Emniyet teşkilatında uzunca bir süredir devam eden ilginç olaylar zincirine yeni halka eklendi.
Bir önceki halka, özellikle birinci ve ikinci sınıf emniyet müdürlerini yakından ilgilendiren terfi ve emeklilik meselesiydi.
Büyüteç’teki bir önceki yazı bu konudaydı.
Emniyet Genel Müdürlüğü Yüksek Değerlendirme Kurulu’nun (YDK) en dikkat çekici kararları emeklilik kararlarıydı kuşkusuz. Bir üst rütbeye terfi eden amir ve müdür konumundaki personel ne kadar mutluysa, hiç beklenmedik şekilde emekli edilenler de bir o kadar hoşnutsuzdu YDK kararlarından.
YDK’nın kararlarıyla birinci ve ikinci sınıf emniyet müdürleri sayısı yaklaşık 400 dolayında. Bu sayının yarıya yakını birinci sınıf emniyet müdürlerinden, diğer yarısı da ikinci sınıf emniyet müdürlerinden oluşuyor.
Tabii diğer rütbelerde emekli edilenlerin sayısını bu rakamın dışında tutmak gerek.
Ayhan Bora Kaplan'ın Esenboğa Havalimanı VİP bölümünden gözaltına alınış anı. Fotoğraf karesinde, soruşturmasında savcılıkla birlikte çalışan polis ekibin en tepesindeki isim de yer alıyor
Her ne kadar YDK kararlarıyla emekli edilenlerin listesi yönetimce açık biçimde ilan edilmese de hafta sonundan bugüne kadar emekli edilenlerin isimleri emniyet kulislerine düşüyor.
Edindiğim bilgiye göre; söz konusu emeklilik sürecinden etkilenen birinci sınıf polis müdürleri arasında iki isim çok dikkat çekici.
Bu iki polis müdürünün isimlerini, görevleri nedeniyle polemik konusu olmaması için yazmıyorum ama konumlarını açıklayım.
Her iki polis müdürü Emniyet Genel Müdürlüğü Polis Teftiş Kurulu Başkanlığı’nın Ankara’daki merkez kadrosunda görevliler.
Ve her iki polis müdürü, Ayhan Bora Kaplan’ın yakalanmasından sonra başlatılan idari soruşturmalarda görevliler!
İdari boyuttan kastım, Ankara’da kök salan ve her geçen gün farklı olayları ve bağlantıları ortaya çıkarılan Kaplan’ın polisteki bağlantıları elbette.
Kaplan’ın gözaltına alındığı geçen eylülden buyana devam eden takvimde iki polis başmüfettişi; organize suç örgütü lideri olduğu iddiasıyla yargılanan Kaplan’ın Emniyet teşkilatındaki bağlantılarının peşindelerdi.
Araştırmalar sırasında epeyce dosya yaptılar. Hatta öyle ki, daha geçen hafta Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle sürpriz şekilde Bakü’ye İçişleri Bakanlığı Müşaviri olarak atanan Önceki Ankara Emniyet Müdürü Servet Yılmaz’ın bile ifadesini aldılar.
Aldığım bilgiye göre, yine önemli dosyalar üzerinde çalışıyorlardı. Fakat YDK kararı ile emekli edildiler.
Başmüfettişlerden birisi mahkeme kararıyla dönen grupta olduğu için YDK’nın aldığı prensip kararıyla emekli edildi. Diğerinin emekli edilme gerekçesi, YDK’nın aldığı “bulunduğu rütbede 10 yılını dolduranların emekli edilmesi” yönündeki başka bir prensip kararı.
Devlette, hele ki Emniyet teşkilatında devamlılık esas olmakla birlikte emekli edilen iki polis başmüfettişi üzerindeki dosyalar başka polis başmüfettişlerine devredilecek. Dosyaları ele alacak yeni polis başmüfettişlerinin performansı ise zaman içinde anlaşılacak.
İmamoğlu’nun taşlandığı dönemdeki Erzurum Emniyet Müdürü de emekli edildi
Emekli edilenler arasında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun Mayıs 2023’te genel seçimlere yönelik çalışmalar kapsamında gittiği Erzurum’da taşlanması olayı sırasında Erzurum Emniyet Müdürü olan Levent Tuncer de yer aldı.
Bu emekliliğin gerekçesinin İmamoğlu’nun güvenliğinin sağlanamadığı olduğunu sanmayın sakın.
