19 Eylül 2024

HÜDAPAR, gavur Jefferson ve ilk dört madde

Özellikle soruşturulması gereken husus, bu siyasi partinin “Kürdistan İslam Devleti” kurma amacına matuf biçimde sürdürüp sürdürmediğidir. Böyle bir niyet saptanırsa bu, insan hakları hukuku standartlarına uygun bir kapatma nedenidir

HÜDA PAR Genel Başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu

İktidardaki ittifakın HÜDA PAR isimli ortağı partinin genel başkanı Zekeriya Yapıcıoğlu, bir televizyon programında Anayasa’nın ilk dört maddesini hedef aldı. Katıldığı televizyon programında Anayasa’nın ilk üç maddesinin değiştirilmesini yasaklayan 4’üncü maddesinin kaldırılması gerektiğini söyledi.

Sözlerine inanacak olursak, bu görüşü ilk üç maddeyi değiştirmek için değil de “gelecek nesillerin iradesine ipotek koymamak” için dile getirmiş.

Hemen kaydedeyim: Gerçekte bu sözler ona ait değil. “Gelecek nesillerin iradesine ipotek” savının sahibi Thomas Jefferson’dır.

Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) kurucu ataları arasında sayılan Jefferson, ABD Anayasası’nın geleceği bağlamında yapılan tartışmalar sırasında bu savı ileri sürmüştür. 1816’da yazdığı bir mektupta hiçbir kuşağın sonraki kuşakların tercihlerinin üzerinde ipotek kuramayacağını söyleyen eski devlet başkanı, daha da ileri gitmiş, her on dokuz veya yirmi yılda bir Anayasa’nın yeniden yazılması gibi ilginç bir tez ileri sürmüştür. Aksi durumun “bir insanın da çocukken kendisine giydirilen paltoyu giymeye devam etmek zorunda kalması”na benzediğini söyleyen Jefferson’un bu sözleri, bugün başkent Vaşington’daki heykelinin arkasına metaforik olarak kazılmıştır. Görüş, onun görüşüdür.

Thomas Jefferson

Yapıcıoğlu’nun, bu sözleri, Jefferson’un söylediğini bilerek dile getirdiğini pek sanmıyorum. Bana bu sözler, Türkiye’de siyasetin kulaktan dolma ezberlerle yapılmasının bir uzantısı gibi görünüyor.

Fakat bu vesileyle “kilise ve devlet ayrılığı duvarı” ifadesinin mucidi Jefferson’un heykelinin bulunduğu yapının duvarında kazılı olan “Hiç kimse dini ibadetlere ya da hizmetlere katılmaya ya da bunları desteklemeye zorlanamaz ya da dini görüşleri ya da inançları nedeniyle yaptırıma tabi kılınamaz” veya “İnsan aklı üzerindeki her türlü zorbalığa karşı ebedi düşmanlık yemini ediyorum” gibi sözlerini de hatırlatmak isterim.

Bu hatırlatmamın nedeni, bunların HÜDA PAR’ın savunduğu sistemle (adını koyalım: şeriat düzeniyle) taban tabana zıt olması.

Jefferson’un görüşü cari mi?

Jefferson’un görüşü ne kadar havalı ve özgün görünse de anayasalcılık hareketlerince kabul görmemiştir. Anayasaların sadece bir toplum sözleşmesi olmadığı; bazen (bkz. Fransa) toplumda devrimci dönüşümün aracı, bazen (bkz. Almanya) iktidarın kötüye kullanıldığı bağlama geri dönüşe karşı bir set, bazen siyasal katılımın politik mekanizması (bkz. İngiltere), bazen (bkz. Küba) rejimin konsolidasyonu, bazen de (bkz. İspanya) devletin devamlılığını sağlayan ve toplumu entegre etmek gibi hedef ve işlevler taşıdığı hesaba katılmıştır.

Bu nedenledir ki pek çok anayasada değiştirilmez hükümler vardır.

Desteksiz yazdığım düşünülmesin. O nedenle üşenmeden sayayım. Avrupa Konseyi üyesi devletler arasında benim aklıma bir kerede gelenler Almanya, Azerbaycan, Belçika, Bosna-Hersek, Çekya, Ermenistan, Fransa, İtalya, Kosova, Lüksemburg, Moldova, Norveç, Portekiz, Romanya ve Yunanistan.

Birleşik Krallık’ta kodifiye edilmiş bir anayasa yok ama orada bile İskoçya ile ilgili kimi anayasal belgelerin değiştirilemez olduğu kabul ediliyor.

