17 Mart 2025

Duvar’ın kapanışı

Dijital devler, haber akışını kontrol ederek önce neyi okuyacağımıza, sonra neyi bileceğimize karar veriyor. “Eğer bilinçli bir okur olmazsan, sadece gösterilmesine izin verilen haberleri göreceksin” diyorlar. Ama hadi dürüst olalım: Hiçbir ölümlü bu algoritmalarla tek başına mücadele edemez. Karşımızda, neyin görünür olup olmayacağına karar veren, değişken, kapalı ve sorgulanamaz bir sistem var. Bizi bir akışın içine atıyorlar ve önümüze ne koyarlarsa onu yiyoruz…

Gazete Duvar’ın kapanışında Google’ın algoritma değişikliklerinin etkisi olduğu açıklandı. Dijital medya tekelleri artık haber akışını şekillendiriyor, hangi bilginin görünür olacağına karar veriyor ve bağımsız gazeteciliği rekabet edemez hale getiriyor. Gazetecilik, tarih boyunca baskıya direnmek zorunda kaldı. Ama baskı, sadece siyasi aktörlerden değil, artık görünmez bir otoriteden daha geliyor: algoritmalar. Gazete Duvar’ın kapanış ilanı, sadece Türkiye’nin krizleriyle değil, sansürlerle baskılarla değil, görünmez bir dijital elin düğmelere basmasıyla da imzalanabildiğini göstermesi açısından önemli. Sonra “gazetecilik mi kaldı zaten” diye bizi suçlamayın.

Hepimiz buradayız.

Medya sektörü artık sadece haber üretmiyor; dikkatimizi çalmak için yarışan bir endüstriye dönüştü. Google, Facebook, TikTok gibi devler, haberleri bir kamu hizmeti olarak değil, reklam tıklaması yaratacak içerikler olarak görüyor. Dikkat ekonomisinin temel kuralı nedir? En çok etkileşim alan kazanır. Yani? Gerçek yerine, çarpıcı başlıklar, viral videolar ve sansasyonel saçmalıklar lazım. Bakalım mı rakamlara? Rakamlar yalan söylemez: Bir gazetecinin derinlemesine araştırma yaptığı bir haberin tıklanma sayısı 10 binlerde, bir TikTok fenomeninin dans ettiği bir videonun 10 milyon izlenmesi var. Yapay zeka destekli içerikler, gerçek haberciliği geriye itiyor. Google aramalarında haber yerine Reddit yorumları veya spekülatif blog yazıları milyonlarca reyting alıyor.

Sonuç:  gerçek değil, dikkat çeken hayatta kalıyor. 

Haber, hızlı tüketilen birer eğlence malzemesine dönüştü.

Hepimiz burada öldük.

Google’ın haber algoritmalarını değiştirmesi sadece bir teknik ayar değil, büyük siyasi ve ekonomik sonuçları olan bir hamle. Bu değişiklik, bağımsız medya için yıkıcı olurken, büyük medya tekellerine daha fazla para akıtan bir sistem yaratacak. Hükümet yanlısı medya kuruluşları devlet destekleri ve reklam gelirleriyle zaten güçlü konumdayken, Google’ın değişiklikleriyle daha da fazla görünür hale gelecek/geldi bile. Çok büyük reklam anlaşmaları yapabilen medya kuruluşları, algoritmalardan etkilenmez. 2024’te Google’ın yaptığı bu değişiklik, haber sitelerinin organik trafiklerini en az yarısı kadar düşürdü. Reklamverenler artık medya kuruluşlarına doğrudan reklam vermek yerine, Google Ads ve Facebook Ads üzerinden reklamlarını dağıtıyor. Sonuç olarak, gazeteler değil, yine büyük patron; Google ve Meta para kazanıyor.

Google’ın algoritmalarındaki değişiklikler, ABD’de de bağımsız medyanın kabusu. The Intercept, 2017’de Google’ın haber sıralama sistemini değiştirmesi sonrası organik trafiğinde bir günde yarı yarıya düşüş yaşamıştı. Birçok gazetenin dijital sayfası görünürlüğünü kaybettikçe reklam gelirleri de eridi, çoğu kapanmak zorunda kaldı. Google’ın haber sıralamalarındaki güncellemeleri, İngiliz haber sitelerinin de kabusu, erişimler yerlerde. Küçük ölçekli bağımsız haber platformlarının yaşaması mucize bile değil. Devlet destekli haber siteleri ayakta kalıyor artık. Artık sansür uygulamaya gerek yok, çünkü hangi haberin yayılacağını algoritmalar üzerinden belirleyen bir gizli el varken, açıktan sansüre gerek bile kalmıyor. Türkiye’de olan da tam olarak bu. Gazete Duvar, sadece bir medya kuruluşunun ekonomik çöküşü değil, küresel bir bağımsız medya krizinin Türkiye’deki izdüşümü. Dijital gazeteler, dijital çağda sadece algoritmalarla değil, ekonomik sarmalla da mücadele etmek zorunda.

