Kolombiya'dan Mersin Limanı'na sevkiyatı yapılan muz kolileri arasına yerleştirilmiş halde Malta'da ele geçirilen kokain olayı ile başlayım Büyüteç'e.
Geride bıraktığımız hafta içinde Malta'dan önemli bir haber düştü gündeme.
Aynı zamanda AB üyesi olan ada devleti Malta'nın gümrük idaresi görevlileri, Kolombiya'dan Mersin'e muz getiren gemide arama yaptı.
Her ne kadar "bir ihbarın değerlendirmesi" olarak tanımlansa da kokainin ana vatanı Güney Amerika'dan bir süredir Türkiye'ye özellikle Mersin'e gelen gemiler ciddi takip altında.
Kim takip ediyor? Elbette ABD'nin uyuşturucuyla mücadele teşkilatı DEA tarafından takip ediliyor gemiler.
Bu kez süreç biraz değişik ilerledi sanırım. Zira DEA'nin operasyonları genellikle gemiler Akdeniz'e girmeden yapılı. Son operasyon ise, Türkiye'nin burnunun dibinde gerçekleştirildi.
Malta'dan Türkiye yönüne hareket eden gemiler kısa süre sonra Türk karasularına giriyor. Büyük olasılık gemi, Türk karasularına girmesi beklenmeksizin aramaya alındı. Sonuçta 108 milyon Euro değerinde 800 kilogram kokain ele geçirildi.
Olayın ardından yaptığım araştırmalarda, yakalanan kokainin son teslim adresinin KKTC olduğu bilgisine ulaştım. Bu teslim, elbette açıktan ve resmi değil!
Mersin'e gelecek olan kokain, "birilerinin organizasyonuyla" gizli yollardan Ada'ya gönderilecekti.
KKTC'nin yeraltı dünyasının önde gelen ismi Halil Falyalı'nın öldürülmesinden sonra Büyüteç'te Falyalı'nın Güney Amerika'daki bağlantılarından söz etmiştim.
Yakalanan 800 kilogramlık kokain, Falyalı'nın ölümünden sonra ortaya çıkarılan ilk olay.
Falyalı'nın ölümüyle birlikte KKTC'deki uyuşturucu pazarında fiyatlar fırlamış vaziyette. Beşe altıya katlanmış durumda. Hatta bazı uyuşturucu maddelerde fiyatların on katına çıktığı yerel kaynaklarca ifade ediliyor.
Ayrıca, nisan ayı başıyla beraber KKTC'deki insan hareketliliğini de unutmamak gerek. Gerek tatil, gerekse kumar ve sanal bahis faaliyetleri nedeniyle son dönemin gözdesi olan KKTC'de uyuşturucunun hatırı sayılır bir pazarı var.
Falyalı'nın sistemden çıkmasıyla birlikte muhtemel ki yeni kurulan organizasyonun ilk icraatı bu sevkiyattı.
Türkiye'nin birkaç yıldır kokain sevkiyatında merkez üs olduğunu ortaya koyan gelişmeler yaşanıyor. Bu durum iyiye alamet değil. Yakın zamanda önemli gelişmelere tanık olabiliriz.
Polis Bayramı'nda emekli polislere yapılanlar…
Polisin özlük haklarının iyileştirilmesini sağlamak amacıyla emekli polisler, bir süredir çeşitli platformlarda seslerini duyurmaya çalışıyorlar.
Farklı kentlerden pazar günü Ankara'ya gelen emekli polisler, muvazzaf meslektaşlarından hiç beklemedikleri tepkiyle karşılaştı.
Emekli polisler derken sadece polis memuru emeklisi değiller. Aralarında polis başmüfettişliği, daire başkanlığı, üst düzey yöneticilik gibi teşkilata emek vermiş "abiler" de vardı.
Ulus'taki Atatürk Anıtı altında buluşan emekli polisleri Ankara Emniyeti'nin hazırladığı "sürpriz" bekliyordu.
Basın açıklaması için bir araya gelen 700 dolayındaki emekli polis, sanki miting yapılıyormuş gibi önlemlerle karşılaştı.
Anıtın etrafını çeviren sivil ve resmi polisler, basın açıklamasından sadece 30 dakika önce geldikleri alanda önce arama yapılacağını emekli polislere bildirdi. Alan boşaltıldı. Yapılan arama sırasında bir emekli polise ait olan çantanın bulunması üzerine küçük çaplı bir tartışma yaşandı. Çantanın içinde sahibine ait iç çamaşırları çıktı.
