız diğer binlerce iş gibi. Aşı da bunlardan biri." Dr. Kırımlı, Kars Aile Mahkemesi'nin topuk kanı alınmasında ailenin ret kararını haklı bulmasından sonra 2001'deki paylaşımına işaret ederek "Bu çocuğumuz şimdi akranları ile benzer şekilde büyüyor. Sadece b vitamini tedavisi ile. Her geldiğinde koca bir sistemin sadece onun sağlığı için çalıştığını ve işe yaradığını görüp her seferinde yeniden mutlu oluyorum. Onun bu hakkını elinden almaya çalışanlara dayanamıyorum." dedi.

Dr. Kırımlı'ya topuk kanı alınmasındaki ret ile aşı reddi arasındaki ortak noktayı soruyorum. "Aşı karşıtı bilgi yayıp tereddütü oluşturan ile topuk kanına karşı bilgi üretip orada da tereddüt yaratan kaynak aynı." diyor Dr. Kırımlı, "Son mahkeme kararında gerekçede kullanılan isimler, ifadeler benzer. Kutuplaşmanın etkisi altında kalmış, başkasına güvenmeyen, hatta korkan, ayrımcı, cinsiyetçi toplum için tehlikeli bir bakışın etkisi altında bırakılan insanlar. Topuk kanı denilen şey aslında bizim ülkemizde çok sevilen tahlil baktırmak ile aynı ama buradan da komplo teorileri üretilmiş durumda.  Dünya bize düşman, bizim genlerimiz farklı, biz herkesten üstünüz söyleminden nemalanan kimse bu sorunun kaynağı onlar. Bir yan etki olarak toplumu, diğerkamlığı, sağlığı, huzuru kaybediyoruz ama insanlar bunu görmeyecekse yapacak bir şey yok."

İki ret olayıyla ilgili bir de Anayasa Mahkemesi'nin (AYM) kararı var. İlk karar Halime Sare Aysal'ın başvurusu üzerine Ekim 2015'te, ikincisi de Muhammed Ali Bayram'ın başvurusu üzerine Haziran 2016'da verilen AYM kararları. 2016'da AYM zorunlu topuk kanı uygulaması açısından Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edilmediğine karar vermiş. Bununla birlikte her iki kararda da AYM başvuranları aşı reddi konusunda haklı bularak zorunlu aşı uygulaması açısından Anayasa'nın 17. maddesinde güvence altına alınan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine karar vermiş. Büyük detaylarla sayılan gerekçeleri bir cümle ile özetlersek AYM, Sağlık Bakanlığı'nın zorunlu aşı programı uygulanmasına yönelik yasal dayanaktan yoksun olduğunu söylüyor. AYM, Halk Sağlığı Kurumu'nun dayanak olarak ileri sürdüğü Sağlık Bakanlığı ve Bağlı Kuruluşlarının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin, 1593 sayılı Kanun'un 57. ve 72. maddeleri ile Sağlık Bakanlığı'nın 25/2/2008 tarihli ve 2008/4 sayılı Genelgesinin yeterli yasal dayanağı sağlamadığının altını çiziyor. 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanununun 89 uncu maddesinin de yetersiz olduğunu belirtiyor. Düşünsenize, 1930'da çıkarıldığında devrim niteliğindeki bu kanun ile bu ülke 2024'te aşı programı yönetiyor! Bu kanunun da güncellenmemiş olması halk sağlıkçılarının ayıbı olsun…

Özetle AYM bir anlamda 2015 kararı ile Sağlık Bakanlığı'na gerekli yasal düzenlemeyi yapması konusunda görev veriyor, 2016 kararı ile de bu görevi hatırlatıyor.

"İstediği" kanunu bir celsede çıkartan hükümet ne mi yaptı zorunlu aşı programının yasal dayanağının oluşturulması (yani zorunlu aşı programı kapsamında anne babadan izin alınmasına gerek olmadığının yasada yer alması) konusunda?

