27 Şubat 2023

Tehdide ve kaosa karşı “halkın koruyucusu”ndan, kaosun nedenine...

Erdoğan için, 2018 seçimleri ve tüm iktidarı boyunca altını çizdiği; ‘halkın güvenlik-beka’ aradığında yüzünü döndüğü liderden, halkın kurtarıcısı anlatısından, ‘yönetim kaosunun-güvensizliğin simgesi’ haline dönme potansiyeli gösteren bir imaj var. Önümüzdeki seçimler; Erdoğan’ın imajını düzeltip, yeniden umut sağlayıp sağlayamayacağı ile muhalefetin ortaya çıkan ülkenin yönetilememe durumdan umutlu bir yol haritası sunup sunamayacağının yarışı şeklinde geçecek

Çok uzun süreli bir belirsizliğin içinde yaşamaya ve iyileşmeye çalışıyoruz. Nasıl ve ne kadar mümkün olabileceğini bilemediğimiz gerçeği ise tam karşımızda. Son depremin yarattığı acı ruhlarımızda telafisi zor bir iz bıraktı. Doğrudan bölgeye giderek ya da yaşadığımız yerlerde yaratmaya çalıştığımız dayanışma belki bizi yeniden ortak acıları-dayanışma ruhu olan toplum yapma yolunda önemli bir adım oldu. Kutuplaştırma politikasını sadece seçim döneminde değil her dönemde kullanmaktan çekinmeyen, bunu da başaran iktidara karşı bu birlik ruhu önemliydi. Ancak burada bir soru işareti de var. Seçimlere üç aydan az bir zaman kala yeniden ‘biz’ ve ‘onlar’ ayrımı üretilebilecek mi? Daha da önemlisi bunun karşılığı olacak mı? Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın deprem sonrası muhalefeti hedef alırken kullandığı dil (be ahlaksız, be namussuz, be adi), ortadaki yıkımın üstlenilmemesi için bulunan propaganda şekli (asrın felaketi), durumu açıklamak için başvurulan referanslar (bunlar kader planının içerisinde olan şeyler) 2023 seçimlerine ‘tanıdık Erdoğan’ ile gidileceğini gösteriyor. Ancak bu kez seçmende çok fazla soru işareti var.

1999 depreminin ve ardından gelen 2001 ekonomik krizinin yarattığı şartlarda iktidara gelmiş AKP, bu yazıda 2018 seçimleri üzerinden ve 2023’teki olasılıklara bakılarak değerlendirilecek.  2018 Haziran’ı, 2017 referandumu sonrası geçilen yeni dönemin, cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin ilk seçimleri olması nedeniyle önemliydi. Erdoğan ‘doğrudan her konuda karar verici olacak ve ülke çok daha iyi’ yönetilebilecekti. 9 Temmuz 2018’de cumhurbaşkanlığı görevine başlama konuşmasında Erdoğan bunu vurgulamıştı:  

“Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle 150 yıla yaklaşan demokrasi arayışımızın ve 95 yıllık Cumhuriyet tarihimiz boyunca yaşadığımız denemelerin çok ötesinde yeni bir yönetim modeline geçiyoruz. Geçmişte yol açtığı siyasi, sosyal ve ekonomik kaoslar sebebiyle ülkemize çok büyük bedeller ödeten bir sistemi artık geride bırakıyoruz. Bundan sonra milletin doğrudan yetki verdiği ve dolayısıyla hesap sorma hakkına sahip olduğu Cumhurbaşkanı çalışmalarını yasama ve yargı organlarıyla uyumlu bir şekilde yürütecektir.”[1]

Ancak aradan geçen beş yılda ekonomiden dış politikaya yaşanan savrulmalar, ortaya çıkan çözülemeyen krizler deprem öncesinde bile ciddi bir sistem sorgulaması yapılmasına neden olmuştu. Depremde ortaya çıkan yönetilememe krizi bu sorgulamayı derinleştirdi. Bu sorgulama seçimde nasıl sonuç verir şimdilik kestirmek zor. 

Erdoğan 2018 seçimlerinde 35 il, 3 ilçede 38 miting yapmıştı. Konuşmalarında öne çıkan öğeler; ‘güvenlik-beka’yı sağlayacak, ‘hizmet-yatırım yapacak aday ‘olmuştu. Bu mitinglerde bugün depremin ağır hasar verdiği yerlerde de konuşmalar yapmıştı. 

