Bazı insanların doğduğu yeri, tuttuğu takımı, mesleki statüsünü ve dinini çıkar geriye hiçbir şey kalmıyor maalesef!
Bir insanı tanımanın en iyi yolu; değerlerine ve seçimlerine bakmaktır. Birisi nereden gideceğimizi gösterir diğeri nereye gittiğimizi. İnsanların ne yaptıklarını anlamak için davranışlarına, neden yaptıklarını anlamak için değerlerine bakmak gerekir.
Eğer söz konusu olan liderlikse bu kriterler çok daha belirleyicidir.
Üniversitede yüksek lisans derslerinde özellikle liderlik konusunda izlemelerini tavsiye ettiğim içerisinde değerler, seçimler, siyaset ve hayat anlamında mesajlarla dolu bir epik film var.
On bir dalda Oscar'a aday olup beş Oscar kazanan Ridley Scott'un yönetmenliğini üstlendiği Russel Crowe'un başrolü oynadığı "Gladyatör" filmi.
Platon'un devlet kitabında kaleme aldığı devleti filozof krallar yönetmesi önermesini hayatta ete kemiğe büründüren yaşamış tek filozof kral olan Marcus Aurelius'un hüküm sürdüğü Roma tarihinin MÖ 192-180 yılları arasındaki zamanı baz alan gerçekler üzerinde film yükselir.
Marcus Aurelius’un (Richard Harris) ölümünün ardından tahta geçen oğlu Commodus’un (Joaquin Phoenix) hikayesi de aşağı yukarı filmdeki gibidir. (Kendisi arenada gladyatör olarak müsabakalarına bilfiil katılan tek Roma İmparatoru olarak da bilinir.) Kurgu ise imparatorun değerlerini yansıttığı ve manevi oğlu olarak kabul ettiği ve kendisini de rol-model olarak benimseyen generali ve sağ kolu Maximus (Russel Crowe'un) üzerine kurulmuştur.
Germenya savaşını savaş alanındaki stratejik ve taktiksel dehasıyla kazanan Maximus artık uzak kaldığı evine ve çok sevdiği eşi ve oğluna döneceğini umut etmektedir. Ancak imparatorun ondan sürpriz bir talebi vardır. Oğlu Commodus’ta liderlik vasıfları görmüyordur. 20 yıldır imparatorluğun başında Sezarlık yapan yorgun Marcus Aurelius, fazla vakti kalmadığının da farkındadır. İmparatorluğun sınırlarını kan ve savaşla genişlettiği gerçeğiyle yüzleşmiş ve Roma’ya yeniden demokrasi getirmiş lider olarak anılmak istediğine karar vermiştir. Generali Maximus’a onu oğlu gibi gördüğünü ve öldükten sonra onun Roma’nın koruyucu olmasını istediğini söyler. Hakimiyeti Roma halkına iade etmesini, yani imparatorluğu cumhuriyete döndürmesini ister. Maximus bunu istemediğini saygıyla ifade eder, istemediği halde neden onu seçtiğini de merak eder. Marcus Aurelius'da herkesin istediği şeyi istemediği için onu seçtiğini ifade eder.
Aynı zamanda Stoik felsefenin temel taşlarından biri olan Marcus Aurelius'a göre stoik felsefede;
"Zor zamanlar güçlü insanları
Güçlü insanlar güzel zamanları
Güzel zamanlar zayıf insanları
Zayıf insanlar zor zamanları yaratır."
sözünün de etkisi olduğu muhakkaktır.
Marcus Aurelius yanına gelen oğlu Commodus’a seçimini açıklar. Filmin bu aşamasında ikili arasında çok etkileyici bir konuşma sahnesi vardır. Her ikisi de söylemleriyle karşılıklı zirveye çıkarlar.