Sonuç itibarıyla mesele, sadece gelecek kuşakların tercihleri meselesi değil. Çoğu kez bir insan hakları meselesi. Örneğin bizde değiştirilemez ilkelerden “demokrasi” ilkesi, serbest seçim hakkı ve diğer demokratik katılım (ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü vb.) haklarıyla; laik devlet ilkesi, din ve vicdan özgürlüğüyle; sosyal devlet ilkesi, sosyoekonomik haklarla; hukuk devleti ilkesi, suçta ve cezada kanunilik, adil yargılanma hakkı ve diğer usuli haklarla doğrudan ilgili.

Başka bir değişle bu ilkeler, söz konusu hakları pekiştirmeye dönük bir değer taşır. Dolayısıyla insan haklarının, çoğunluğun tasarrufuna bağlı bir mesele olmadığı, insanın insan olmasından ileri gelen haklar olduğu düşünüldüğünde meselenin sadece bir “irade” meselesi olmadığı da söylenebilir.

Lafı uzatsam uzatırım.

Yazacak çok şey var.

Ama bu yazının kapsamını aşmak istemiyorum.

Bayram değil seyran değil, eniştem beni niye öptü?

Acaba HÜDA PAR bu tartışmayı niye açtı? Bana öyle geliyor ki bu partinin Cumhuriyet’in nitelikleriyle, özellikle de laiklik ilkesiyle bir derdi var. Bugün bu ilkeyi doğrudan hedef almasa da partinin gizli ereğinin laiklik ilkesinin tasfiyesi ve belki de buna eşlik edecek bir desantralizasyon (üniter devletten çıkış) olduğu kanısındayım. Bu konuda elde çok sayıda veri var.

Örneğin partinin resmî adında (“HÜr DAva PARtisi”) geçen “Hüda” ifadesinin Allah’ın Farsça ifadelerinden biri olup “Allah’ın Partisi” ifadesinin Arapça karşılığının “Hizb-ul-Allah” olmasından başlayarak çok sayıda akıl yürütme yapılabilir.

Gerçi bu türden sorgulamaları yapmak esasen bizim değil, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının işi. Zira bu makam, “tüzük ve programları ile eylemleri, Devletin bağımsızlığına, ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, eşitlik ve hukuk devleti ilkelerine, millet egemenliğine, demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı” (Anayasa md. 68) olan siyasi partiler hakkında kapatma davası açmakla yetkili.

Bu bağlamda özellikle soruşturulması gereken husus, bu siyasi partinin “Kürdistan İslam Devleti” kurma amacına matuf biçimde sürdürüp sürdürmediğidir. Böyle bir niyet saptanırsa bu, insan hakları hukuku standartlarına uygun bir kapatma nedenidir.

İnsan Hakları Avrupa Mahkemesinin nispeten yakın zaman önce karara bağladığı Zehra Vakfı ve Diğerleri/Türkiye kararı bu açıdan yol göstericidir.

Meraklıları ve yetkililer için Adalet Bakanlığı’nın yaptığı Türkçe çevirinin linkini buraya bırakıyorum.

Tolga Şirin kimdir?

Tolga Şirin, İzmir'de doğdu. İstanbul Barosu'na kayıtlı avukat ve Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalı'nda doçent olarak çalışmaktadır.

Hukuk alanındaki lisans ve lisansüstü eğitimini Marmara Üniversitesi'nde tamamladı. Lisans eğitimi sonrasında Londra Birkbeck Üniversitesi'nde insan hakları hukuku eğitimi aldı; doktora ve doktora sonrası aşamalarda Köln Üniversitesi Doğu Hukuku Enstitüsü'nde araştırmacı olarak görev yaptı.

TÜBİTAK Sosyal Bilimler Programı ve Raoul Wallenberg Enstitüsü bursiyeridir.

Aybay Vakfı (2010) makale yarışması ödülünün sahibidir. 

2006-2008 yılları arasında İstanbul Barosu İnsan Hakları Merkezi yürütme kurulu üyeliği yaptı.

Ondan fazla kitap ve çok sayıda makalesi olan Şirin, İngilizce ve Almanca bilmektedir.

Geçmişte Radikal ve BirGün gazeteleri ile Güncel Hukuk dergisinde güncel yazılar yazan Şirin, haftalık yazılarını 2020'den beri T24'te yayımlamaktadır.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Esenyurt Belediyesi'ne kayyım atanması Anayasa’ya neden aykırı?

Bu konu idari yargıya taşındığında, hükmün somut norm denetimi yoluyla Anayasa Mahkemesi’ne gönderilmesi ve AYM’nin hızlı bir karar alması gerekir

“Yarın Cumhuriyeti ilan edeceğiz!”

Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun!

Ölüm cezasının son kalıntıları

Hazır “idam isterük” diyenlerin kazanları soğumuş ve sesler dinmişken, fırsat bu fırsat, bu konularda bir düzenleme yapılmasını öneriyorum. Bu tarihi yanılgının son kalıntılarını da silip atmak için…

"
"