21 Mayıs 2021

"Karanlık"lara koruma kalkanı

Peker, bizzat Soylu'nun imzasından sonra silahlı korumasıyla ülke dışına çıkabildi

Katıldığı televizyon programı "veda konuşması" gibiydi adeta.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'dan söz ediyorum. Organize suç örgütü liderinin hakkındaki iddialarla siyaseten oldukça zor durumda kalan Soylu, tali konularda "millete hesap verdiğini" belirtti ama asıl konularda top çevirmeyi tercih etti.

Uzunca bir süredir, kapalı kapılar ardında ya da gizli mahfillerde konuşulan konular, bir organize suç örgütü liderinin video kayıtları sonrasında ortaya saçıldı.

Aslına bakarsanız, Türkiye Cumhuriyeti'nin yakın geçmişinde benzer süreçler hep tesadüfen gün ışığına çıktı!

12 Eylül öncesinde yeraltı dünyasının Bulgaristan'daki Kintex firması ve Doğu Bloku bağlantıları üzerinde sıkça başvurduğu silah kaçakçılığı olayları vardır. Her ne kadar Doğu Bloku menşeili gibi gözükse de silah kaçakçılığı olayları NATO ve ABD destekli askeri darbeye evrildi. ABD'nin "bizim çocuklar" olarak adlandırdığı Türk Silahlı Kuvvetleri'nin 12 Eylül darbesine zemin hazırladı.

Demokrasiye geçişle birlikte "4 eğilimi birleştirdiği" teziyle hareket eden ANAP'ın tek partili sağ iktidarının henüz ilk döneminde 1987'de ortaya çıkan bir MİT raporu, yeraltı dünyasının yerüstüyle bileşkesini ortaya koymuştu. Rapordaki bilgiler o zaman kapalı kapılar arkasındaki herkesçe biliniyordu. Çok tartışılan bu rapor, bir tesadüf eseri günışığına çıktı!

Ardından 1990'ların ilk yıllarında bilhassa 1993'teki Tansu Çiller iktidarıyla birlikte oluşmaya başlayan yasa dışı oluşumlar, tıpkı 1987 öncesinde olduğu gibi yine gizli mahfillerin konularındandı. İki sağ partinin kurduğu Refahyol hükümetinin iktidarda olduğu günlerde yine MİT'in yeni bir rapor hazırladığı konuşulurken önemli bir olay yaşandı.

Susurluk'taki tesadüfi trafik kazası, sürecin ortaya çıkmasını sağladı! Kazayla, "derin" olduğu iddia edilen devletin "sığlığı" ortaya çıktı. Pek çok kamu görevlisinin devlet adına hareket etmesi bir yana kişisel beceriler geliştirdiği anlaşıldı.

Ve nihayet 2021'e geldiğimizde yine AKP iktidarında seslendirenin vatan haini ya da FETÖ'cü olarak yaftalandığı yasa dışı olaylar zinciri, yine tesadüfen bir organize suç örgütü liderinin söylemleriyle kamuoyunun önüne çıktı! Organize suç örgütü liderinin iddialarının hedefinde gerek siyasette, gerekse İçişleri Bakanlığı koltuğunda halef - selef olan iki isim vardı. Yurt dışında kaçan organize suç örgütü liderinin "hiç hesapta olmayan" çıkışları, siyaseti bir anda farklı boyuta taşıdı.

Türkiye'nin "bağırsaklarının temizlenmesine" tesadüfler aracı oluyordu sanki!

* * *

Soylu ile organize suç örgütü lideri arasındaki çatışmanın kelimelere dökülmüş hâlini konuşmak bile abesle iştigal. Yani, boşa zaman kaybı.

Ancak Soylu'ya dönük iddialar arasında yer alan "koruma tahsisi" konusu fazlasıyla önemli.

Büyüteç'te iki önceki yazıda kısaca değinmiştim bu konuya.

Biraz detaylandırmakta fayda var.

Yine aynı yazıda, organize suç örgütü lideri Sedat Peker'in Ergenekon soruşturmaları çerçevesinde cezaevinden tahliye edilip sisteme nasıl girdiğini anlatmaya çalışmıştım.

İsterseniz önce Türkiye'deki koruma işleri nasıl yürütülüyor kısaca bakalım.

Terör örgütleri veya başka gruplarca can güvenliği riski taşıyan kişilere koruma verilmesi ya da koruma altına alınması uygulaması halen yürürlükteki Koruma Hizmetleri Yönetmeliği'nce gerçekleşiyor.

Yönetmelik kapsamında "özel koruma", "yakın koruma" ve "çağrı üzerine koruma" uygulaması mevcut.

Özel koruma altına alınan kişiye yakın koruma, koruma ekibi ile birlikte ikamet ve işyeri gibi kendisine ait adreslere de koruma sağlanıyor.

Yakın korumada, kişiye sadece yanında 7 gün / 24 saat esasına göre, tehdidin boyutuna göre koruma personeli görevlendirilir.

Çağrı üzerine koruma ise, en düşük risk grubundaki kişiler için yürürlükteki uygulamadır. Hakkında çağrı üzerine koruma kararı olan kişi, istediği zaman bulunduğu yerdeki emniyet birimleri ile irtibata geçerek koruma talebinde bulunuyor.

Diğer aşama ise, koruma talebinde bulunma biçimi.

Hakkında can güvenliği riski bulunan kişi, ikamet ettiği kentin valiliğine dilekçe vererek koruma talebinde bulunur. Kimi zaman kişi doğrudan talepte bulunur, kimi zaman da devlet elindeki bilgilerden haberi olmayan muhatap kişiye sözlü bilgi verir ve dilekçe başvuru yapmasını ister.

