11 Kasım 2020

Dünyanın en zor spor müsabakası: Vendée Globe

Yarışın rotası da basit(!). Les Sables d'Olonne'dan çıkıp, güneye inip, Afrika'nın altından sola sapıp, batıdan doğuya üç büyük burnu (Ümit Burnu, Leeuwin Burnu ve Horn Burnu) dolaşarak, başka bir deyişle Antarktika'nın etrafını dönerek, tekrar Atlantik Okyanusu'nu tırmanıp, yola çıkılan limana dönüş

Memlekette önce bir bora patladı, sonra uzuuuuun süren bir fırtına öncesi sessizlik oldu. İşin garip yanı, fırtınayı haber vermesi gereken meteoroloji istasyonları da sus pus. Ne yana baktıysak bir lokma bilgiye ulaşamadık. Şimdilerdeyse bir alçak basınç yavaş yavaş Ankara üzerine yerleşiyor. Allah sonumuzu hayreylesin. Yok, ben Ankara Rüzgarı meselelerine girmeyeceğim. Dört yılda bir yapılan önemli bir spor müsabakasından söz edeceğim. O da, rüzgarlarla doğrudan ilgili.

Vendée Globe yelken yarışının dokuzuncusu geçtiğimiz pazar Fransa'nın Atlantik kıyısında, Biscay Körfezi'nin kuzeyinde yer alan Les Sables d'Olonne şehrinden start aldı. Yıllardır merakla, gıpta ederek, katılan kaptanlara hayran kalarak izlediğim bir yarış.

Vendeé Globe diğer yelken yarışlarından farklı. Ondan yalnızca bir yarış olarak söz etmek doğru olmaz. Yeryüzündeki en zor spor müsabakası desem yine de eksik kalır. Vendeé Globe insanın fiziksel ve tinsel gücünün, sınırlarının, gezegenimizin en zorlu koşullarında aylarca durmaksızın imtihan edildiği bir mücadele. Düşünün, 18 metre uzunluğunda bir teknede tek başınasınız. Evet iletişim imkanınız var, ama onun dışında fırtınalar ve dev dalgalar arasında, kurşun hızıyla seyreden bir teknede okyanuslar aşarak tek başınıza aylar geçiriyorsunuz. Hele de, Ümit Burnu'nu döndükten sonra, Cape Horn'a kadar olan en çetin coğrafyada, fırtınaların eksik olmadığı Güney Okyanusu'nda, başınıza bir şey gelse arama kurtarma ekiplerinin size ulaşmasının günler sürebileceği mesafelerde seyrediyorsunuz. Buna bir de suyun hemen altında kısmen batmış durumda bulunan ve serseri bir mayın gibi sizi bekleyen binlerce ıvır zıvırı ekleyin. Everest Dağı'na tırmanan dağcı sayısı 5000'in üzerindeyken, dünyayı bu rotada tek başına dolaşan yelkenci sayısı 100 civarında.

Bu yılki yarışa geçmeden kısa bir bilgilendirme yapmakta yarar var. Önce isim. Vendeé, Fransa'nın yarışın başladığı, Biscay Körfezi'nin kuzeyindeki Les Sables d'Olonne şehrinin yer aldığı bölgenin ismi. Globe zaten dünyamız. Yani, dünyayı dolaşarak yola çıktığınız limanın bulunduğu Vendeé'ye geri dönüyorsunuz. Yarışın kuralları çok basit, Tek Başına (tek istisnası başka bir Vendée Globe yarışçısını kurtarmak durumunda kalınması), Hiç Durmadan (iki istisnaya izin veriliyor, startı izleyen 10 gün içinde çıktığınız limana geri dönüp, ya da yolda bir koyda durup, karaya çıkmadan tamirat yapabiliyorsunuz – ki 2008 deki yarışı kazanan Michel Desjoyeaux, bu yıl da Fabrice Amadeo, tamir için Les Sables d'Olonne'a geri döndüler) ve Yardımsız (Yarışçılar teknik ekipleriye iletişim kurabilirler ama gereken her türlü tamir, sorun çözümü vb'ni kendileri yapmak zorundalar).

Yarışın rotası da basit(!). Les Sables d'Olonne'dan çıkıp, güneye inip, Afrika'nın altından sola sapıp, batıdan doğuya üç büyük burnu (Ümit Burnu, Leeuwin Burnu ve Horn Burnu) dolaşarak, başka bir deyişle Antarktika'nın etrafını dönerek, tekrar Atlantik Okyanusu'nu tırmanıp, yola çıkılan limana dönüş.