“Baba bir keresinde bana dört önemli değerini yazmıştın: Bilgelik, Adalet, Yüreklilik ve İtidal (Ilımlılık, ölçülülük). Listeyi okurken hiçbirinin bende olmadığını anladım. Ama benim de başka erdemlerim var baba. Hırs… Bizi mükemmelliğe yönelttiği sürece bu bir erdem olabilir. Beceri, cesaret... Savaş meydanında değil belki ama, cesaretin birçok başka şekli vardır. Aileme ve sana olan bağlılığım... Ama benim erdemlerimden hiçbiri senin listende yoktu. Seni memnun etmenin, benimle gurur duymanı sağlamanın bir yolunu bulmak için Tanrılara yalvardım. Gönül alıcı bir sözün, candan bir kucaklaman, bir kez olsun beni bağrına basman, yüreğime sonsuza dek güneşin sıcaklığını doldurabilirdi. Bende ne var ki benden bu kadar nefret ediyorsun?”
Filmin bu karesinde sevginin dönüştürücü gücünün kritik önemine şahit oluruz. Sevgi simyadır. Hiç bir şey sevgi kadar dönüştürücü değildir. Neyi seversen o olursun. Asla yanlış şeyi sevme çünkü seni dönüştürecektir. Seni daha yükseklere, doruklara çıkarabilecek bir şeyi sev. Senin ötende bir şey sev. Bu aşamada sevgiyle beslenerek verilen değerler ortaya çıkar veya çıkamaz. Ailenin sevgiyle besleyerek yüklediği dönüştürücü değerler. Yüklenmemesi sevgi deposunun boş kalmasına neden olur. Eksik depoyu doldurmak için de nesnesi olan bağımlılıklar veya nesnesi olmayan bağımlılıklara başvurulur. Commodus'un seçimleri onu genelde zevk ve adrenalin bağımlısı, sapkın bir kişiye dönüştürmüştür.
Babası Commadus’un sevgi konusundaki açlığını ifade edişi karşısında bunun baba olarak kendi başarısızlığı olduğunu hüzünle ifade ederek kollarını açarak onu kucaklamak ister ancak bu geç kalmış bir kucaklamadır. Commodus sevgisiz kalbiyle babasına ilk ve son kez sarılarak onu nefessiz kalana kadar bırakmaz ve katili olur.
Marcus Aurelius filozof kral olmakla birlikte hayatı savaş meydanlarında yaşadığı için oğlunu sevgiyle besleyecek zamanı belki bulamamıştır. Bu nedenle vermeye çalıştığı değerlerde kök bulmamış olabilir. Hırslı, kılıç kullanma konusunda becerikli bir oğlu vardır ama değerleri olmayınca nereden gideceğini bilemez. Zira içsel, kontrolü kendisinde olan, süreç odaklı, sosyal anlamda yapıcı değerleri yoktur. Bunları erdemlere çevirememiştir. Dışsal, sonuç odaklı, kontrolü kendisinde olamayan, manipülatif ve spekülatif, sosyal anlamda yıkıcı değerlere sahiptir. Filmin kurgusunda; sevgi, içsel -süreç odaklı - sosyal anlamda yapıcı değerler ile beceri-tutku -cesaret karmasının hepsini bir bütünsellik içerisinde Maximus karakterine giydirilmiştir.
Maximus, Marcus Airelus'un öldürüldüğünü hissedince Commodus'un ona hizmet etmesi teklifini ret eder ve evine dönmek ister. Commodus, o ve ailesi için ölüm talimatı verir. Ailesi öldürülür kendisi kurtulur ancak onu baygın bulan kişiler tarafından köle pazarında eski bir gladyatöre satılır. Kahramanın generallikten köleliğe dönüşü ile yolculuk başlar.
Çıktığı yolculuk aslında bir ‘öz’e dönüş, kendini bulma ve ‘erginleme’ yolculuğudur. Ortaya aslında büyük bir çember yapı çıkar. Kahraman yolculuğuna kendisinden başlar yine kendisine ulaşarak bitirir. Dairesel yolculuğu aslında kendi benliğinin ve içindeki kahramanın keşfidir. Dışarıda zaten donanımlı, etkili ve yetkili bir general vardır. Savaş meydanlarında başarılı iz düşümleri bırakan, zafer yorgunu bir komutan. Oysa şimdi apoletleri sökülmüştür. Tüm geçmişi yok edilmiştir. Dışarıdan bakınca acınacak bir köleye dönüşmüştür. Statüsünü, ailesini her şeyini kaybetmiştir. İçinde de gerçek bir lider potansiyeli var mıdır? Filmde bu sorgulanır.