Sadece kadro açmak amacıyla alınan YDK kararından başka bir şey değil.
Siyasetçiler, hakimler, savcılar ve Emniyet Genel Müdürü başta tüm polisler, bu fotoğrafa iyi bakmalı!
Önceki Ankara Emniyet Müdür Yardımcısı Murat Çelik, gözaltına alındıktan sonra
Bu fotoğrafı mevcut haliyle kamuoyuyla paylaşıp paylaşmama konusunu epeyce düşündüm.
Gizli bir belgenin fotoğrafı değil. Suç sicili kaydı. Savcılık talimatıyla haklarında adli soruşturma başlatılan şüpheliler için emniyet birimlerinde düzenleniyor.
Şüphelinin aynı zamanda on parmağının yer aldığı “parmak izi ve fotoğraf kayıt formu.” Milyonlarcası var, adli kolluk birimlerinde.
Haklarında söz konusu form düzenlenen kişiler, adli yargılamalardan beraat bile alsalar; bu evrak eskilerin deyimiyle ömrü billah yani seneler boyunca arşivde kalacak maalesef.
Peşinen belirteyim; belge, günümüzün moda deyimiyle gazetecilik başarısı adı altında bu satırların yazarınca emniyetten sızdırma değil. Kaldı ki, özel olarak tarafıma sızdırılmış da değil.
Ankara Emniyeti’nde patlak veren “gizli tanık” skandalı çerçevesinde başlatılan adli soruşturmada yer alan bir belge. Devam eden yargılama sürecindeki iddianamede adı geçen sanıklara ait resmi ve gizlilik derecesi olmayan, sıradan ama birden çok anlam çıkartılmasına kaynak olabilecek bir belgelerden.
Aynı dosyada gözaltına alınıp adli soruşturma yürütülen diğer sanıklarına yönelik benzer formlar düzenlendi.
Örnek olarak bu belgeyi seçmiş olmamın gerekçesi, yargılanan sanıkların içinde en yüksek rütbedeki polis müdürüne ait olması. Başka bir gerekçesi yok.
Belgede üç farklı açıdan fotoğrafı ve on parmak izi bulunan sanık, Ankara Emniyeti Organize Suçlarla Mücadele Şubesi’nden sorumlu olan ve gözaltına alınıp tutuklandıktan sonra hâkim önüne çıkan Önceki Ankara Emniyet Müdür Yardımcısı Murat Çelik.
Çelik, geçen günlerde başlayan davanın yargı aşamasında avukatlarının tahliye talep etmesine karşın mahkemece tutukluluğuna karar verilen polis müdürü.
Esenboğa Havalimanı’ndan yurt dışına çıkmak isteyen Ankara’nın mafya dünyasının önde gelen isimlerinden Ayhan Bora Kaplan’ın geçen eylülde gözaltına alınması sırasında aracın kapısını açıp silahını Kaplan’a doğrultup yere indirilmesini sağlayan polis müdürü.
Bilmeyenler için yineleyeyim; Çelik, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü Ayhan Bora Kaplan suç örgütü soruşturmasında savcılıkla birlikte çalışan polis ekibin en tepesindeki isim.
Yanı sıra, son dönemin tartışılan polis müdürlerinden Ankara Emniyet Müdürü Engin Dinç’in, güvendiği isimlerden. Sağ kolu denilse yeri.
Gelinen süreci özetlemek gerekirse, mafya ile mücadele eden en üst düzey polis müdürü, mafyanın kurguladığı ortaya çıkarılan ve Emniyet içindeki başka polis müdürlerinin farklı amaçlar nedeniyle göz ardı ettiği sürecin sonunda demir parmaklılar arkasında.
Büyüteç’i kaleme aldığım dün akşam saatlerinde; Gazeteci Tuğba Özer, tutuklu polis müdürü Çelik’in Sinan Ateş cinayetinin en önemli tutuklu sanıklarından Tolgahan Demirbaş’a cinayet sonrası mesaj attığını ortaya çıkardı. Bu bilginin Çelik’e ait cep telefonlarında yapılan bilişim incelemesi sonrasında hazırlanan raporda yer aldığı anlaşıldı.
Sıradan adli evrakın verdiği mesaj
Gördüğünüz söz konusu belge, her ne kadar sıradan adli evrak kapsamında değerlendirilse de yargı dosyasının olmazsa olmazlardan.
Bu coğrafya yaşayan hiç kimsenin sahip olmayı ya da kendisi için hazırlanmasını istemediği bir kayıt!