14 Mart 2016'da zamanın Sağlık Bakanı Dr. Mehmet Müezzinoğlu tarafından meclise sunulan T.C. Sağlık Bakanlığı 64. Hükümet Programı 2016 eylem planına ve Sağlık Bakanlığı ihtiyaçlarına yönelik kanun Paketi'nde 24/4/1930 tarihli ve 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanununun 89 uncu maddesinde su değişikliğin yapılması önerilmiştir:

"Hiç kimse rızası olmaksızın bağışıklama amaçlı aşılamaya tabi tutulamaz. Çocuklara veya mahcurlara yapılacak aşılamada velisinden veya vasisinden izin alınır. Ancak çocuklara yapılacak olan kızamık, polio (çocuk felci), kabakulak, kızamıkçık, difteri, boğmaca, suçiçeği, hepatit A, verem aşıları ile toplumun ve/veya topluluğun sağlığını tehdit edeceği bilim kurulunun önerisi üzerine Bakanlıkça belirlenen aşılarda, rıza aranmaz."

Bu yasa değişikliği önerisi ile ilgili hükümet hiçbir izleme yapmamış, ama aynı pakette önerilen sağlık turizm gelirlerinin arttırılmasına yönelik Sağlık Turizm Başkanlığı'nın kurulması ise kısa zamanda gerçekleşmiştir. Aşı konusunda getirilen yasa değişikliği önerisi hiçbir şekilde izlenmediği, gündeme getirilmediği için göz boyamanın ötesine gitmemiş.

Bu ilgisizliği izleyen yıllarda TTB 2018 yılının Nisan ayında "Aşı Candır" sloganıyla düzenlediği kampanya kapsamında, Sağlık Bakanlığı'nı etkin bir tutum almaya davet etmiş, eksikliklerinin giderilmesi için hazırladığı yasa değişikliği önerilerini TBMM'ye sunmuştur. TTB'nin önerdiği 24.04.1930 tarihli 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu'nun 89'uncu maddesindeki değişiklik, Sağlık Bakanlığı'nın önerdiği ama yasalaşması için hiçbir çaba göstermediği değişiklik metninden çok daha iyi ve açık olarak yazılmıştır:

"Sağlık Bakanlığı Genişletilmiş Bağışıklama Programı kapsamındaki aşılar [kızamık, polio (çocuk felci), kabakulak, kızamıkçık, difteri, boğmaca, tetanos, suçiçeği, hepatit A, hepatit B, verem, pnömokok, hemafilus influenza aşıları] ile toplumun ve/veya belirli bir topluluğun sağlığını tehdit eden bulaşıcı hastalıklarda, Bakanlık bünyesinde ilgili hekimlerden oluşturulan bilim kurulunun önerisi üzerine, Bakanlıkça belirlenen aşıları yaptırmak zorunludur. Bu aşıların yapılmasında kişinin kendisinin, çocuklar ya da kısıtlılar yönünden velisinin ya da vasisinin rızası aranmaz.

Erişkin kişiler bizzat, kısıtlıların vasileri, çocuğun anne ve babası ayrı ayrı aşı zorunluluğunun yerine getirilmesinden sorumludur. Ebeveyni olmayan çocuklar veya ebeveyni nezdinde bulunmayan çocuklar için çocuğu bakmak üzere kabul eden kişi veya kurum müdürleri sorumludur.

Bu aşılar Sağlık Bakanlığı tarafından ücretsiz olarak sağlanır ve aşı uygulamaları sebebiyle kişilere herhangi bir mali külfet yüklenemez."

TTB ayrıca, 26.09.2004 tarihli 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun "Kamu Sağlığına Karşı Suçlar" bölümü 195. maddesinde düzenleme yapılarak aşıyı reddedenlerle ilgili cezai işlem yapılmasını talep etmiştir.