Gazete Duvar gibi bağımsız medya organlarının kapanışı, aslında yeni bir medya modeline ihtiyaç duyduğumuzu gösteriyor. Peki, çıkış yolu ne olabilir? Almanya’daki TAZ, okuyucuların doğrudan finansal destek sağlayarak ortak olduğu bir model. Substack ve Patreon gibi doğrudan okuyucuya yönelik finansman modellerinin Türkiye’de daha etkin kullanması söz konusu olabilir mi?  Okur destekli medya modeli bir umuttu, doğru. Başlamadan çöktü. Gelir modeli olarak sadece okuyucu bağışına güvenmek, uzun vadede bir çözüm olamıyor. Bağımsız medyanın ayakta kalabilmesi için devlet destekleri devreye giriyor. Örneğin Norveç ve İsveç, bağımsız gazetelere doğrudan devlet fonları sağlıyor.  Türkiye’de mümkün mü?  Devlet desteği alabilmek, bağımsız kalabilmekle çelişir. Bana ters.

Alternatif medya kuruluşlarının bir araya gelerek ortak finansman yaratması? Ütopya gibi, ama olamaz mı, olabilir…

Bu döngüyü kırmazsak, en iyi ihtimalle sadece belli bir görüşün “bültenlerini” okumaya mahkum olacağız.

Öyleyse soru şu: Bunlardan size ne?

Karşımızda, Michel Foucault’nun tarif ettiği panoptikon benzeri bir dijital gözetim sistemi var: Biz ekranın başında özgürce bilgiye ulaştığımızı sanırken, aslında neyin görünür olup olmayacağını belirleyen görünmez bir otorite tarafından sürekli izleniyor, yönlendiriliyor ve denetleniyoruz.

Özetle? Neyi okuyacağınızı Google belirliyor. Algoritmalar, görmemizi ve düşünmemizi istediği şeyleri bize sunuyor, belki de gerçekte görmeniz gerekenleri filtreleyip arka plana atıyor. Bağımsız haber sitelerinin görünürlüğü azalıyor, buna karşılık büyük sermayeye sahip medya kuruluşları daha fazla ön plana çıkıyor. Foucault’nun panoptikon gözetimi ile dediği şey tam da bu: Görünmez bir sistem, bilgiyi nasıl tükettiğimizi belirleyerek düşünme biçimimizi şekillendiriyor.

İşte bu yüzden bu algoritma meselesi, biz gazetecilerden çok siz okuyucuların meselesi.

Bizden çok sizin anlamanız, bizden çok sizin isyan etmeniz lazım.

Eskiden haberleri gazeteciler seçer, editörler değerlendirir, manşetler “Hangi haber, neden önemli?” sorusuna göre belirlenirdi. Şimdi ise bu rolü algoritmalar devraldı: Nasıl öne çıkarım?

Yani sen Google’da bir konu arattığında, haberlerin sıralaması şu kriterlere göre belirleniyor:

Hangi siteler reklam veriyor? (Parayı basan öne çıkar.)

Hangi haberler en çok tıklanıyor? (Çok tıklanan, çok görünür.)

Hangi içerik daha uzun süre okunuyor? (Kısa ama çarpıcı analizler yerine, uzun ve genel içerikler daha fazla gösterilir.)

Sonuç? Parayı verenin ya da clickbait yani en çok “tık alan”ların içeriğini tüketiyorsun.

Clickbait haber, okuyucuların ilgisini çekmek ve tıklama sayısını artırmak amacıyla yanıltıcı, abartılı veya duygusal başlıklar kullanılan içerik demek. Genellikle gerçek bilgi sunmaktan çok, merak uyandırmaya ve insanları habere tıklamaya yönlendirmeyi amaçlıyor. Neden clickbait kullanılıyor? Sosyal medyada viral olmak için. Tıklama sayısı arttıkça reklam gelirleri yükselir. Clickbait, dijital çağın kaçınılmaz bir gerçeği ama her tıklanan içerik gerçekten bir şey içermiyor! Bağımsız medya genellikle uzun analizler ve derinlemesine incelemeler yapar. Ama Google’ın algoritmaları “kısa, çabuk tüketilebilir” içerikleri öne çıkarıyor. Hızlı tüketilen, sığ işler bu yüzden önüne çıkıyor. Sen de zaman içinde bunlara fazlasıyla alıştırıldığından, çiğ eti yiyecek hale geliyorsun, haberin olmuyor.  Kısa yaz, bunu insan okuyor diyenler hala varsa, bir kere daha gönderme yapayım.

Google bir dönem “tarafsız bir bilgi kaynağı” olarak görülüyordu. Ama işin bir diğer tarafı da şu: Google iktidarlara da boyun eğebiliyor, haberleri filtreliyor. Nasıl yapıyor?  Hükümetler baskı kurduğunda, belirli haberler arama sonuçlarında hooop geri plana düşüyor. Bu Çin, Rusya gibi ülkelerde sık sık yaşanıyor. Eleştirel veya muhalif haberler, “kalitesiz içerik” olarak etiketlenip sıralamada geriye itilebiliyor. Okur açısından bir sonucu daha ne oluyor? Sadece güç sahiplerinin izin verdiği haberleri okuyorsun.