İşte bu belgeyi, içindeki kişinin kimliğinden bağımsız, sadece kişinin konumu üzerinden muhataplarına verdiği mesaj nedeniyle kamuoyuna taşıdım.
Kaldı ki; bu belge şimdiye kadar farklı suçlardan yargı önüne çıkarılan üst düzey polis müdürleri için hazırlanmış ilk parmak izi ve fotoğraf kayıt formu değil. Büyük olasılıkla son da olmayacak. En azından mevcut gidişat bunu gösteriyor!
Büyüteç’in başlığını tekrar etmek gerekirse; siyasetçiler, hâkimler, savcılar ve Emniyet Genel Müdürü başta tüm polisler, bu fotoğrafa iyi bakmalı!
Mafyanın ortadan kaldırılmasına yönelik bir operasyon sürecinin geldiği son noktayı net biçimde ortaya koyuyor.
Siyasetçiler açısından; devletin işlerine karışıldığında, liyakatin kulak arkası edildiğinde bilhassa kamu güvenliğinin sağlanmasında görevli kamu personeline yönelik lehte / aleyhte partizanca yaklaşımların doğurduğu sonuçtur, bu fotoğraf.
Yargı camiası açısından; adaleti sağlamakla görevli yargı unsurlarının siyaset yelpazesi altında günün koşullarına göre yaklaşım gösterip bireysel siyasi destek veya maddi istismar yolunun açılmasına gelinen son noktayı göstermesidir. Hukukun öncül olarak değerlendirilmesi gerekirken, siyasetten emir ve talimat alınması yolunun tercih edilerek yargıda kaotik tablonun oluşturulmasının aynadaki yansımasıdır. Hukuki kararların kitaba göre değil, siyasete ve siyasetçiye göre şekillendirilmesinin neticesidir. Birbiriyle benzeşen aynı konulardaki dosyalara uygulanan farklı muamelenin göstergesidir, bu fotoğraf.
Emniyet Genel Müdürü açısından; başında bulunduğu kurumun devlet sisteminden çıkıp siyaset sistemine aidiyet oluşturmasına seyirci kalınmasının, görevlendirme, atamalar, terfiler ve emekliliklerin liyakata göre yapılmamasının, dini grup ve yapıların referans alınarak görevlendirmeler ve atamalar gerçekleştirilmesinin sonucudur. Kendisine doğrudan bağlı üst düzey polis müdürlerinin bilmesine karşın, gerek ülkeyi gerekse teşkilatı karıştıran bir süreçten haberdar ol(a)mamasının, bunun hesabını sor(a)mamasının, Emniyet Genel Müdürlüğü makamının bürokraside atlama taşı olarak kullanılmak istenmesinin iz düşümüdür, bu fotoğraf.
Polis teşkilatı açısından, liyakatin tercih edilmemesinin yanı sıra kişinin bilgi ve becerisi yerine makamın verdiği güç ve kudretle görev yapılmaya çalışılmasının, en güçlü olunduğu düşünüldüğü dönemde en güçsüz olunacağı gerçeğinin hesaba katılmamasının, hukuktan uzaklaşılmasının, kişisel beklentilerin kamusal hizmetlerden üstün olduğu fikrinin doğal sonucudur, bu fotoğraf.
Sözün özü; bu fotoğraf / belgenin tüm muhatapları ders çıkartmalı.
Tolga Şardan kimdir?
Tolga Şardan, 1988'de yerel yayımlanan Ankara Ulus gazetesinde mesleğe başladı. 1989'dan 2018'e kadar Milliyet gazetesinde polis muhabirliği, Ankara Temsilci Yardımcılığı ve köşe yazarlığı yaptı.
Haber ve yazılarıyla, 1992'den itibaren Çetin Emeç, Muammer Yaşar Bostancı, Abdi İpekçi'nin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Yanı sıra, haberleri Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Spor Yazarları Derneği'nce ödüle layık bulundu.
Ayrıca, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nce verilen 2021 Yılı Basın Özgürlüğü Ödülü'nün sahibi oldu.
Şardan, 2019'da Doğan Kitap'tan yayımlanan "Komonist Masası'nda Nazım Hikmet" adlı araştırma dalındaki kitabını kaleme aldı.
2019'dan bu yana T24'te çoğunlukla güvenlik konularını ele aldığı Büyüteç adlı köşeyi yazıyor.
|