Ankara’da geçen eylülde yakalanıp organize suç örgütü lideri olduğu iddiasıyla tutuklanan Ayhan Bora Kaplan ve ekibine yönelik yeni bilgiler gün ışığına çıkmaya devam ediyor.
Kaplan’ın ekibine yönelik tozlu raflarda kalmış ilginç bir süreci aratacağım bugünkü Büyüteç’te.
Biraz geriye doğru gidiyoruz.
Tarih, 2016’ın hemen başı sayılabilecek günlerden: 3 Şubat 2016.
Son yıllarda Ankara’yı kasıp kavuran, kimi siyasiler ve polislerle bağlantıları olduğu iddia edilen Ayhan Bora Kaplan’ın piyasaya henüz çıktığı günler.
Diğer bir deyişle, adını yeni yeni duyurmaya başladığı dönem.
Ankara’nın eğlence merkezlerinin yoğun olduğu Küçükesat Caddesi üzerinde güvenlik uygulaması çerçevesinde araçlar ve kişilere yönelik kontrol yapan Yunus polis ekipleri, saat 22.30 sıralarında durdurdukları bir araçtaki Muhammed Kaplan isimli kişinin üzerinde arama yaptı.
Arama sırasında Kaplan’ın üzerinde Glock marka bir tabanca ele geçirildi. Avusturya yapımı ve sınıfında en iyiler arasında yer alan Glock’a polislerce el konuldu.
Yunus polis ekipleri, ruhsatsız tabancayla birlikte şüpheli Muhammed Kaplan’ı, bölgedeki polis merkezi olan Esat Polis Merkezi Amirliği’ne getirip görevli polislere teslim etti. Adli soruşturmayı yürütecek polisler de Kaplan ve Glock marka tabancayı eksiksiz biçimde teslim aldı.
O gece polis merkezinde işler fazlasıyla yoğun olduğu için Kaplan’la ilgili işlemler uzadı.
Olay, bundan sonra başladı
Saatlerin gece yarısını gösterdiği 00.40 sıralarında, izinli olması nedeniyle o saatte görev başında olmaması gereken polis merkezi amirliği personelinden polis memuru Fikrettin Kılıç da merkeze geldi.
Kılıç, daha sonra hakkında yürütülen adli soruşturma ve açılan davadaki savunmasında, polis merkezi yakınındaki bir arkadaşında misafir olduğunu, eve giderken merkeze uğrayıp mesaideki arkadaşlarının çayını içip sohbet ettiğini iddia etti.
Ancak kazın ayağı hiç de öyle değildi!
Kaplan’la ilgili yapılan adli soruşturmaya konu olan Glock tabanca, kriminal inceleme için polis merkezindeki görevlilerce resmi yazıyla Kriminal Polis Laboratuvarı’na (KPL) gönderildi. Şüpheli Kaplan ise savcılık talimatıyla salıverildi.
İşin ilginç yanı Glock’la ilgili kriminal laboratuvar sonucunun gelmesiyle ortaya çıktı.
KPL’den dosyaya konulmak üzere gönderilen raporda, Glock’un suç aleti olma vasfını kaybettiği yazıyordu!
Raporda, tabancanın “ateşleme iğnesinin olmadığı” ve “tırnak yayının kırık olduğu” tespiti yer alınca ortalık bir anda karıştı doğal olarak.
Çünkü, ateşleme iğnesi olmayan ve tırnak yayı kırılan bir tabanca, mevcut hukuk sisteminde ateşli silah ve suç aleti olarak işlem görmüyordu.
Ayrıca, yine aynı mevcut hukuk sisteminde adli işlem gören ruhsatlı ya da ruhsatsız tabancanın ateşleme iğnesinin yok edilmesi ve tırnağının kırılması, “delillerin ortadan kaldırılması” çerçevesinde farklı bir adli suçun konusu olarak değerlendirilir.
Kamera kayıtları incelendi
Kaplan’la birlikte polis merkezine “sağlam olduğu” şeklinde tutanakla teslim edilen Glock tabancanın, ateşli silah vasfını kaybetmesi doğal olarak Kaplan’la ilgili adli işlemi yürüten polisi zan altında bıraktı.
Bu durumda delillerin karartılması kuşkusunun doğması üzerine, polis merkezi amirliğinin kamera kayıtları geçmişe dönük incelendi.
