14 Temmuz 2024

Muğla Büyükşehir Belediyesi sıcak denizlere indi

Belediye başkanları asli işlerine yüzlerini döndüklerinde, kentler için daha ciddi ve olumlu yatırımlar ya da kent ve kent yaşayanları adına sosyo-ekonomik çözüm odaklı adımlar görmek mümkün oluyor

Başlık, biraz Rusya'nın Deli Petro'dan beri tarihsel, amma biraz da soğuk savaş yıllarından günümüze korku salan meşhur politikasını andırıyor. Fakat başka hangi cümle, benzer bir durumu bundan daha iyi açıklayabilir ki... 

Allah uzun ömür versin, önceki dönem Büyükşehir Belediye Başkanı olan Osman Gürün Muğla'da, on yıllık Büyükşehir iktidarı boyunca Muğla kırsalı ile kıyıları arasında maalesef adı konmamış bir soğuk savaş döneminin mimarı olmuştu. 

Başlıca Bodrum, Marmaris ve Fethiye'yi, yetki ve sorumluluklar açısından büyükşehir belediyesiyle soğuk savaşın en sıcak çatışmalarının yaşandığı marka turizm ilçeleri arasında sayabiliriz. 

O zamanlar, Sayın Gürün'ün "kırsalda üretip kıyıda tüketmek" fikriyle kulağa hiç de kötü gelmeyen yönetim modeli, ne yazık ki fikirden fiile bir türlü geçememişti. 

Onca tarım çalıştayı yapmış olan Gürün, yüzünü bir türlü kıyı kentlerimize dönememiş ve kırsalda üretip kıyıda tüketmek söyleminin kendi tekrarıyla "simbiyotik" ilişkisinde; beklenen eylemsellik, kadük bir çıkmaza "Goca Muğla"yı sürüklemişti. 

Kendisine bir program sırasında neden çok kez tarım çalıştayı yapılmasına rağmen bir kere bile turizmle ilgili böyle bir çalıştayın yapılmadığını sorduğumda, bunun haklı bir eleştiri olduğunun altını çizerek en kısa zamanda yapılacağını söylemiş ancak bir süre sonra kerhen olduğu çok belli, içi dönük; göz boyamaktan başka bir işe yaramayan bir organizasyonun sonuç bildirgesine bile ulaşamamıştım.

Belediye başkanlarının karakteri, o kentlerin kaderidir.

Birkaç ay önce bu başlığı taşıyan bir yazı yazmıştım. Anlatmak istediğimi, başkanların ilk yüz günlük icraatlarıyla ilgili açıklama ya da sunum yaptıkları bu günlerde daha somut olarak görebileceğiz aslında.

Mesele kimin iyi, kimin kötü olduğunda değil ya da ne vaat ettiği de önemli değil. Meseleye bir iktisatçı refleksiyle bakıyorum: 

Ne planlandı, ne gerçekleşti!

Mesela, yine bu satırlara konu olan Tarsus'ta, ikisi de CHP'li olmasına rağmen halef selef belediye başkanlarından önceki belediye başkanı şehir tiyatrosunu açarken diğeri gelir gelmez oyunlara ara vermek şöyle dursun, bir sonraki emre kadar kaldırmıştı.

Sözde tasarruf politikaları bahanesiyle adeta bir rol dağıtımı yaparak oyuncuları; çaycı, bekçi, hayvan barınağı görevlisi ya da park bahçede bahçıvan olarak görevlendirmekte bir sakınca görmüyordu yeni başkan.

Bu örneğin dışında da yetki ve sorumlulukların nasıl siyasallaştığına, öç duygusu ya da kibirle nasıl amacını aşan kararların alındığına örnekler vermek mümkün.

Fakat benim bu yazıda üzerinde durmak istediğim şey; aklın ve gönlün ritmindeki empatik uyumsallık...

