Bir uzman olarak yazmıyorum. Bu ülkenin sade bir vatandaşı olarak tipik bir duygusallıkla, düşündüklerim ve adımlarım bakalım yönümü bulma konusunda ne kadar başarılı (uyumlu) olacak merakıyla yazıyorum.
Bu hafta gündemi biraz kaçırdığımı düşünmüştüm fakat bu sabah şöyle bir; son birkaç günde ne olmuş diye baktığımda pek bir şeyin değişmediğini fark ettim.
"TOGG! Açın halinden anlamaz." paylaşımları zirvedeki yerini koruyor.
En fena gelişme, Kemal Kılıçdaroğlu'nun cari açığın finansmanının uyuşturucuyla sağlandığına ilişkin çıkışından sonra İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun elinde kırmızı bir dosya ile ekranlarda boy göstererek kendisinin propagandist hikâyeci yanını sürekli gündem yapan Kemal Kılıçdaroğlu ile ilişkilendirdiği 'FETÖ - roman' dosyasıydı.
Merak etmiyor değilim ancak bunu yazımın konusu haline de getirmeyeceğim; İçişleri Bakanlığı ve Adalet Bakanlığı arasındaki mesafe ile Soylu'nun çıktığı TV kanalının arasındaki mesafe ne kadar olabilir?
Süleyman Soylu'nun elindeki FETÖ - roman, söylediği gibi Kılıçdaroğlu'nun FETÖ bağlantısına bir işaretse yani gerçekse, adres belli... Adli makamlar, İçişleri Bakanlığına çok uzak olmasa gerek.
Ancak kara propaganda amacıyla kanal kanal gezilecekse bunun devletin bakanı eliyle yapılması ayıptır yahu!
* * *
Konuşulacak, tartışılacak en şahane işlerden birisi iletişimdir. Her canlı ile hatta doğadaki her varlıkla kurduğumuz iletişim şekli iyi ya da kötü bir sonuç verir. Burada başarıyı getiren şey; kullanılan iletişim dili ve niyetidir.
Özellikle iletişimciyim iddiasıyla siyasilere danışmanlık hizmeti verenlerin genel olarak iddia ettikleri ile icra ettikleri işler birbirinden çok farklıdır.
İletişim diye yutturulan fakat en berbat, en sahte, en sonu hüsranla bitecek bu işlerin adı aslında algı yönetiminden başka bir şey değildir.
Israrla bu şekilde sonuç almayı bekleyenlere şu özlü şarkı sözünü hatırlatabilirim; yitip giden zamana yazık...
* * *
Geçen hafta Bodrum'da dünyanın birçok ülkesinden gelen akademisyen ve araştırmacıların konuşmacı olarak katıldığı 'Hemşehrim Heredot Konferansı' vardı.
Bodrum Belediyesinin organize ettiği bu konferansla ilgili Belediye Meclis toplantısında bir meclis üyesi: "Ben Heredot'u hemşehrim olarak kabul etmiyorum." diye açıklama yapınca, doğrusunu isterseniz biraz takıldım bu konuya.
Belediye meclis toplantılarının yapıldığı ve bu sözlerin söylendiği salonun adı da işe bakın ki Herodot Kültür Merkezi...
İronik bir durum gibi göstermeye çalıştığıma bakmayın, durum bence son derece normal.
Kimse o coğrafyanın tarihi şahsiyetleriyle kendisi arasında bir aidiyet bağı kurmak zorunda değil.
Fakat daha önemli şeyler var.
Meclis üyesinin sözlerini, bir gerçekliğin daha çok konuşulmasına vesile olması açısından çok yerinde görüyorum.
* * *
Popülist iktidarlar ülkeleri bilgi toplumu olmaktan uzaklaştırıyor. Bu tespit, geçen hafta T24 Konferansında konuşulmuştu.
Dini ve milliyetçi duyguların hakim olduğu toplumlarda literatürdeki bilgiler maalesef kulaktan dolma bilgilerle baş etmekte çok şanslı değiller.
Halikarnas Balıkçısı'nın Helen uygarlığının Anadolu uygarlıklarını kendi parçası gibi gösterme kolaylığına dur diyebilmek için Anadolu'nun avukatlığına soyunmuş olmasının nedenlerini anlamaya çalışmalıyız.
Başta Halikarnassos olmak üzere, bu kentlerin ve onların hikâyelerinin (mitoloji) ve dillerinin Yunan ya da Yunanca olmadığını da bilerek konuşmalıyız.
Ne dediğimizi kulağımız duymalı!
