23 Mayıs 2024

Rock müzik efsanesi Wishbone Ash’in gitaristi Andy Powell: Onlara neşeyle defolup gitmelerini söyleyin

Bizden önce müziğimiz geliyor ve bir yerlerde insanlar o müzik etrafında birleşiyor. Sonra gelip onlarla tanışıyoruz

Gitarist Andy Powell

Wishbone Ash, 1969 yılında kurulduğunda rock müziğin sınırlarını zorlamaya kararlı dört genç adamdan oluşuyordu. Bu dörtlü, zamanla sadece bir grup değil, bir efsane haline geldi. Andy Powell, Martin Turner, Steve Upton ve Ted Turner tarafından kurulan bu grup, çift gitar armonileriyle rock müziğinde çığır açtı.

Rock tarihinin en iyi 10 gitaristinden biri

Wishbone Ash'in en ayırt edici özelliklerinden biri, çift gitar armonileriyle rock müziğine getirdikleri yenilikti. Andy Powell ve Ted Turner'ın gitarları, adeta birbirleriyle dans eder gibi çalarak, dinleyicilere benzersiz bir müzikal deneyim sundu. Bu armoniler, rock müziğinde yeni bir standart belirledi ve pek çok genç gitaristi etkiledi. Bu yenilikçi yaklaşım, her iki gitaristi de 1989 yılında "Traffic" dergisinin "Rock tarihindeki 10 önemli gitaristi" listesine taşıdı. Ayrıca, 1972 yılında Rolling Stones ve Melody Maker dergileri tarafından "Tüm zamanların en iyi 20 gitaristi" arasında gösterilmeleri, ikilinin müzik dünyasındaki etkisini pekiştirdi.

Yıllar içinde Wishbone Ash'in kadrosu birçok kez değişti. Ancak, grubun müziği ve enerjisi her zaman aynı kaldı. Andy Powell, grubun kurucularından biri olarak, her zaman bu değişimlere ayak uydurdu ve grubun ruhunu korudu. Her yeni üye, gruba kendi yeteneklerini ve enerjisini katarken, Wishbone Ash'in özünü korumayı başardı. Bu değişimler, Andy Powell’ın aşağıdaki sohbetimizde de söylediği gibi grubun sürekli olarak yenilenmesini ve her dönemde taze kalmasını sağladı.

Wishbone Ash

Metallica, Iron Maiden, Judas Priest, Lynyrd Skynyrd, Dream Theater ve Opeth gibi toplulukları etkileyen, çift solo gitarlı grup formatının öncüsü Wishbone Ash 24 Mayıs Cuma akşamı, saat 20.00’de İstanbul Atatürk Kültür Merkezi’nde konser verecek. Konser öncesi “soğuk İngiliz” algısını yerle bir eden Andy Powell ile konuştuk.

- Size Wishbone Ash'in temel taşı diyebilir miyim?

Andy Powell: O taşlardan biriyim diyelim. 1969'da Londra'da Martin Turner, Steve Upton ve Ted Turner ile başladık. Önce farklı müzik türleri denedik ve sonunda çift gitar armonileriyle kendi sound'umuzu bulduk. Çok yol kat ettik. Güzel hikayelerimiz oldu. Şimdi buradayım… Hikâyeyi devam ettiriyoruz.

- Wishbone Ash'in değişen kadrosunu nasıl yönettiniz?

Andy Powell: Evet, yıllar içinde birçok değişiklik yaşadık ama müziğimiz hep tutarlı kaldı. Bu değişiklikler, grubun sürekli yenilenmesine ve yeniden doğmasına olanak tanıdı. Phoenix (Anka Kuşu) metaforu bu durumu çok iyi anlatıyor. Zorluklar ve değişimler, bizi daha güçlü ve dayanıklı kıldı.

- Wishbone Ash adı geçtiğinde önce Argus ve ardından Live Dates’i duyuyorum. 2022’de Argus’un geçtiğimiz yıl ise Live Dates’in 50’nci yılını kutladınız. Gözbebeğiniz hangisi?

Andy Powell: Ne demişler insan çocuklarını ayıramaz : ) Yine de Argus diye cevap verebilirim. Rock tarihindeki önemli albümlerden biri olarak diğerlerinden daha fazla öne çıktı. Argus, epik bir müzikal yolculuğu temsil ediyor ve hala birçok kişi için çok özel bir yere sahip. Kapağı da oldukça ikonik.

- Argus başta olmak üzere müziğinizde tarihsel temalar sıkça kullanılıyor. Sizin tarihle olan ilişkiniz nasıl?

Andy Powell: Gençken tarih derslerinden pek hoşlanmazdım ama şimdi bayılıyorum. Tarih beni her zaman büyülemiştir. Son dönemler Amerikan Devrimi veya Britanya'da Tudor dönemi inceliyorum.

- Konu size geldiğine göre hobilerinizi merak ediyorum.

Müzik yapmak, sahnede olmak : )

- Bu şaşırtıcı : ) Peki ilk sahneye çıkışınızı hatırlıyor musunuz? Kaç yaşındaydınız?

Andy Powell: Hatırlamak mı? O an hissettiğim o tatlı korku ve büyük heyecanı dahi hatırlıyorum.  12 yaşındaydım. O gün sahnede olmanın ne kadar büyülü olduğunu anladım. Hayatımın geri kalanında bunu yapacağımı hissettiğimi hatırlıyorum.  

- 62 yıldır sahnelerdesiniz!