İlginçtir ki aşı reddi ile ilgili kanun değişikliği teklifi daha 2018'de Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Kahramanmaraş Milletvekili Prof. Dr. Sefer Aycan tarafından TBMM'ye sunulduysa da metin olarak çok yetersiz bir tekliftir.

TTB'nin önerdiği bu değişiklerin aynısı Nisan 2018'de bu kez Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş tarafından TBMM'ye sunuluyor.

Yine aynı değişiklikler bu kez Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Ankara Milletvekili ve eczacı Gamze Taşçıer tarafından 2019 yılında TBMM'ye sunuluyor.

Aynı değişiklikler bu kez CHP Balıkesir Milletvekili Fikret Şahin tarafından Şubat 2020'de TBMM'ye sunuluyor.

Bu arada CHP Bursa Milletvekili Prof. Dr. Kayıhan Pala 2 Eylül 2024 tarihinde 7 soruluk bir soru önergesi veriyor TBMM'ye. Prof. Pala soru önergesinde Sağlık Bakanlığı'nın (tartışmalı) rakamlarına gönderme yaparak aşı reddinin 2011'de 183, 2013'te 980, 2015'te 5.400, 2016'da 12bin, 2018'de ise 23 binin üzerine çıktığının altını çiziyor. Salt Bursa ilinde 2024 yılının Nisan ayında 580 olan aşı reddinin, Mayıs ayında 1.357'ye yükseldiğini söylüyor. Önergesinde Prof. Pala, 2019-2023 ve 2024 yılının ilk 6 ayında aşısı yapılmayan çocuk sayısının kişilik özelliklerine göre dağılımı hakkında bilgi istemenin yanı sıra, bu çocukların ne kadarının aşı reddi nedeniyle aşısı yapılmayan çocuk olduğunun cevaplanmasını talep ediyor.

2018-2020 arası sunulan yasa değişiklik önerilerinin ortak yanı hala komisyonda olması. Anlaşılan kendi hazırladığı yasa değişikliği önerisini bile gündeme almayan, ortağı MHP'den ve muhalefet partileri CHP ve HDP'den 2018-2020 arası sunulan yasa değişikliği önerilerinin görüşülmeyip komisyonda tutulması AKP'nin aşı reddi konusunda olumlu bir adım atmayacağı anlamına geliyor. Prof. Pala, AKP'nin aşı reddi konusunda samimi olmadığını söylüyor. Yani "İstemeyen reddeder, biz de yapmayız"a getiriyor işi Sağlık Bakanlığı.

Bu vesile ile Sağlık Bakanı Prof. Dr. Kemal Memişoğlu'na açık bir çağrı yapmak istiyorum. Yıllardır sürüncemede bırakılan, zorunlu aşı yapılmasına olanak sağlayacak yasal değişikliği bir an önce hayata geçirin. Sağlık Bakanlığı 64. Hükümet Programı 2016 eylem planı ile AKP olarak TBMM'ye getirdiğiniz yasal değişik önerisinde samimi, aşılamanın bulaşıcı hastalıklara karşı korunmada basit, güvenli ve etkili bir yol olduğuna ve aşılama ile hayat kurtarılacağına inanıyor, sağlıklı yaşam hakkını savunuyor, çocuğun üstün yararını gözetiyor, bilimsel verilere göre karar vermenin kamusal bir sorumluluk ve zorunluluk olduğuna inanıyor iseniz bu değişikliği yapın.

Ümit Kartoğlu kimdir?

Ümit Kartoğlu 1981 yılında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezun oldu, aynı üniversiteden Halk Sağlığı uzmanlığını 1984 yılında aldı.

Türkiye'de sağlık sisteminde her kademede çalıştı. 1993 yılında Halk Sağlığı alanında doçentliğini aldı. 1988-1990 yılları arasında Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi üyeliği yaptı.

İstanbul Üniversitesi Çocuk Sağlığı Enstitüsü'ndeki üç yıl görevden sonra, 1994'te ülkeden ayrılarak UNICEF'te sağlık danışmanı olarak göreve başladı.