İncelemede, Kaplan’la ilgili işlem yapılan odaya birden fazla giriş çıkış yapan bir kişinin, ifade alma işlemi yapan polisin yoğunluğundan faydalanıp, masa üzerindeki zarfın içindeki silahı alarak odadan çıktığı ve polis merkezinin mutfak bölümüne geçtiği belirlendi.
Daha sonra yine tabanca ile birlikte ifade alma odasına gelerek tabancayı bırakan kişinin, “izinli gününde meslektaşlarının yanına gelip çay içtiğini” söyleyen polis memuru Fikrettin Kılıç olduğu anlaşıldı.
Olayın tanıklarından polis merkezinde görevli personelden Ö.E., ifadesinde yaşananları anlattı:
“(...)Ben sanığın (Polis Memuru Fikrettin Kılıç... Y.N.) girip çıktığında tabancayı alıp mutfak tarafına gittiğini, daha sonra getirdiğini hiç farketmedim. Daha sonra kriminal raporu geldiğinde ilk raporu açıp ben okudum. Raporda silahtaki bazı parçaların demonte olduğunu, ateşleme iğnesi ile tırnak yayının olmadığının yazılı olduğunu görünce şaşırdım. Bu durumda silah, 6136 sayılı yasa kapsamında kalmayacaktı. Oysa Yunus polislerinin getirdiği zamanda ve tutanakta çalışır vaziyette 6136 sayılı yasa kapsamında kaldığı yazılıydı. Durumu grup amirimiz olan Soner ile diğer arkadaşlara söyledik. Hemen durum değerlendirmesi yapıp sıkıntı olduğunu fark ettik. Kamera kayıtlarını izledik, kayıtları izlediğimizde sanığın benim bulunduğum mukayıt odasından tabancayı aldığını, sonra mutfak tarafına gittiğini, orada tabancayla oynadığını tespit edip hepsini tutanaklara geçtik. (...)”
Olayla ilgili tutanak yapıldı. Adliyeye Kılıç’la ilgili “atılı suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme suçunu işlediği” iddiasıyla suç duyurusunda bulunuldu.
Aynı zamanda Kılıç’la ilgili idari soruşturmada başlatıldı.
Suç duyurusuyla birlikte harekete geçen savcılık, bir yıllık araştırma sonrasında Mart 2017’de Kılıç’la ilgili iddianame hazırladı.
İddianamede, Kılıç’la beraber Kaplan da sanık olarak yer aldı.
Tamamlanan yargılamada; Muhammed Kaplan, “atılı suç delillerini yok etme, gizleme veya değiştirme” suçundan suçsuz bulundu ve beraat etti.
Olaya adı karışan Fikrettin Kılıç ise aynı suçtan 1.5 yıl hapis cezası aldı.
Kaplan’ın adamı çıktı!
Polis memuru Kılıç’ın “küçük iyiliği” sayesinde tablo şöyle gelişti:
Böylece, ruhsatsız Glock’un balistik incelemesi yapılamadığı için herhangi bir suçta kullanılıp kullanılmadığı anlaşılamadı! Aynı zamanda ruhsatsız tabanca taşıyan Kaplan’ın da suçu hafiflemiş oldu!
Gelelim işin diğer ilginç boyutuna.
Ruhsatsız Glock’la yakalanan şüpheli, Ayhan Bora Kaplan’ın ekibindendi. Muhammed Kaplan, davanın gerekçeli kararına göre savunmasını şöyle yaptı:
“(...) Olay tarihinde Esat Caddesi’nde polisler arama yapınca üzerimdeki silahı polislere verdim. Bu silah ruhsatsızdı ve 3 - 4 ay önce Yenidoğan semtinde tanımadığım birinden almıştım. Uzun zamandır da evde duruyordu, çalışır durumda olup olmadığını da tam olarak bilmiyordum. Olay günü üzerime almıştım, o sırada polisler arama yapınca yakalandım. Tabancaya el koydular, her nasılsa daha sona diğer sanık Fikrettin tabancanın bir takım kısımlarını değiştirmeye çalışmış. Benim bu durumdan haberim olmadığı gibi azmettirmem de söz konusu değildir. Hatta ben bu durumu savcı beye ifade verirken anlattım. Zaten olay sırasında telefonuma da el koydukları için benim polisle görüşme imkanım da yoktur. Ben daha önce bu silahla atış yapmadım, tabancanın üzerinde şarjör vardı, tam olarak sağlam olup olmadığını da bilmiyorum (...)”