Potansiyellerini performansa dönüştürebilecek sahici bir lider midir? Liderliğin en önemli tanımı olan "Yetkisiz etkiniz kadar lidersiniz" kuralının hakkını verebilecek midir?
Film aslında en başında savaş meydanında yanmış bir ağaca konan kuşa sevecen bakışlar atan ve onun uçuşunu izleyen Maximus hakkında izleyiciyi bilgi verir. Savaşmaya isteksiz, barışçıl, duygusal, evini-çiftliğini hayal eden, hümanist bir karakter. Özellikle askerlerinin arasından geçerken onların sevgiyle karışık saygılı bakışlarında liderlik potansiyeli gösterilir. Kadife eldiven içerisinde bir demir yumruk. Birazdan güvercinden şahine dönüşecek bir lider. Kuş görüntüsünden birkaç saniye sonra savaş düzeni alan lejyon görüntüleri ile birlikte vahşi bir savaş sahnesine ve Maximus'un zafer öyküsüne tanık olur izleyici.
Savaş sonrası askerlerinin sağlık durumlarını önemseyen insancıl konuşmaları, senatörlerle yaptığı diyalogdaki apolitik tavırları, mizacı ve seçimleri hakkında izleyiciye çok şey söyler. Peki o hayatta sevdiği ve istediğini seçip, ilgi alanını etki alanına çekebilecek midir? Yoksa ilgi alanı etki alanına uymuyorsa hayat onu etki alanına mı çekecektir? Şüphesiz eğer ilgi alanınız etki alanınıza uymuyorsa hayat sizi etki alanınıza çekecektir. Filmde de öyle olur hayat Maximus'u yöneticiliğini, liderliğini, güçlü yönlerini kullanacağı alana yani arenalara taşır. Her mücadeleden zaferle ayrılır, insanları etkiler, takipçileri olur. Sürükleyicidir...
Maximus'a yolculuğu boyunca değerleri ona hep rehber olur ve ışık tutar, nereden gideceğini bilmektedir. Nereye gideceğini de... Akıl hocası, rol-modeli, imparatoru Marcus Aurelius'un gerçekleştiremediği Roma'ya demokrasi getirmektir artık vizyonu. Kendini aşan bir amaca Roma'ya başka bir amaçla hizmet etmek istemektedir bu kez
Filmde liderliğin diğer bir önemli kuralı devreye girer. "Güçlendirici liderlik". Etrafındaki insanların eksik parçalarını onlara fark ettirerek kendilerini gerçekleştirebilecekleri iklimi yaratmaktır. Maximus'un değerlerle yaptığı yönetim diğer mahkum gladyatörlere de ilham verir, ışık olur. Değerleri olan insan besleyendir. İnsanları besler, yaşama sevinci ve enerji verir. Maximus hepsini güçlendirir. Hatta sahibi rolündeki eski gladyatör kendisini onun kurtuluşu için feda eder ve öldürülür. Kahraman kendi altındaki diğer kahramanlar için ilham kaynağı olmuştur. Kendi kahramanlığını hazırladığı gibi başka kahramanlar da yaratacak güçtedir.
Bu arada Commodus kendi bildiği yolla diktatör bir rejim uygulamaktadır. Colosseum dövüşlerine meraklıdır. Politik kusurlarını kapatabilmek, halkı oyalamak için sürekli vahşi oyunlar düzenlemektedir. Giderek etkisizleşen Senato da onu yıkmak için bir itici güce ihtiyaç duymaktadır. Gladyatör ve halktan sonra Senato da onu destekler. Herkes arkasına takılmıştır artık. Liderliğini tam olarak ortaya koymuştur. Birleştirici güç olmuştur. Kurtarıcı kimliğini ortaya çıkarmıştır artık!
