26 Ekim 2024

Ölüm cezasının son kalıntıları

Hazır “idam isterük” diyenlerin kazanları soğumuş ve sesler dinmişken, fırsat bu fırsat, bu konularda bir düzenleme yapılmasını öneriyorum. Bu tarihi yanılgının son kalıntılarını da silip atmak için…

Türkiye bir çelişkiler ülkesi. Dün “ölüm cezası isteriz” diye darağacı ipi sallayanlar, bugün İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kararlarından esinle “umut hakkı” kavramına sarılıyor.

Daha birkaç hafta önce ölüm cezası tekrar gelsin diye kaldırılan kazanlarla şimdi güya barış sofraları kuruluyor.

Gündem ifrattan tefrite geçerken fırsat bu fırsat ölüm cezası konusunda yaşanan bir soruna dikkat çekmek istiyorum.

Malum, Türkiye’de 2004 yılında Anayasa’nın 38’inci maddesine konan şu ifade ile ölüm cezası kaldırıldı:

“Ölüm cezası ve genel müsadere cezası verilemez.”

Bu yasak mutlak bir yasak. Yani kişiye, suça ve zamana göre değişmiyor. İstisnası yok. Yani hüküm yerinde durdukça Türkiye Cumhuriyeti sınırları dışında kimseye, hiçbir zaman ölüm cezası verilemez.

Anayasa Mahkemesi bu hükmü, sınır dışı edilecek, başka ülkeye iade edilecek kişiler için de mutlak biçimde yorumluyor. Şöyle ki başka ülkeye gönderilecek olan yabancılar eğer gönderileceği ülkede ölüm cezasıyla karşılaşacağını ortaya koyabilirse bu kişilerin o ülkeye gönderilmesi de yasak.

Bu yaklaşıma göre; ölüm cezası, yasağı sadece ölüm cezası vermeyi değil, aynı zamanda başka ülkede infaz edilecek ölüm cezalarına katkı sunmayı da yasaklıyor.

Bu yaklaşım oturmuş durumda. Bence gayet de yerinde.

Fakat uygulamada şöyle bir sorun var. Bir yabancı hakkında sınır dışı etme kararı alınırsa buna karşı başvuru süresi 7 gün.

Pek çok durumda yabancılar, bu sürelerden haberdar olmuyor veya dil sorunu, eğitim durumu vb. nedenlerle bu sürelerin anlamını idrak edemiyor. Dolayısıyla yedi günlük itiraz süresini kaçırabiliyorlar. Süreler kaçtığında da itiraz süresi kaçtığı için itirazları dikkate alınmama riski barındırıyor.

İşte bu risk, Anayasa’daki ölüm cezasına dair mutlak yasağı nispi hâle getiriyor.

Başka bir deyişle, süreyi kaçırdıkları için idam edilecekleri ülkeye gönderilebilir hâle geliyorlar. İdare mahkemeleri bazen mevzuatı eğip bükerek sorunu aşmaya çalışıyor ama bunda tekdüzelik yok. Hukuki kesinlik ve öngörülebilirlik olmadığı için de bir kaos olasılığı gündeme geliyor.

Bu nedenle bu konuda bir düzenleme yapılması bir zorunluluk.

Yeri gelmişken ekleyelim: Anayasa’da ölüm cezası kaldırılmış hâlde ama Askeri Ceza Kanunu’nun 20’nci maddesinde ölüm cezası duruyor. Bu mevzuatı uygulamanın Anayasa’ya aykırı olacağı açık. Buna rağmen bu madde bir türlü kaldırılmıyor. Dile kolay. Aradan yirmi yıl geçti, sayısız reform gündeme geldi ama bu hükme hiç dokunulmadı.

Hazır “idam isterük” diyenlerin kazanları soğumuş ve sesler dinmişken, fırsat bu fırsat, bu konularda bir düzenleme yapılmasını öneriyorum.

Bu tarihi yanılgının son kalıntılarını da silip atmak için…

Tolga Şirin kimdir?

Tolga Şirin, İzmir'de doğdu. İstanbul Barosu'na kayıtlı avukat ve Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı'nda doçent olarak çalışmaktadır.

Hukuk alanındaki lisans ve lisansüstü eğitimini Marmara Üniversitesi'nde tamamladı. Lisans eğitimi sonrasında Londra Birkbeck Üniversitesi'nde insan hakları hukuku eğitimi aldı; doktora ve doktora sonrası aşamalarda Köln Üniversitesi Doğu Hukuku Enstitüsü'nde araştırmacı olarak görev yaptı.

TÜBİTAK Sosyal Bilimler Programı ve Raoul Wallenberg Enstitüsü bursiyeridir.

Aybay Vakfı (2010) makale yarışması ödülünün sahibidir. 

2006-2008 yılları arasında İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi yürütme kurulu üyeliği yaptı.

Ondan fazla kitap ve çok sayıda makalesi olan Şirin, İngilizce ve Almanca bilmektedir.

Geçmişte Radikal ve BirGün gazeteleri ile Güncel Hukuk dergisinde güncel yazılar yazan Şirin, haftalık yazılarını 2020'den beri T24'te yayımlamaktadır.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Dünyadan önemli anayasal gelişmeler

Romanya Anayasa Mahkemesi'nin adil seçim yapılmadığı gerekçesiyle Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turunu iptal etmesi, Güney Kore Devlet Başkanı Yon Suk-yol'un sıkıyönetim ilan etmesi ve yargılanacak olması; Türkiye için de demokrasiyi güçlendirme yolunda halkın katılımının ve bilinçli sivil toplum hareketlerinin önemini bir kez daha vurguluyor

Kayyım uygulamaları tarihsel yoruma da aykırı

Anayasa’yı koyan kurucu iktidar İçişleri Bakanının belediye başkanlarını geçici olarak görevden uzaklaştırma yetkisini, “görevleri ile ilgili bir suç sebebi ile hakkında soruşturma veya kovuşturma açılmış olması” koşuluna bilerek ve isteyerek bağlamıştır

Esenyurt Belediyesi'ne kayyım atanması Anayasa’ya neden aykırı?

Bu konu idari yargıya taşındığında, hükmün somut norm denetimi yoluyla Anayasa Mahkemesi’ne gönderilmesi ve AYM’nin hızlı bir karar alması gerekir

"
"