Heredot (Heredotos) bal gibi de Bodrumluların hemşehrisidir. Aynı ırk ya da millet savı değildir bizi hemşehri yapan. Aynı kentin ya da coğrafi bir bölgenin vatandaşları birbirine böyle söylerler ve hatta askere gidenler daha sık duyar, burada hemşehriler birbirine; toprağım diye seslenirler.
Heredot, Karyalıdır, Halikarnassosludur. Bu kentte doğmuştur. Şair olan amcası Panyasis'in karıştığı isyan sonucunda Halikarnas'tan ayrılmak zorunda kalmıştır.
Olmadığı halde Yunan olduğu düşüncesiyle hemşehrimiz değildir demek, batı medeniyetini temsil ettiği düşünülen komşumuzun Anadolu üzerindeki başkaca iddialarına da kapı aralamak demektir.
Kısacası, ülkemiz insanlarının popülist politikalardan kaynaklanan komplekslerinden sıyrılıp az gelişmişlik duygusunu yenme yolu tartışmasız olarak Cumhuriyetin erdemleridir.
Devrimleri ve Köy Enstitüleri eğitim modeliyle Cumhuriyet bize aklı ve bilimi öncelemeyi, fikri, vicdanı ve irfanı hür olmayı kazanımım olarak sunuyor.
Bu nedenle Cumhuriyeti bir çeşit Yaratıcı Drama dersi olarak görmekte bir sakınca yok.
* * *
Yaratıcı Drama... Kendini ifade etme yeteneğinizi geliştiren, bu aşamaya gelene kadar da yeteneklerinizin farkına varmanızı, böylelikle eksikliklerinizi gideren, ben kimim sorularınız varsa bunlara yanıt olan, özgüven kazandıran, daha sosyal ve iletişimi güçlü birey olmanızı sağlayacak en çağdaş eğitim metodlarından biri.
Belli bir senaryo dahilinde kendinize ayna tuttuğunuz ve kendinizi daha iyi tanıyabildiğiniz, bu tanışıklıkla hem kendinize daha çok değer verdiğiniz ve aynı zamanda yaşadığınız çevreye değer kattığınız bir eğitim şekli.
Özellikle çocukların ve gençlerin anlama ve anlaşılır olma kabiliyetlerini geliştirebilmelerinde çok etkili bir yöntem.
Hatta artırıyorum; öğrenciler, sınavlar için ek derslere ya da dershanelere gitmeden bilgi edinme ve onu kullanma becerilerini önemli ölçüde artıracaklar ve sınavlarda da daha başarılı olacaklardır.
* * *
Gelelim Soylu'ya... Kılıçdaroğlu - FETÖ ilişkisini belgelemiş süsüyle sunulan FETÖ - roman çıkışı ile CHP Genel Başkanının cari açığın uyuşturucu trafiği ile finanse ediliyor iması epey karışık bir durum yarattı.
Durumdan vazife çıkarmak gerekirse, milliyetçi ve dini duygular kullanılarak üzerlerinde sürekli algı yönetimi yapılan yurdum insanının önünde İçişleri Bakanına Cumhuriyetin erdemlerini hatırlatabilmek adına Kılıçdaroğlu'nun eline tarihi bir fırsat geçtiğini düşünüyorum.
Yeni çıkan sansür yasasının 29. Maddesi, Kılıçdaroğlunun iddiaları karşısında hemen devreye sokulması telaşı karşısında bunun üzerine gitmek, Soylu'nun yaptığı algı yönetimi yerine, doğruları bir an önce ortaya koymak ve gerçek bir iletişim şansını kullanmak ne güzel olur.
Ne demişler, yalan atla gider, gerçek ise yürüyerek fakat yine de gidecekleri yere tam zamanında varırlar.
Eyvallah.
Serdar Gündoğ kimdir?
Serdar Gündoğ, Pınarbaşı / Kayseri doğumlu. İlk ve Orta Okulu Ankara'da, Liseyi ise Aydın'da tamamladı. Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümünü İzmir'de bitirdi.
Türkiye'nin ilk haber portallarından Bodrumhaber.com ve aynı adla yayımlanan günlük gazetenin genel yayın yönetmenliğinin ardından çeşitli yerel haber portallarında ve Posta ve Milliyet gazetelerinin eklerinde haftalık yazılar yazdı.
2009 yılından itibaren yerel ve genel seçimlerde kampanya yöneticiliği ve danışmanlıklar yaptı.
Çevre ve insan temalı farkındalık projeleri için fikir ve senaryolarına da katkı sağladığı kısa filmler ve belgesellerin yapımcılığına devam ediyor.
Marka ve siyasi danışmanlıkları bulunan Serdar Gündoğ, Frame Bodrum Kültür ve Sanat Merkezi yöneticiliği yapmaktadır.
|