Film kaçınılmaz sona doğru ilerler. Değerleri olan ve olmayan karşı karşıya gelir. Maximus, Commodus’u öldürecek ve kendi ölümünün öncesinde esirlerin serbest bırakılmasını ve idarenin senatoya verilmesini söyleyecektir. Mitolojik öykülerde çoğunlukla yolculuğun sonunda kahramanı ölüm bekler. Bir kahraman için şehitlikten daha kutsal bir mertebe yoktur. Kahramanın ölmesi onun hikayesini efsaneleştirecek ve diğerlerine ilham kaynaklığı yapacaktır. Onu ilahi bir figür haline getirecektir. Ölüm sahnesi de kahramanın yolculuğunun sembolü olarak hatırlarda kalacaktır.
Film bitiminde Maximus Roma'ya demokrasiyi getirmekle rol modeli Marcus Aurelius'un yapamadığını yaparak onu aşmış film boyunca kendini hayranlıkla rol-model olarak benimseyen Marcus Aurelius'un torunu Lucius'u kendini aşmak ve demokrasiyi korumak üzere arkasında bırakmıştır. Liderliğin böylece son aşaması da tamamlanmış olur.
Evet gerçekten muhteşem değerlerle ve mesajlarla dolu bu epik filmden sonra gerçek dünyaya dönecek olursak değerlerin bizim yaşadığımız dünyadaki karşılığının pek de bulamadığını söyleyebiliriz. Değerlerle yönetimin de keza...
Sporda da, siyasette de iş dünyasında da maalesef değerler pek hak ettiği yeri alamazlar nedense...
Kimse içsel ve değerlerle dolu bir yolculuğa çıkmadan, bunları hayata taşıyan yansımaları olmadan çok kolayca Belediye Başkanı, Milletvekili, Yönetim Kurulu üyesi olabilmekte, anılan makamlara çaba, değer, yetenek, emek olmaksızın kolayca gelebilmektedir. Herhangi bir başarısı olmaksızın, bağlamsal olarak kurtarıcı, lider veya fenomen olarak tanımlanabilmektedir.
Bizim coğrafyamızda koltuklara bir şekilde ulaşmak kolaydır da, değerler yoksa içini doldurmak hiç de kolay değildir. Koltuktan gücünü alan çoktur. Ama koltuğa gücünü verebilen yönetici sayısı pek azdır. Şöyle bir geriye yaslanıp düşünün bakalım hayatınızda yer alan ve koltuğu gereği size tesir etmesi gereken kaç yöneticinin değerlerini, yansıttığı erdemleri ve yansımalarını ve sizin nezdinizdeki sahici etkilerini aklınıza getirebiliyorsunuz?
Kaotik ve menfaatlerin her daim önde koştuğu bu dünyada değerleri hayata taşımak o kadar mümkün olmayabilir diye düşünüyor olabilirsiniz.
Önemsiz kararlarda değerleri ve altında yatan inanç sistemini genelde fark etmek mümkün olmayabilir. Ancak sınanma anlarımızda; baskı altında, itibar çıkarın zedelenmesi söz konusu olduğunda, haz duygusunun ertelenmesi gerektiğinde değerler kendisini bütün gücüyle ortaya koyarlar.
Değerler hayata taşıdıkça erdeme dönüşür. İnsanın en büyük kılavuzu olur. Görünür ve sahici olmalarını ve gerçek anlamda fark yaratmalarını sağlar. Değerler, yetenek, tutku, amaç, sürükleyici bir vizyon ve çabayla bütünleşmesi halinde gerçek bir liderliği inşası söz konusu olur. Kendisine liderlik yapamayan zaten kimseye liderlik yapamaz.
İnsanların gerçek soyluluğu doğuştan, makamdan ve paradan gelmez. Erdemlerden gelir.
Değerlerin ".....Rağmen" yapılan erdemler olduğunu, kısa vadede dikkat çekmese de orta ve uzun vadede her zaman kazandırdığını anımsatalım.
Ve…
En azından akşamları rahat uyutup sabah aynaya baktığınızda kendinize gülümsetebilen gücüne dikkat çekerek bitirelim.