2000-2001 yıllarında Güney Sudan'daki savaş sırasında uluslararası kuruluşların sağlık çalışmalarını koordine etmekle yükümlü Operation LifeLine Sudan'da Sağlık Koordinatörlüğü'ne getirildi.

2001-2018 yılları arasında Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Cenevre Genel Merkezi'nde aşı kalitesi ile ilgili danışman olarak görev yaptı. Şimdi Extensio et Progressio danışmanlık şirketinin kurucusu ve CEO'su olarak görev yapıyor.

Kartoğlu 1974 yılından bu yana karikatür çiziyor, kişisel sergileri dışında Ohannes Şaşkal ile birlikte birçok ortak sergi açtı, ilk ortak sergileri Ankara ve İstanbul'da 1980'de Burhan Solukçu'nun anısına açtıkları K-ÖMÜR, son sergileri ise 2008'de Hrant Dink'in anısına Paris'te açtıkları Le Chiendent (Ayrıkotu) oldu. İlk karikatür kitabı ZAMAN ZAMAN Karakare yayınlarından 1986 yılında yayınlandı. 1980 darbesiyle Darwin'in biyoloji kitaplarından çıkartılması üzerine İldeniz Kurtulan'la birlikte "yoksun bırakılanlar" için DARWİN ve EVRİM KURAMI kitabını yazıp çizdi. Nihat Behram gurbetteyken şiirlerini karikatür kartpostalları olarak yayınladı.

Dr. Kartoğlu'nun yayımlanmış birçok bilimsel çalışması ve kitapları bulunuyor (Bu kitapların hepsi Kartoğlu'nun web sitesinden PDF ve ePUB3 olarak ücretsiz olarak indirilebiliyor).

Dr. Kartoğlu 2011 ve 2013 yıllarında yaptığı bilimsel çalışmalar nedeniyle iki kez Ludwig Rajhman Halk Sağlığı Ödülü'ne değer bulundu. http://kartoglu.ch/

 

Yazarın Diğer Yazıları

Sağlık Bakanlığı’nın eziyet yönetmeliği

Aile hekimlerinin kendi işini yürütmek için hastaları ile aile hekimlerini karşı karşıya getiren bakanlığın algı oyunlarına artık tahammülleri yok

Bir milyon uçurtma ve 100 yılın hikayesi: Çocuk Hakları Bildirgesi

Geçtiğimiz Kasım ayındaki altı günlük insani duraklama dışında, tüm yıl boyunca bombardımanın olmadığı sadece iki gün vardı. Her üç saatte bir sivil altyapı vurulurken, her 17 saatte bir çadır ve geçici barınma, her dört günde bir okullar ve hastaneler, her 15 günde bir de yardım dağıtım noktaları ve depoları İsrail ordusunca hedef alınıyor

Sağlıkta dönüşümün gölgesinde yenidoğan çetesi-bir sorgulama

“Güya mevcut sosyal güvenlik mekanizmalarının SGK çatısı altında birleştirilmesi, SGK’ya hastane sektöründe hizmetin ve rekabetin yönetilmesi olanağını verecekti. Hatta buna Dünya Bankası tarafından ‘yönetilen rekabet’ gibi bir isim bile verilmişti. Ancak SGK’nın mevcut personel nicelik ve niteliğiyle hastane denetimlerini yapması mümkün değildi. Kamu hastaneleri başhekimlik kurumu üzerinden kendi iç denetimlerini en azından bir ölçüde gerçekleştirebiliyordu. Ancak aynı şeyi tamamen kar odaklı olan özel hastanelerden beklemek zaten akıl dışıydı. Dolayısıyla özel hastaneler tamamen başıboş kaldı ve SGK da bu hastanelere para pompalayan bir tulumba olarak işlev gördü. Bugün yaşadığımız bebek katliamı sorununun özünde bu mekanizma yatar”

"
"