Andy Powell: Yılların ve beyazlayan sakalların bir önemi yok : ) Tüm bunlar bir yana evet özellikle pandemiden sonra daha fazla hobim oldu diyebilirim. Daha çok okumaya başladım. Yürümeyi daha çok sevdim. Balık tutmayı da çok seviyorum. Bunda pek iyi değilim ama doğada olmak, doğayı okumak ve balık tutmanın huzurunu hissetmek benim için inanılmaz bir deneyim. Ayrıca gençken çok kaykay yapardım ve kayak yapmayı da severim. Doğada yürümek iyi geliyor.

- Yürümenin Felsefesi isimli bir kitap okumuştum. Büyük düşünürler de hep yürürmüş. Yarım asırdan uzun süre sahnede olan, dünyayı dolaşmış, çok insan tanımış ve yürümeyi seven biri olarak buradan tavsiyelerinizi almak isterim.

Söyleyebileceğim en önemli şey egoyu kapının dışında bırakmayı becerebilmek. Alçak gönüllü olmak. İş yerinde pragmatik olmak. Bir de aptal insanlara defolup gitmelerini söyleyebilmek. Bazen etrafta bunlardan çok oluyor ve benim yaşıma geldiğinizde acı çekmemek için onlara neşeyle defolup gitmelerini söyleyebiliyorsunuz.

Bir başka önemli şey de dinlemeyi öğrenmek. Konuşmadan önce iyice düşünmek.

- İnsanlar sizi dinliyor hatta müzik grupları müziğinizden ilham alıyor. Siz kimi veya neyi dinliyorsunuz?

Andy Powell: Çok farklı türlerde müzik dinlerim. Şu anda Tim Henson ve Polyphia beni büyülüyor. Gypsy Jazz ve özellikle Django Rheinhart büyük bir ilham kaynağı. Ayrıca, İngiliz melankolik ve pastoral klasik müziğini de seviyorum, özellikle Elgar.

- Tarih ve doğasever bir müzik insanının, teknolojinin müziğe etkisi hakkında ne düşündüğünü merak ettim.

Andy Powell: Müziği her zamankinden erişilebilir hale getirdi. Ancak, doğru kullanılmadığında dikkat dağıtıcı olabilir. Rock müzik organik bir yapıya sahip, bu yüzden bazen sadece dört adamın bir odada terleyip müziği ortaya çıkarması gerekiyor. Teknolojinin sunduğu kolaylıklar var ama her şeyde olduğu gibi burada da ayarı kaçırmamak ve dikkatli olunması gerekiyor.

- Türk dinleyicileriniz ve Türkiye hakkında ne düşünüyorsunuz? İstanbul'daki konseriniz için söylemek istediğiniz bir şey var mı?

Andy Powell: Ülkenizin tarihini ve kültürünü çok seviyorum. İstanbul, doğu ve batının gerçek bir kesişim noktası.

Türk dinleyicilerimiz her zaman çok tutkulu ve coşkulu. Müziğimize ilgi gösteriyorlar. Orada, Wishbone Ash’in hikayesine en başından beri tanık olmuş insanlarla, o insanların çocuklarıyla karşılaştık. Onlar bizim serüvenimizde yanımızda yürüyen insanlardı. Onlar bizi tanıyordu. Biz onları tanımasak da hissediyorduk. Bu his çok güzel değil mi? Bizden önce müziğimiz geliyor ve bir yerlerde insanlar o müzik etrafında birleşiyor. Sonra gelip onlarla tanışıyoruz. “Hey! Evet nerde kalmıştık!” deyip çalmaya devam ediyoruz. Oldukça dostça ve gerçek bir şey bu.

İstanbul konserimiz bir Wishbone Ash kronolojisi olacak. Eski, yeni her şey… Ve sürprizler!

- Bekliyoruz o zaman : ) Teşekkürler.

Andy Powell: Görüşürüz!

Sümeyra Gümrah kimdir?

Sümeyra Gümrah Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-TV ve Sinema Bölümü'nden mezun oldu.

Öğrenim süreci boyunca Kanal D bünyesindeki radyolarda görev aldı. Yönetmen yardımcısı olarak başladığı kariyerini, kültür sanat sektöründe basın danışmanlığı yaparak devam ettirdi.

2006 - 2013 yılları arası Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda görev yaptı.

Fatma Berber ile kaleme aldığı Destek Yayınları'ndan Bir Pera Masalı isimli gezi kitabı ve Pink Floyd - Kilidi Açamazsan Kır Kapıyı isimli biyografi kitabı; Ayrıntı Yayınları Düşbaş Kitapları'ndan Bir Porsiyon Sanat isimli kitapları bulunuyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Pacific Quintet: Biz sadece beş müzisyen değiliz, farklı kıtalardan insanlarız; farklılıkların birleştirebileceğini göstermeye çalışıyoruz

"Uzun İnce Bir Yoldayım'ı çok iyi biliyoruz. Türk ezgilerini seviyoruz, birini seçmek zor, en son 'Üsküdar'a Gider İken'i keşfettik ve çok seviyoruz!"

İstanbul mirası dijitalleşiyor: Çok sesli bir hafıza; Cemal Reşit Rey’in izinde

T. Volkan Aslan: Yaptığımız çalışmalarla hem geçmişin izlerini bugüne taşıyor hem de geleceğe daha sağlam bir kültür mirası bırakmayı hedefliyoruz. Bu arşiv, yalnızca Cemal Reşit Rey’i değil, İstanbul’un tüm seslerini içinde barındırıyor

Fado: Denizin Sakladığı Hikâyeler 18 Aralık’ta Deniz Müzesi’nde!

Teresinha Landeiro: Hayatımı fado aracılığıyla nasıl tanımlayacağımı bilmiyorum, ama hayatımda fado olmadan kendimi hatırlayamıyorum. Yıllardır fado söylüyorum. Ama hayatımı bir fado şarkısıyla anlatmam gerekseydi, bu mutlu ve hafif bir şarkı olurdu

"
"