Şeytan ayrıntıda gizlidir derler ya, bazen, hatta çok zaman bir olayın kendisi kadar, nasıl işlendiği, üzerine neler konuşulduğu da olup biteni anlamak açısından önemli oluyor. Emekli amirallerin bildirisi üzerine çok şey yazıldı, söylendi. Yazılı basında, internet ortamında, görsel medyada toz dumana karıştı. Ben de amirallerin görüşlerini bildirmesi olarak gördüğüm metin üzerine kopan fırtınayla ilgili, düşündüklerimi açıklamak için, mizahtan yararlanarak bir yazı yazdım -Katil kim?- ve bu konuyla ilgili kimi söylenenleri, haberleri, şahısları hicvettim. Bana göre bir uzmanlık bildirisi olan metin evrilip çevrilip muhtıraya döndürülmeye çalışılıyordu ve üç beş oyu azalsın diye de meseleyi CHP'ye bağlamaya çalışan bir tezgah söz konusuydu.
Hicvettiklerimden biri de Ahmet Hakan'dı. Çünkü daha birkaç gün önce köşesinde "Hayatın hepimize öğrettiği ilke: Suç şahsidir" başlıklı bir yazı kaleme almış ve AKP'li elemanın kokain çekme meselesine de böyle baktığını ifade etmişti. Daha üzerine ancak birkaç kez güneş doğup battıktan sonra, amirallerin bildirisini suç olarak yaftalayıp, imzacılar ve imzacıların akrabaları arasında da CHP üyelerinin bulunduğu, genel yayın yönetmeni olduğu gazetenin internet sitesinde yayımlanınca, ben de kendisini tiye aldım tabii.
Yazımı yolladıktan sonra Ahmet Hakan "Bu haber, Hürriyet'in yayıncılık ilkeleriyle bağdaşmamaktadır" dedi ve özür diledi. Yazısında "Geçen gün sadece ve sadece Hürriyet'in internet sitesinde bir haber çıktı. Çok kısa bir süre yayında kaldı bu haber. Bildirici amirallerin yakınlarını da konu eden bir haberdi bu", diye yazmıştı. Haberin medyaya servis edilme hikayesini Faruk Bildirici kendi sitesinde, "Amirallerin yakınları listesi Soylu'dan, servisi Sabah'tan" başlığıyla kaleme aldı ve haberin Hürriyet'le birlikte Sabah, Takvim, Akşam, Yeni Şafak, Türkiye gibi yayın organlarında da yayımlandığını ve Cumhurbaşkanı'nın "Bunları da yakın zamanda yazılı ve görsel medyada göreceksiniz" şeklindeki sözüyle bu yayınların bağlantısını da belirtti. Ayrıca Hürriyet'teki haber değişmiş, akrabalar işin içinden çıkartılmıştı ama, ne alakaysa imzacı dört amiralin CHP üyesi olduğu hâlâ yerinde duruyordu.
Ahmet Hakan'ın özrü üzerine benim yazımı yayına hazırlayan T24'teki editörüm bir notla özrün benim yazım kaleme alındıktan sonra geldiğini belirtti.
Ahmet Hakan özür dilemiş ancak bu özür her iki mahallede de kabul görmemişti.
Fatih Altaylı "Güldüren Özür" başlıklı yazıda " Ahmet Hakan kardeşim. Yanlışlıkla yazdık falan deyip özür dilemen kurtarmaz. 'Medyada göreceksiniz' dendikten 15 dakika sonra medyada gösterdiğiniz şeyin yanlışlık olduğuna değil bizi, annenizi bile inandıramazsınız. O yüzden bizi ahmak yerine koymaktan vazgeçiniz. Yediğiniz haltlardan daha çok hepimizi aptal zannetmenize bozuluyorum" diye yazdı.