Ardından da mitinglerde uygulanan "arama noktası" kuruldu. Emekli polisler, tek sıra halinde resmi polislerce tek tek elle aramadan geçirilerek anıtın çevresine alındı. Ayrıca ellerinde taşıdıkları dövizlerin indirilmesine çalışıldı.
Baş gösteren huzursuzluk nedeniyle emekli polisler, görevli meslektaşlarıyla karşı karşıya gelmemek amacıyla basın açıklaması yapmama kararı aldılar.
Bir emekli polisin yaptığı kısa konuşma sonrasında grup, dağıldı.
Burada şuna dikkat çekmek istiyorum: Basın açıklaması yapmak isteyen grubun, diğer toplumsal gruplardan hiçbir farkı yok şüphesiz. Kamu güvenliği yaklaşımının emekli polislere de gösterilmesi zaten olması gereken.
Fakat Ankara Emniyeti'nin, Ankara Valiliği'nin onayına rağmen basın açıklamasına provokatif yaklaşması gözden kaçmadı.
Organizasyonda yer alan Oral Ararat, "meslektaşlarımız gerilmiş vaziyette alana geldiler. Bizi huzursuz etmek için talimat aldıklarını düşünüyoruz. Ama biz sesimizi duyurduk, amacımıza ulaştık" dedi.
Buradaki sorun, İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü'nün bu harekete iyi gözle bakmaması. Emekli polislerin, haklarını savunmaya çalışmalarına sıcak bakılmamasının sonucu.
Ankara Emniyeti'ni yöneten Emniyet Müdürü Servet Yılmaz, Polis Koleji ve Polis Akademisi mezunu olarak emekli polisler arasındaki polis müdürleriyle aynı gelenekten geliyor. Ama makam konusu olunca geleneğin de pek önemi kalmıyor anlaşılan.
Bir not daha vereyim, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 10 Nisan Polis Bayramı nedeniyle teşkilat mensuplarına iftar verirken, Yenimahalle Belediyesi de kendi tesislerinde şehit ailelerine iftar programı düzenledi.
Başkan Fethi Yaşar'ın ev sahipliğindeki iftara CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da katıldı. Basın açıklaması için Ankara'ya gelen emekli polislerden 320'si, Yaşar'ın konuğu oldu.
Fotoğrafın anlattığı…
Büyüteç'teki son yazıda emniyet teşkilatının siyasetle birlikteliği konusuna değinmiştim. Siyasetin teşkilat üzerindeki etkisinden örnekler vermiştim.
İşte bu fotoğraf siyaset – polis teşkilatı bağını ortaya koyan ironik bir örnek.
Son dönemin tartışılan siyasetçilerinden Ağrı'nın AKP'li Belediye Başkanı Savcı Sayan, 10 Nisan Polis Bayramı nedeniyle Ağrı Emniyet Müdürü Nihat Özen'le bir araya gelip plaket veriyor.
Misal bir alay komutanına, bir askeri birlik komutanına böyle kutlama yapılabilir mi? Ama iktidar kanadının mensubu iseniz kıyafet de giyersiniz, emir de verirsiniz!
Fotoğrafa bakınca başka söze de gerek kalmıyor maalesef. Alan razı; veren razı..
Nurettin Kurt'un ardından…
Dün bu yazıyı yazarken acı haberi aldım.
Ankara gazeteciliğinin efsane isimlerinden Nurettin Kurt'u yitirdik. 1988'de tanıştığım Kurt, başkentin en iyi muhabirlerinden birisi olarak sayısız önemli habere imza attı.
Adliye haberlerinin tanınan ismiydi. Öyle ki; "Ankara Adliyesi, Nurettin Kurt'un üzerine yapılmış" desem yanlış olmaz. Adliye duvarlarının dili olsa, sanırım sadece Kurt'u konuşuyor olurlardı.
Kurt'la çoğu zaman haber peşinde yollarımız kesişti. Rakip gazetelerde çalışıp birbirimiz atlatırken çokça da anı biriktirdik.
Aynı zamanda iyi bir insandı. Mesleğini namusuyla şerefiyle yaptı hep.
"Şeytan tüyü" sahibiydi de.
Emekli olup sevdikleriyle en güzel günlerini geçirmeyi hak etmişken, sevenlerini bir kez daha atlatıp aramızdan ayrıldı.
Mekânı cennet olsun. Nur içinde yatsın…