Kahramanmaraş’ta seçimlere üç gün kala 21 Haziran 2018’de şunları söylemişti: 

“Kardeşlerim, icraat mı istiyorsunuz, laf mı istiyorsunuz? Lafla peynir gemisi yürümez. Artık bu oyunları bozma zamanıdır. Evlatlarımız en güzel şekilde eğitim alsın diye 5517 yeni derslik yaptık. İlk ve ortaokulda okuyan ihtiyaç sahibi öğrencilerimize 137 trilyon eğitim desteği verdik. Şehrimize 2. Devlet Üniversitesi Kahramanmaraş İstiklal Üniversitesi'ni kazandırıyoruz. On yıllarca demiryolları hatlarımıza bir çivi bile çakılmamıştı. Demiryollarında da çok ciddi bir dönüşüm gerçekleştirdik. Türkiye'yi hızlı trenle tanıştırdık, inşallah Kahramanmaraş'ı da hızlı trenle buluşturuyoruz. Bu iş plan işi, proje işi. Lafla değil, icraat, icraat, icraat.”[2]

Deprem sonrası devletin resmi kanalına göre depremin merkez üssü Kahramanmaraş'ta okulların büyük çoğunluğu kullanılamaz hale geldi.[3] İktidara yakın NTV’ye göre, ilin Türkocağı ilçesinden geçen, aktif fay hattı üzerinde yer alan tren rayları kullanılmaz durumda.[4]

Bir diğer ilde, Malatya’da yaptığı konuşma:

“Geçtiğimiz 16 yılda ülkemizi her alanda 3,5 kat büyüttük, şöyle 20 yıl öncesinin Malatya’sını düşünüyorum, ah ah, nerede o Malatya, nerede bugünkü Malatya, öyle mi? Altyapısıyla, üstyapısıyla bugün bambaşka bir Malatya var. 2023 hedeflerimize ulaşarak ülkemizi 2 kat daha büyütmeye talibiz. Bizim siyasetimiz, daima hizmet siyaseti olmuştur.” (Malatya mitingi, 2018)

Deprem sonrası Malatya’da diğer illerde de olduğu gibi hem şehirde binalar yıkıldı hem de alt yapı kullanılamaz hale geldi. İktidara yakın Milliyet gazetesine göre, ‘içme suyu, kanalizasyon, arıtma tesisleri’ yapımı için destek bulunarak çalışmaya başlanıyor.[5]   

2018’de Gaziantep’te yaptığı konuşmada geçmiş ekonomik krizlerden bahsediyordu:

“Bugün 'döviz şöyle oldu, faiz böyle oldu' diye üzülüyoruz değil mi? Peki aynı sıkıntıları eski Türkiye şartlarında yaşamış olsaydık, başımıza ne gelirdi? 1994 yıkımını hatırlıyorsunuz değil mi? Bir gecede insanların ocaklarına nasıl ateş düştüğünü hatırlıyorsunuz değil mi? 2001 krizinde küçük bir siyasi krizin ülkemize nasıl bir maliyeti olduğunu, daktiloların başbakanlık önüne nasıl atıldığını hatırlıyorsunuz değil mi?”.[6]

Erdoğan 2018’de; 1994 ve 2001 krizlerini hatırlatıyordu ancak 2020 yılından itibaren uygulamaya başladığı dünyada örneği olmayan ‘ekonomik politika’ enflasyonu ve ‘kuru patlatıyor, kur daha yukarı gitmesin’ diye Merkez Bankası tarafından yapılan müdahalelerle rezerv eksi 45 milyar dolara iniyordu. Bugün vatandaşın geçmiş yıllarda olduğu gibi iktidar temsilcilerinin önüne daktilo atılacak bir başbakanlık kalmadı ama statlarda tribünler ‘istifa’ demeye başladı.

2018 seçimlerinde Adıyaman’da ‘mahrumiyet-yatırım’ üzerinden konuştu:

‘Kardeşlerim; geçmişte yıllarca ihmal edilen, mahrumiyeti iliklerine kadar hisseden Adıyaman, hizmetin kıymetini iyi bilir. Hükümetlerimiz döneminde Adıyaman’a ne kadar yatırım yaptık biliyor musunuz, söyleyeyim mi? 14 katrilyon liralık destek ve yatırım yaptık, 14 katrilyon, ama Adıyaman bunu hak etti, daha da edeceğiz. Ama nankörler de bitmez, ama sizin gibi gerçekten efendiler de bitmez’. (Adıyaman Mitingi, 2018)

Adıyaman da diğer illerde olduğu gibi deprem sonrasında 48 saat devletin hemen hiçbir kurumunun ulaşamadığı, ilerleyen günlerde aradan geçen haftalara rağmen en temel ihtiyaçların karşılanamadığı bir ‘mahrumiyet’ alanı olmuştu. Depremin etkilediği yerlerde de ülkenin genelinde de ‘tek adam sistemi’nin her geçen gün kuvvetlenen haklı bir sorgulamaya tabii tutulduğu süreçleri yaşıyoruz. 