Valilik, dilekçedeki gerekçeye bakarak değerlendirme yaparak kişiye uygun olan koruma uygulamasını belirler. Eğer acil hâl varsa, koruma her yıl toplanan kurul kararı beklenmeksizin tahsis edilir. Daha sonra kurul ilk toplantısında bu işlemi "devam" ya da "iptal" biçimde kesin karara bağlar.

Hakkında koruma kararı olan kişilerin dosyaları öncelikle valilikler bünyesindeki "İl Koruma Komisyonu"nda tek tek ele alınır. Dosyalar, kişi hakkındaki eldeki son bilgiler ışığında "devam" ya da "tamam" şeklinde karar bağlanır.

Ülke genelinden gelen dosyalar yine her yıl bir kere Ankara'da toplanan "Merkez Koruma Komisyonu"nda ele alınır. İçişleri Bakanlığı bünyesindeki bu komisyonda yine dosyalar tek tek değerlendirilir. Valiliklerden gelen "devam" ya da "tamam" kararları gözden geçilerek bir yıllık süreç için kararlar alınır.

Bu işlemler sırasında gerekirse İçişleri Bakanlığı müdahale edebilir. Yani bakanlık, "devam" denilen bir kişiye "tamam", "tamam" denilen kişiye "devam" diyebilir.

* * *

Koruma uygulamasının basit hâli böyle.

Şimdi Peker'e verilen ilk koruma iki önceki yazımda da belirttiğim üzere Mart 2015'te verildi. Cezaevinden çıkan ve sisteme sokulmasına karar verilen Peker, hakkında DHKP-C'nin tehdidini gerekçe gösterip 5 Şubat 2015'te İstanbul Valiliği'ne başvuru yaptı.

Valilik, yanında çok sayıda adamıyla yaşayan Peker'in can güvenliği riski taşıdığına kanaat getirip 6 Mart 2015'te İl Koruma Komisyonu'nda yakın koruma kararı aldı. Bu karar, hemen dört gün sonra 10 Mart 2015 günü uygulamaya konulup bir polis memuru "yakın koruma" olarak İstanbul Emniyeti'nce görevlendirildi.

Bu tarihten itibaren Peker'in "devlet korumalı yaşamı" başladı. Resmi koruma kararı nedeniyle benzerlerinde olduğu gibi çeşitli muafiyetlerden faydalanır oldu.

Peker'in hakkındaki koruma kararı yurt dışına çıkıncaya kadar devam etti. İçişleri Bakanlığı, bu zamana kadar herhangi bir müdahalede bulunmadı.

Hatta öyle ki, Peker yurt dışına çıkarken korumasını da "silahlı" olarak yanında götürdü. Çünkü korumaların silahlı olarak yurt dışına çıkıp çıkmaması gidilecek ülkenin iç hukukuna bağlı. Sadece koruma olarak değil, resmi görevle yurt dışına çıkan devlet görevlileri -buna devlet büyüklerinin korumaları da dahil- yanlarında götürecekleri silah ve mühimmatı diplomatik kanallardan ilgili ülkeye bildirmek zorunda.

İlgili ülke, iç hukukuna göre karar verdikten sonra, özellikle polislerin ve askerlerin silahlarını beraberinde götürme izni çıkıyor ya da çıkmıyor.

Peker'in durumunda ise; İçişleri Bakanlığı, Peker'in korumasının silahlı gitmesini sağlamak amacıyla diplomatik kanallardan harekete geçti. Ve Peker, bizzat Süleyman Soylu'nun İçişleri Bakanı sıfatıyla attığı imza sonrasında silahlı korumasıyla birlikte ülke dışına çıkma olanağına kavuştu.

Bakın daha kimler, hangi isimler çıkacak!

* * *

Soylu, katıldığı televizyon programında Peker'in korumasıyla ilgili kararı kaldırdığı söyledi ama tarihini açıklamadı!

Peker'in soruşturmasının durumunun belli olmasından sonra olmasın sakın! Emniyet kaynaklarından bana gelen bilgi bu yönde.

Organize suç örgütü lideri ile arasında gelişen olaylar zinciri Soylu'yu fazlasıyla huzursuz ediyor. Çekirge misali zıplamalar sorunu çözmeyecek.

Hele ki, dün sabah itibarıyla yayımlanan altıncı videoda hakkındaki yeni iddialar, Soylu'nun önünde artık tek bir yol kaldığını gösterdi. Selefi Ağar'ın Susurluk sürecinde yaptığını yapmak!

Zira televizyon programları da zevahiri kurtarmaya yetmeyecek.

Yazarın Diğer Yazıları

Bir trafik kazasının anatomisi: 35 saatte belirlenemeyen kimlik ve soruşturmada yaşanan gariplikler

"Sürecin başından itibaren haklarında ceza istenilen polislerin, bu kadar küçük ve basit ceza verilmesi, iki polise ceza verilmemesi ve bizin yaşadıklarımızla dosyaya müdahale edildiğini görmüş olduk"

Emniyet'te "sular ısınıyor", ekipler arasındaki savaş kızışıyor...

Şu anda birbiriyle mücadele eden en az üç ekip var. Devre kardeşliği ile tarikat ve cemaat birliktelikleri ekiplerin çimentosu. Mücadelenin asıl hedefi, mevcut İstanbul Emniyet Müdürü Zafer Aktaş'ın yakın zamanda emekli olmasıyla boşalacak İstanbul Emniyet Müdürlüğü

Burdur'daki taciz skandalında ikinci perde: Tacizi tespit eden müdür vekili görevden alındı!

Yönetimindeki kurumda olanı biteni tespit ederek raporlayan ve devletin önlem almasının önünü açan Kılınç, sonuçta sisteme yenik düştü!