Yeni Akit Gazetesi Yazı İşleri Müdürü Ali Karahasanoğlu da Ahmet Hakan'a kızanlardandı. "Cumhurbaşkanı'na sopa sallayan medya organları, attıkları manşetler yüzde yüz yalan çıktığı halde bırakın özür dilemeyi, iftiralarını daha da katmerleştirerek sürdürürken sıra emekli amirallere gelince anında haber internetten çıkarılıyor" diye öfkeleniyordu Karahasanoğlu. Kendileri gibi olmayan herkese, sopa, pala falan sallamayı adet edinmiş, yalan manşet, iftira atma konusunda da sabıka dosyası bayağı kabarık bir gazetenin yazı işleri müdürünün böyle laflar etmesi siyasal İslamcıların iki yüzlülüğüne yeni bir örnek oldu. Kendi gazetesinin yazarı Dilipak bile "Sonunda biz cahillerden ve zalimlerden olduk" diye özeleşiri yapmıştı yakın zamanda.
Evet oturdum onca işimin arasında tüm bunları okudum. Bu arada amirallerin bildirisiyle ilgili ne komplo teorileri havalarda uçuşuyor bilseniz. İşin içine Perinçek'in parmağının girdiği, bildirinin sabaha karşı yayınlanmasının onun tezgahı olduğu; MİT'in zaten izlediği, bildiği ve iktidara mağduriyet yaratsın diye yol verdiği, İçişleri Bakanlığı'nda olayı CHP'ye bağlamak için hummalı çalışmaların yapıldığı falan da filan. Gerçi sonuncusu pek komplo teorisi sayılmaz, bizzat bakanın kendisi açıkladı.
Özür meselesine dönersek. Ben Fatih Altaylı gibi düşünmüyorum. Ahmet Hakan'ın özür dilemesini, önemli buluyorum. Sonuçta herkesin anladığı üzere, iktidar tarafından servis edilmiş bir "haberin", yanlış bulduğunu açıklıyor. Bunu yayımlamanın hata olduğunu kabul ediyor ve "hatayla yüzleşmek, yanlışa yanlış demek, özür dilemekten kaçınmamak" önemlidir diye de altını çiziyor. Yanlış gördüğümüz şeyleri eleştirirken, doğru bulduklarımızı da yazmazsak kendi takımımızın kazandığı penaltı olmayan penaltıyı savunan taraftar durumuna düşeriz.
Bütün bunlar bir yana, yazdığım yazıyı yeniden okuduğumda bir özeleştiri yapmam ve özür dilemem gerektiğini fark ettim. Yazıyı yazarken benzetmenin büyüsüne kendimi kaptırıp Schrödinger'in kedisiyle bir analoji kurarak, Ahmet Hakan'ın kedisi Sekter'i de yazının içine katmış, yani tam da eleştirdiğim şeyi kendim yapmışım. Bana göre birlikte yaşadığımız hayvanlar bizim çocuğumuz, kardeşimiz yerindedir ve ben yazarı eleştirirken, alakası olmadığı halde kıymetlisini yazıya malzeme yapmış, dünya tatlısı kedisini işin içine katarak doğrusu ayıp etmişim. Bunun için Sekter'den ve Ahmet Hakan'dan özür dilerim.
Keşke birlikte yaşadığımız hayvanlar kadar saf ve temiz olmayı becerebilsek...
Not: Umarım şanlı Bahriyemizde komutanlık yapmış, dünya denizlerinde, deryalarda bayrağımızı dolaştırmış, Türk denizciliğine büyük katkıları olmuş, Çaka Bey'in, Barbaros'un, Turgut Reis'in, Piri Reis'in, Uluç Reis'in torunları, kıymetli amirallerimiz bir an evvel özgürlüklerine kavuşur. Bahriyemizi yıpratmaya, zayıflatmaya yönelik uzun süredir devam eden planlı taarruz sona erer. Yoksa yukarıda andığım, denizcilik tarihimizin şanlı kahramanları, büyük denizcilerimizin ruhları muazzep olacaktır.