Hadi sonuca gelelim: Ey okur, kendi haber balonunun içinde sıkıştın. Yakında patlarsın.

Google’ın algoritmaları, senin geçmiş aramalarına ve tıklamalarına göre de ekranını sıralıyor. Bu ne anlama geliyor? Fikir çeşitliliğin azalıyor. Eğer sürekli belli bir tarzda, belli bir ideolojideki haberleri okuyorsan, karşıt görüşler senin karşına çıkmaz hale geldi bile. Google, seni “bu kişi şu tarz içerikleri sever” diye etiketleyip, hep aynı tür haberleri sunuyor. Ne okuyacağına ne düşüneceğine ve neye tepki vereceğine birlikte karar verdiniz!

Sosyal medya, tüketim kültürünün en büyük yakıtı. Çünkü kim olduğumuzu artık kendimiz değil, kendimizin ve “dış güçlerin” el ele yarattığı algoritmalar belirliyor. Sonuç? Bir döngü. Bitmeyen bir yeniyi kovalama döngüsü. Bu döngüden çıkmak neredeyse imkansız, çünkü artık sadece zamanı değil, kendimizi tüketiyoruz. Çıkmak için önce içgüdülerimize karşı koymayı öğrenmemiz gerekiyor. Algoritmaların bizi nasıl yönlendirdiğini bilmek, bu tuzağa düşmemek için önemli.

Çünkü gazetecilik hala burada. Biz hala buradayız.

Ama bizi bulmak için biraz daha çaba göstermeniz gerekiyor.

Şükran Pakkan kimdir?

Doç. Dr. Şükran Pakkan, Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Gazetecilik Bölümü mezunudur. Birkbeck University Morley College'de Medya ve Gazetecilik eğitimi almış, yüksek lisans ve doktorasını İstanbul Üniversitesi'nde tamamlamıştır.

Mesleğe İzmir'de politika ve ekonomi muhabiri olarak başlayan Pakkan, London Weekend Television (Channel 5), Women's Journal, Milliyet Gazetesi, Al Jazeera Türk TV, Al Jazeera English, HaberTürk TV gibi ulusal ve uluslararası medya kuruluşlarının haber merkezlerinde 25 yılı aşkın süre aktif gazetecilik yapmıştır. Akademik ve medya kariyeri boyunca başta Türkiye, Amerika, İngiltere ve Katar'da olmak üzere ulusal ve uluslararası çapta medya ve editoryal program, eğitime, sunum ve seminerlere konuşmacı ya da eğitimci olarak katılan Pakkan, "Bülent Dikmener Gazetecilik Ödülü" ve "Sedat Simavi Belgesel Ödülü" başta olmak üzere birçok ödülün de sahibidir.

Gazeteci Hrant Dink'e yönelik suikast sürecinde medyayı konu alan "Neler Yapmadık Şu Vatan İçin" ile dijitalleşmenin gazeteciliğin üzerine etkilerini inceleyen "Gazeteciliğin Geleceği" isimli kitapların yazarıdır. "Unutmak ya da Unutmamak: Unutulma Hakkının Gazetecilik Perspektifinden Uygulanabilirliği" başlıklı kitabın da ortak yazarıdır.

Uzun yıllardır üniversitelerde medya, televizyonculuk ve gazetecilik dersleri vermekte, kurucusu olduğu Newsroom Media'da kariyerine yapımcı ve yayıncı olarak devam etmektedir.

Yazarın Diğer Yazıları

Tarafını seç: Yapay zekâ mı doğal aptal mı?

Gerçek insan ile yapay zekâ arasındaki sınır giderek buharlaşıyor. Ama bir yapay zekâ yaradılışı gerçekleşiyorsa, şahsen insana benzemesin isterim. ChatGPT’ye sordum, insana benzersen ne olur diye, şöyle dedi: “Bugün hiçbir şey yapasım yok.” Allah seni bildiğin gibi yapsın…

İyi olan kazansın!

Milletvekillerinin parti değiştirmesine engel olmak gerekiyor. İrademize, oyumuza saygı istiyoruz. Hakkımız değil mi? Oyumu isterken kapımı çaldın, saf değiştirirken neredesin? Elbet bir gün kavuşacağız

Çokomelli adalet

Maaş yattı mı, yattı. Vergiyi aldı mı, aldı. Köprüden geçmedik, ama geçiş ücretini ödedik mi, ödedik. Geçmediğimiz yolların yapımına parayı verdik mi, verdik. Araba, gıda, giysi, cep telefonu, beyaz eşya, yakıt… Ödememiz buyurulan tüm vergileri ödediysek, şimdi açlıktan ölebiliriz…

"
"