AKP’nin 2018 seçim mitinglerin çoğu aynı şarkının sözleriyle bitirildi: “Beraber yürüdük biz bu yollarda, beraber ıslandık yağan yağmurda. Şimdi dinlediğim tüm şarkılarda bana her şey sizi hatırlatıyor, bana her şey sizi hatırlatıyor”. Seçim mitinglerinde AKP iktidarı süresince yapılan yatırımlar, yollar, açılan derslikler, okullar ve inşaatlar kampanyanın ana merkezinde yer alıyordu. ‘Halka yapılan hizmetlerin’ yanı sıra gelecek senaryoları ‘halk için’ vaatler de içeriyordu. Halk merkezli referansları ve kendini diğer seçkinlerden ya da müesses nizamın temsilcilerinden ayırarak değerler, yaşam tarzı ve beka ile çerçevelenen bir popülizm hâkim oldu AKP liderinin söyleminde.

Popülizmde ‘biz’lik’ homojen bir halkın inşası ile idealize edilen halk ile ortaklıkları paylaştığı iddia edilen liderlerle özdeşleşme ile oluşuyor. Dolayısıyla ortak duygular, deneyimler, inançlar, normlar ve fikirler ‘biz’lik’ anlatısının temelinde yer alırken ‘makul ve masum halk’ karşısında bağlama göre seçilen/hedeflenen ‘ötekiler’ var. Öncelikle seçkinler, müesses nizamın temsilci aktör ve kurumları ve diğer ‘tehlikeli’ gruplar. Güvenliğin, bekanın ve tarihsel zaferlerin bugünkü temsilcisi olarak kendini tanımlayan ve ‘halkın koruyucusu’ imajını canlı tutmaya çalışan iktidar partisi, bu süre içerisinde popülist söylemiyle krizlerin, potansiyel tehditlerin ve güvensiz koşulların yarattığı belirsizliğe değinerek ‘korkuyu’ üretiyor.[7] Geçmiş deneyimlerle birlikte gelecekte olabilecek potansiyel tehditler de belirsizliğe yol açarak korkuyu üretir. Buradaki en önemli ayrılık ‘tehdidi/kaosu yaratan’ ile ‘tehditten/kaostan etkilenen’ arasında. Popülizmdeki yankısı ise ‘mağdur’ olan homojen bir grubun yanında halkın refahı ve güvenliği için var olduğu iddia edilen aktörlerin tehdidin kaynağı olarak tanımlanan ‘ötekiler’ karşısında olması.

AKP’nin söylemine bakarak ‘halkın gerçek temsilcisi’ olarak tanımlanan partinin ve liderinin farklı alanlarda ‘umut’ ile çerçevelendiğini, muhalefetin ise olumsuzlukların kaynağı olarak tanımlandığını vurgulamak gerekir. Bu ayrımı daha da derinleştiren düşmanlaştırıcı anlatı ise muhalefet gruplarını terör ile ya da kaos ile ilişkilendirmekte. Özellikle 2018 seçim kampanyasında ve sonrasındaki süreçte AKP daha çok güvenlik temelli bir söylemi gündeminde tuttu. Kendini halk ile aynı tarafta konumlayarak oluşturulan ‘biz’liğin”’ yüceltilmesi ve ‘biz’liğin’ mağduriyetini içeren popülist söylem aracılığıyla kitleler ‘biz ve onlar’ ayrımı ile mobilize edildi.

Geçmiş yıllardaki endişe yaratan deneyimler konuşmalarda oldukça yer aldı; özellikle 28 Şubat süreci ile başlayarak muhafazakâr kesimin tedirginlikleri ‘halkın mağduriyeti’ üzerinden aktarılırken, 15 Temmuz darbe girişimi, sınır ötesi operasyonlar, terör, istikrarsızlık ve krizlerle ilişkili belirsizlikler güvenlikleştirilmiş bir dili gündemde tuttu. Tüm bu güvensizlik ve tehdit algısını üreten söylem içerisinde ‘halkın bloğu’ çerçevesinde aktarılan iktidar ‘çözüm-güven’ olarak mesajlarda iletildi. 2017 referandumunda ‘evet bloğunun’ ‘halkın bloğu’ ve ‘hayır bloğunun’ ‘terör bloğu’ olarak inşa edildiğini de hatırlayabiliriz.