Vendeé Globe 1968 yılında yapılan Golden Globe yarışından esinlenmiş. Ünlü Fransız denizci Motissier'in, yine kendi kadar ünlü olan İngiliz denizci Sir Robin Knox-Johnston'la birlikte yarışın liderliğini yaparken, yarışı bırakıp bir yarım dünya turu daha atıp efsane kitap Uzun Yol'u yazdığı, Robin Knox'un da Suhaili isimli teknesi ile birinci olduğu yarış (yarışı bitiren tek tekne de onunkiydi). Motissier yarışı kazanabilecek pozisyondayken denizde yalnız başına olmaktan mutlu olduğuna, insanların arasına dönmek istemediğine karar vermişti. Dünyadaki pek çok denizciye de rol model olmuştu bu kararıyla.

Vendee Globe'da yarışçılar 21.638 deniz mili (40.000 km den biraz fazla), mesafeyi dolaşarak tam bir dünya turu atıyorlar. Tabii bu mesafeyi katederken kuş uçuşu gidemedikleri için, rüzgarlara göre rota değişiklikleri yaptıklarından yaklaşık 28.000 deniz mili yol yapıyorlar. Bu mesafede rekor 2016 daki son yarışta kırıldı. Yarışın birincisi Armel Le Cleach dünyayı 74 gün 3 saat 35 dakika 46 saniyede dolaşmış oldu.

İlki 1989 da başlayan Vendeé Globe, yarışın, mücadelenin zorluğun yanında denizci dayanışmasına, insan direncine, kahramanlığa dair müthiş öykülere de sahne oldu. 1996 yılındaki yarışta, teknesi ters dönen Fransız yarışçı Dinelli, en yakın kara parçasından 2500 deniz mili uzaktayken , yarışçılardan biri, Pete Goss, fırtına koşullarında geri dönüp kendi hayatını tehlikeye atarak, rüzgara karşı 150 mil gidip, yarışmacıyı ölmek üzereyken kurtarmıştı. Derek Lundy'nin 1996-97 yarışını anlattığı, Tanrının Terk Ettiği Deniz ismiyle Türkçeye de çevrilen kitabında (Naviga Yayınları, çeviri: Hülya Leigh) bu öyküyü ve başkalarını okuyabilirsiniz.

Bu yılki yarışa yirmi yedisi erkek, 33 denizci katılıyor. İlk kez geçen yarışta denenen hidrofoile sahip (kanatlı) tekneler bu yarışta da gündemden düşmeyecek. Kanatlar özellikle yüksek hızlarda teknenin üzerinde yükselerek suya sürtünmesini azaltan ve tekneyi hızlandıran yapısal elemanlar. Hidrofoil 80 -120 derece rüzgar açılarında ve rüzgar hızı 17 knot üzerine çıktığında tekneyi deniz yüzeyinden yükselterek hızını arttırmaya başlıyor. 20 knot havada hidrofoili olmayan bir tekne 21 knot hızlara ulaşabilirken, hidrofoilli tekneler 26-28 knot hızlara ulaşabiliyor.

Önümüzdeki üç ay boyunca gece, gündüz, fırtınada, soğuk sularda, uçsuz bucaksız okyanuslarda tek başlarına seyredecek bu cesur denizcilere rüzgarları kolayına pruvaları neta olsun demekten fazlası elimizden gelmiyor. Şu anda yarışta olan bütün kaptanların sağ salim Les Sables d'Olonne'a dönmesini diliyorum...

Yazarın Diğer Yazıları

Döngü

Artık yola çıkmıştım, dönmeyecektim, "kaç kere baştan başlanır" bilmiyorum ama yeni başlangıçlar, bekleyen mümkün gelecekler, ardımızda bıraktığımız mümkün geçmişler. Hepsi büyük bir bütünün parçacıkları. Hiç olmayabilirdik ama olduk. Madem olduk, sonuna kadar gidelim. Sonuna geldiğimizde son denen şeyin yeni başlayacak bir yol olduğunu bilerek akalım...

Endülüs’te Solan Bahçe

Her şey Flamenko’nun ezgilerinde kalsaydı, kalabilseydi keşke. Ama bizzat flamenko da böyle bir şeydi. O huzurun, sükunetin müziği değildi

Seçimden seçmeler saçmalar

Enteresan ülkeyiz vesselam, biri kendini devletin sahibi sanır, diğeri bir yüzyıldır falan kendinden başka bu ülkede vatansever olmadığını iddia eder