19 Ağustos 2015

Otorite ve ölü göstericilik

Sosyal medyada şiddete kodlanmış görüntülerle pekiştirilmeye çalışılan gücün yüceltilmiş hali elbette ki ölüm sahnelerine muhtaç olacaktır

Tiksinti verici görüntüler dolaşıyor sosyal medyada. Parçalanmış bedenler, kesik kafalar... Son görüntü yine bir postmortem fenomeni; ölü, çıplak kadın bedeni... Genelde postmortem fotoğrafları Ondokuzuncu Yüzyıl’da yaygın olan ve özellikle aileden ölenlerin diriymiş gibi düzenlenip çekildiği fotoğraflar olarak bilinir. Sonraları otoritenin kanun kaçaklarını ölü olarak ele geçirdiği zaman başvurduğu bir yönteme dönüşür. Yirminci Yüzyıl’da yaşanan savaşlarla birlikte Avrupa’dan Uzak Doğu’ya korku salma ve vahşice yok etme gücünün imgesini oluşturan yeni ve insanlık dışı bir postmortem salgınına tanık oluyor tarih.

'‘Ölü kadın terörist’’ olarak sosyal medyaya servis yapılan ve kimilerinin de bir haz nesnesine dönüşen o tiksinti uyandırıcı postmortem fotoğrafı otoritenin vahşi yüzünün fotoğrafıdır aslında. Recep Tayyip Erdoğan’ın şiddet ve güç üzerinden kurgulamaya çalıştığı korumacı otorite fikri kendi kökeninde saldırgan otoritenin genlerini taşıyor. İktidar fenomenolojisinin sahne alma şekline baktığımızda bir otorite aksiyonu olarak karşımıza çıkan, şiddetin fenomenolojisidir aslında. Savaş haline taşınmış bir ülkenin sıcak temas bölgelerinde yaşanan ölüm olaylarının kahramanlık edebiyatı üzerinden yüceltilmesi savunma halindeki bir otoritenin retoriğini yansıtır. Şiddet ve saldırının meşru kılınması için öngörülen bu savunma otoritesi aslında kendi vahşetini haklı çıkarmaya yönelik bir çabadır.

Kendi adına bir güç kullanım otonomisi oluşturan Erdoğan epizotlar halinde vuku bulan şiddet olaylarını kendi saldırgan tavrını olumlayıcı bir katkıya dönüştürme çabası içindedir. Şiddeti besleyerek kendi şiddetini haklı çıkarmaya çalışması, kendi iktidarını konsolide etmeye çalışmasıyla ilgili savunmacı, bir o kadar da saldırgan bir durumu ortaya çıkarıyor. Bu saldırgan durum, kitleleri kendine itaat eden bir kıvama taşımaya yönelik olsa da toplumsal yapının trajik bir şekilde ortadan yarılmasına neden oluyor. Keskin bir iki kutupluluğun zeminini hazırlayan bu saflaşma eğilimi elbette ki aşırı duygu hallerinin kontrol edilemeyeceği bir ortama sürükleniyor. İşte otorite ve ölü göstericilik hallerinin içselleşmiş durumunu buradan algılayabiliriz.

Sosyal medyada şiddete kodlanmış görüntülerle pekiştirilmeye çalışılan gücün yüceltilmiş hali elbette ki ölüm sahnelerine muhtaç olacaktır. Bütünlüğünü ve yaşam belirtilerini yitirmiş bir bedeni teşhir ederek karşı tarafa kanıksatmaya çalıştığı otorite savunma refleksleriyle değil, yıkıma yönelik saldırı iştahıyla beslenen bir otoritedir. Dua ve beddua, haz ve tiksinti, korkutma ve adanma, yüceltme ve aşağılama... tüm bu ikircikli salınmalarla -kendinden geçen bir gösteri toplumu psikolojisiyle- siyasi kimlik giyinen bireylerin, ölü gösterici bir otorite karşısında alacağı tavır yine ikircikli ve sağlıksız bir tavır olacaktır. Bu, tipik bir kul benlik tavrıdır. Özek kişilik geliştiremeyen bireylerin otoritenin tavrıyla özdeşleşmesi doğaldır. Erdoğan güdümlü AKP iktidarının ehlileştirip kendi siyasal sermayesine dönüştürdüğü kitleler de bu nitelikte bireylerden oluşur. Tehlike de burada yatıyor.  

Örtülü olmayı sevap ve adap sayanların ölü olarak ele geçirdikleri bir insanı sere serpe bir çöp parçası gibi teşhir etmelerinin altında yatan iç dürtü öç almanın da ötesinde sapkınlık derecesinde bir dürtüdür. Sapkınlığın normal algılanması ve hatta takdir edilesi bir davranış olarak algılanması nefret söyleminin nerelere taşınabileceğine en açık kanıttır. Çıplaklıkla itibarsızlaştırma ve küçük düşürme arasında bağ kuran ve ölü bir bedeni otoritenin temsil edildiği bir sahne olarak sunan akıl sanat ortamında Francisco Goya gibi sanatçılar tarafından lanetlenmiştir. Erdoğan’ın Goya resimlerindeki karşılığı ‘‘Çocuklarını Yiyen Satürn’’ olsa gerek...

              

Yazarın Diğer Yazıları

Kadın ve eril tahakküm

Üçüncü bir yol düşünmeden, ille de iki yoldan birini seçmek durumunda kalmak yeni bir anlayış ortaya koyamamanın sıkıntısından kaynaklanır sanırım

İçimizdeki ceset mi cenin mi?

Hiçbir zaman olmadığı kadar içinde yaşadığımız şu doğanın dışarısı olan evlerimizi sorguluyoruz şimdi. Mobilyalar, eşyalar yaşantımızın birer uzvuna dönüşerek hiç aklımıza getirmediğimiz nesne ontolojisinin bir parçası kıldı bizi

İktidarlık temsili ve mutlak ben

Tüm bu önlemler toplumun ve yurttaşlar olarak bireylerin taleplerine karşılık verecek önlemler olarak değil, iktidarın kendini ve temsil ettiği devleti nasıl koruyacağı üzerine kurgulanmıştır

"
"