Bugün ise Türkiye’nin on ilini doğrudan, ülkenin genelini dolaylı ama aynı sertlikte etkileyen bir büyük yıkım ve belirsizlik ile karşı karşıyayız. Erdoğan şimdiden ‘deprem bölgesi özelinde ama genel anlamda ‘Türkiye’yi yeniden inşa’ üzerinden bir söylem geliştireceğini belli etti. Bir yıl içinde depremin yıktığı yerlerde konutları teslim ederek yeni bir yaşam vaat ederken öte yandan depremi bekleyen başta İstanbul, illere yönelik çözüm yol haritası öneriyor-önermeye hazırlanıyor. Tabii burada yanıtlanması gereken sorular var. 21 yıllık iktidar, başta İstanbul Türkiye’nin pek çok ilinde 10 ile 25 yıl arasında yereli de yönetme vardı. Bu sürede gerekli çalışmalar niye yapılmadı? Başta barınma, işsizlik deprem öncesinde yaşanmaya başlanan büyük krizler hangi yöntemle çözümlenecek? 2018 seçimleri ve tüm iktidarı boyunca altını çizdiği; ‘halkın güvenlik-beka’ aradığında yüzünü döndüğü liderden, halkın kurtarıcısı anlatısından, ‘yönetim kaosunun-güvensizliğin simgesi’ haline dönme potansiyeli gösteren bir imaj var. Önümüzdeki seçimler; Erdoğan’ın imajını düzeltip, yeniden umut sağlayıp sağlayamayacağı ile muhalefetin ortaya çıkan ülkenin yönetilememe durumdan umutlu bir yol haritası sunup sunamayacağının yarışı şeklinde geçecek.


* Dr., İstanbul Bilgi Üniversitesi öğretim üyesi


[1] Bakınız: https://www.tccb.gov.tr/konusmalar/353/94767/cumhurbaskanligi-goreve-baslama-toreninde-yaptiklari-konusma.

[2] Bakınız: https://www.sozcu.com.tr/2018/gundem/cumhurbaskani-erdogan-kahramanmarasta-3-2478532/.

[3] Bakınız: https://www.trthaber.com/haber/turkiye/kahramanmarasta-okullarin-buyuk-cogunlugu-da-agir-hasarli-747591.html.

[4] Bakınız: https://www.ntv.com.tr/galeri/turkiye/deprem-tren-raylarini-tel-gibi-buktu,j6Y22jcDNk2TPmVE60ZCoA/MGy1w2_O20i4jHm1s2eo7Q.

[5] Bakınız: https://www.milliyet.com.tr/yerel-haberler/mugla/depremin-vurdugu-malatyada-altyapinin-yeniden-6907567.

[6] Bakınız: https://www.yenisafak.com/secim/suriye-topraklarini-guvenli-hale-getirmeyi-hedefliyoruz-3359594).

[7] Svendsen L (2007) A Philosophy of Fear. Chicago: University of Chicago Press; Ahmed S (2004) The cultural politics of emotion. New York: Routledge; Erişen C & Erdoğan E (2019) Growing perceived threat and prejudice as sources of intolerance: evidence from the 2015 Turkish general elections. Turkish Studies20(1), 1-25.


 

Yazarın Diğer Yazıları

Muhalefette değişememenin halleri ve dili

Türkiye’de Kürtlerin yoğunlukla oy verdiği partiler, daha önce HDP, bugün ise DEM iktidar tarafından güvenlikleştirilmiş bir dil üzerinden “güvenlik-beka” söylemi içerisinde, dışarıda bırakılıyor

Bir popülist iktidar, muhalefetin ayarını bozar mı?

İktidarın hesap vermeyen, sorumluluk üstlenmeyen, ‘kader-fıtrat’ gibi referanslarla oluşturduğu anlatının süreci biliniyor. Üstelik muhalefet tarafında hanesine ‘olumsuz’ puan yazılacağı iddia edilen konular söz konusuyken de iktidarın seçmen kitlesini koruduğu da görülüyor

Siyasetin dili ve 2024 sonrası dönem…

Seçim sonrası ana muhalefet partisinde yaşanan "değişim"in sadece yönetim değişimi mi yoksa politika-gelecek tahayyülü değişimi mi olduğuna dair kaygılar artıyor. Popülizm yerine peopleism denildiğinde veya toplu taşıma araçlarına milliyetçi sloganlar yazdırıldığında, yeni adaylar sosyal medyada askerlik fotoğraflarını paylaştıklarında iktidar diline yakın mesajlarla "bu düzeni değiştireceğiz – değişimin yanındayız" demenin önemini ve ikna ediciliğini kaybedebilirsiniz