Hapis cezası alan polis memuru Kılıç ise gerekçeli karardaki ifadesinde şunları söyledi:
“(...) Bağlar Caddesi’nden geçecek olan otobüs veya dolmuşa binmek üzere karakolun önünden geçiyorduk, ertesi gün görevi ben devralacağım için ayrıca arkadaşlara hal hatır sormak için karakola birlikte girdik, orada görev yapan Zeynel, Özgür ve Serhat isimli arkadaşlarla tokalaştık, ‘sabaha bir şey kalıyor mu?’ diye sorunca 1 - 2 hırsızlık olayıyla bir de silah yakalama olayı olduğunu söylediler,
Zeynel karakolun girişindeydi, Serhat ile Özgür ifade alıyordu, tabanca da bunların masasının üzerindeydi, silahı Yunusların getirdiğini söylediler, ‘sabaha evrak bırakmayın’ dedim. Silaha bakmak istedim, elime aldım, o sırada bir bayan ile erkek, ifade için karakola girmeyi beklerken ben ‘onların yanında olmasın’ diye silahı alarak memur odasına gittim. (...)
(...)Tabancayı mukayıtlardan Özgür ile Serhat’ın bulunduğu masaya bırakarak olay yerinden ayrıldım. Tabancaya hiçbir şekilde bunun dışında dokunmadım, ateşleme iğnesi yayı veya tırnak yayını sökmedim. Tabancayı atışa elverişsiz hale getirecek herhangi bir parçasını yok etmedim. Zaten diğer sanık Muhammet’i de tanımam, zaman zaman alkol alırım ama olay tarihinde sarhoş da değildim, suçlamayı kabul etmem (...)”
Temas tespiti yapılmadı
Muhammed Kaplan’ın, delil karartmaktan hapis cezası alan polis memuru Fikrettin Kılıç’la teması savcılık tarafından tespit edilemedi. Daha doğrusu iddianame ve gerekçeli karara bakıldığında savcılığın da pek araştırma niyetinde olmadığı anlaşılıyor.
Mahkemenin verdiği karar şöyle:
“(...) Diğer yandan her ne kadar yakalanan silah sanık Muhammet Kaplan’a ait ise de diğer sanık Fikrettin’in atılı suçu işlemesine azmettirdiğine ve sanığın atılı suçu işlediğine dair savunmasının aksine, mahkumiyetine yeterli, her türlü şüpheden uzak, kesin ve inandırıcı delil elde edilemediğinden beraatine karar verilmesi gerektiği kanaatine varıldığından(...)”
* * *
İşte, ruhsatsız halde yakalanan bir silaha yapılan “küçük” teknik bir müdahale sonrasında yaşananlar bu şekilde girdi devletin resmi kayıtlarına.
“Polis yakalanmış, işlem yapılmış, cezasını almış. Daha ne olsun?” diyebilirsiniz elbette.
Ancak asıl konu; polisin “mafya olarak ünlenmeye başlayan Ayhan Bora Kaplan’ın bir adamına fayda sağlayacak suçu işleme cesaretini” göstermesidir.
İşler böyle böyle gelişir, kamu personelinin kollamaları sonrasında bir de bakmışsınız mafya oluşuvermiş bile!
Tıpkı bugünlerde olduğu gibi.
Tolga Şardan kimdir?
Tolga Şardan, 1988'de yerel yayımlanan Ankara Ulus gazetesinde mesleğe başladı. 1989'dan 2018'e kadar Milliyet gazetesinde polis muhabirliği, Ankara Temsilci Yardımcılığı ve köşe yazarlığı yaptı.
Haber ve yazılarıyla, 1992'den itibaren Çetin Emeç, Muammer Yaşar Bostancı, Abdi İpekçi'nin adını taşıyan gazetecilik ödüllerini aldı. Yanı sıra, haberleri Çağdaş Gazeteciler Derneği ve Türkiye Spor Yazarları Derneği'nce ödüle layık bulundu.
Ayrıca, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti'nce verilen 2021 Yılı Basın Özgürlüğü Ödülü'nün sahibi oldu.
Şardan, 2019'da Doğan Kitap'tan yayımlanan "Komonist Masası'nda Nazım Hikmet" adlı araştırma dalındaki kitabını kaleme aldı.
2019'dan bu yana T24'te çoğunlukla güvenlik konularını ele aldığı Büyüteç adlı köşeyi yazıyor.
|