04 Ekim 2016

Kültürel terörizm

Siyasi ve ideolojik cepheleşmelerden beslenen terörizmin nasıl hala Türkiye’yi kıskacında tutmaya devam ettiğini görüyoruz

‘‘Tophane’de 21 kadın sanatçının eserlerinin bulunduğu ‘Kuytu’ adlı serginin açılışı ‘kızlı erkekli kalabalıktan ve alkol alınmasından rahatsız olan’ mahalleli tarafından basıldı.’’ Böyle bir haber okuyorsun işte... Sonra, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’na bir göz atıyorsun... Madde 25, 26, 27... Okuyorsun, bir daha okuyorsun, bir daha okuyorsun... Orada laik, çağdaş bir dizi tanım ve yasal bildirimle karşılaşıyorsun. Sonra haberin devamını okuyorsun. Polisi aramışlar ve polisin de tavsiyesi şu olmuş: ‘‘Koşullar gereği dağılsanız iyi olur.’’ Ve azıcık akla sahip olduğun için yine düşünüyorsun. Diyorsun ki, orada anayasal bir suç işleniyor. Polisin yükümlülüklerini düşünüyorsun. Ortamın gerilmesi sonucunda orada nelerin olabileceğini düşünüyorsun...

Polisin ‘‘koşullar gereği’’ dediği şeye taktım. Bu şu demeye mi gelir? Polis artık yeni siyasi koşulların bekçisidir, Modern Türkiye Cumhuriyeti’nin ve laikliğin değil... Anayasal yükümlülükler yerini yürütmenin belirlediği koşullara bıraktı; yargı da ne yapacağını şaşırmış durumda. Bu koşullarda hakikatin de aklın da yolunu şaşıracağı apaçık belli. Bu gidişat öyle bir gidişat ki, sonu İran’dır desem yanlış olur. İran büyük bir uygarlığın mirası üzerinde oturuyor. 2010’da Tahran’a sergi açmaya gitmiştim. Galerileri, sanat merkezleri, sanatçıları ve aydınlarıyla Avrupa’yı aratmayacak bir ortamda bulmuştum kendimi. Çok önemli sanatçıları var; rejim saygı duyarak mesafeli durmasını biliyor. Öyle, bir mahallenin aklına esince, kendi kültürel değerlerine ters düştü diye galeri basacak kadar kendinden geçmiş bir toplum yok orada...   

15 Temmuz’dan bu yana, ardı ardına ‘‘özgürlük kahramanları’’ yakıştırması altında günlerdir kahramanlık hikayeleri seyrettiriyorlar kitlelere. Yandaş televizyon kanalları ibadet ve adanma iştahını kabartan bir dizi sansasyonel fragman sahneliyorlar. Darbeden kurtulan Türkiye miydi yoksa AKP rejimi mi(?) anlayamıyorsun... Şu aralar paradoksal bir şekilde AKP ve Türkiye Cumhuriyeti özdeşleşmiş bir haldedir. İyi de, modern cumhuriyeti temsil eden değerlere karşı nefret kusan söz konusu mahalle  baskıları karşısında devletin emniyet güçlerinin göstereceği laik tepki neden kendini etkisizleştiriyor? Bir kripto anti laik devlet artık yönetimi ele mi almıştır? Bu durumda laik devletin anayasasını takmamak artık işin garnitürü...

Bir de Lozan’ı olumsuzlayan karşı tarih hamleleri semirmeye başladı AKP’nin anti cumhuriyetçi – yeni Osmanlıcı siyasi literatüründe. Paramparça olmuş bir imparatorluk kalıntısından kanı, canı pahasına emperyalizme teslim olmadan bağımsız bir devlet kuran insanlara ‘‘vatan satıcıları’’ muamelesi göstermek vefasızlığın en büyüğüdür. Arap yarım adasına bir baksınlar. İngiliz generallerinin cetveli haritaların üzerine koyup düz çizgilerle nasıl Arap dünyasını parçaladıklarını görsünler. Lozan olmasa Türkiye’yi bekleyen son işte buydu.

Siyasi ve ideolojik cepheleşmelerden beslenen terörizmin nasıl hala Türkiye’yi kıskacında tutmaya devam ettiğini görüyoruz. İnanç şovenizmi ve nefret kültürü kendi paramiliter unsurlarını üretmeye devam ederken silahlı terörizmin yanına bir de kültürel terörizm ekleniyor. Şort giymeyeceksin, şarap içmeyeceksin, sergi açılışlarında kızlı erkekli münasebetsiz tavırlar sergilemeyeceksin. İktidarın beğenmediği yazılar yazmayacaksın. İktidarın beğenmediği fikirleri kendine saklayacaksın... Bunun tek bir adı var: Kültürel terörizm! Toplum mühendisliği yaparken kendi siyasi şablonuna göre iyileri ve kötüleri belleyeceksin... Bunun yanında belirli dozlarda topluma korku salmak da işin gereği... 

Yazarın Diğer Yazıları

Kadın ve eril tahakküm

Üçüncü bir yol düşünmeden, ille de iki yoldan birini seçmek durumunda kalmak yeni bir anlayış ortaya koyamamanın sıkıntısından kaynaklanır sanırım

İçimizdeki ceset mi cenin mi?

Hiçbir zaman olmadığı kadar içinde yaşadığımız şu doğanın dışarısı olan evlerimizi sorguluyoruz şimdi. Mobilyalar, eşyalar yaşantımızın birer uzvuna dönüşerek hiç aklımıza getirmediğimiz nesne ontolojisinin bir parçası kıldı bizi

İktidarlık temsili ve mutlak ben

Tüm bu önlemler toplumun ve yurttaşlar olarak bireylerin taleplerine karşılık verecek önlemler olarak değil, iktidarın kendini ve temsil ettiği devleti nasıl koruyacağı üzerine kurgulanmıştır

"
"