Şahane bir günde, mavi vatanın özgürlüğü; 1 Temmuz'da, Bodrum – Didim ve Marmaris – Fethiye rotasında her gün yapılacak olan karşılıklı seferler, CHP Genel Başkanı Özgür Özel'in bizzat ilk Türk denizcisi Çaka Bey'in adını taşıyan feribotun kaptan köşkünden yaptığı anonsla: "Vira Bismillah" denilerek demir aldı.

Tam ücretin 250 TL olduğu, öğrencilerin ise 160 TL'ye yararlandığı bu seferlerde engelli, gazi ve şehit aileleri ücretsiz, 65 yaş üstü ise 75 TL'ye yararlanabiliyor.

Velhasıl demem o ki; belediye başkanları asli işlerine yüzlerini döndüklerinde, kentler için daha ciddi ve olumlu yatırımlar ya da kent ve kent yaşayanları adına sosyo-ekonomik çözüm odaklı adımlar görmek mümkün oluyor.

Daha birkaç ay önce Göcek'ten Bodrum Gümüşlük'e kadar egenin iki yakasına uzansam dokunacağım uzaklıkta yaptığımız deniz seyri sırasında öyle güzel duygular içindeydim ki...

Ve hele Halit Kaptan'la pencerelerindeki söve detayından kayrak taşlarının derzlerinin beyazına kadar seçebildiğimiz Yunanistan'ın Symi adasını İskele'de ya da bizim, hemen yanı başındaki antik şehrin aynı adıyla anılan Knidos fenerini sancakta bıraktığımızda yaşadığım hisleri, sınırların ve zamanın ötesindeki bu Mavi rotada herkesin hissetmesini istemiştim... 

Sanırım kendimi kaptırıp Didim'den Fethiye'ye uzanan bu hatta, Bodrum - Marmaris arasındaki güzergahın da değerlendirilmesine getirdim konuyu, denizciler anlamıştır elbet.

Benim gibi 35 yılını deniz kıyısında ve fakat daha çok karasal yaşayan birisi için Halikarnas Balıkçısı'ndan Paluko'ya, Azra Erhat'tan Bedri Rahmi Eyüboğlu'na, Kıvırcık Mustafa'dan Sadun Boro'ya ve tabii ya; ah(!) Miho'ya kadar uzanan, umut içinde ve biraz da hüzünlü bir seyir oldu bu yazım... 

Bir kültür mirasımız olan Mavi Yolculuğun rotasını halka açan Muğla Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Aras ve Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu'nu tebrik ediyorum.

Bir öneriyle bitsin bu yazı... Madem öyle, ilk bir ay, tam bilet alan herkese Azra Erhat'ın "Mavi Anadolu" kitabı da armağan olarak verilsin...

Eh o zaman son sözü de söyleyelim:

Anadolu sevdalılarının yeni rotası, mavi vatana hayırlı olsun. 

Eyvallah.

Serdar Gündoğ kimdir?

Serdar Gündoğ, Kayseri'nin Pınarbaşı ilçesinde doğdu. İlk ve Orta Okulu Ankara'da, Liseyi ise Aydın'da tamamladı. Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümünü İzmir'de bitirdi.

Türkiye'nin ilk haber portallarından bodrumhaber.com ve aynı adla yayımlanan günlük gazetenin genel yayın yönetmenliğinin ardından çeşitli yerel haber portallarında ve Posta ve Milliyet gazetelerinin eklerinde haftalık yazılar yazdı.

2009 yılından itibaren yerel ve genel seçimlerde kampanya yöneticiliği ve danışmanlıklar yaptı.

Çevre ve insan temalı farkındalık projeleri için fikir ve senaryolarına katkı sağladığı kısa filmler ve belgesellerin yapımcılığı yanında kültür ve sanat etkinlikleri de düzenleyen Serdar Gündoğ'un marka ve siyasi danışmanlıkları devam ediyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Bodrum’un itirazı var Sayın Milli Savunma Bakanı

Gelin şu sahil güvenlik limanına, ilgili bakanlıklar ve ilgili tüm kurumlarla birlikte; kentle ve çevreyle barışık daha güzel bir yer bulunsun

Şapkam düştü alayım mı?

Her derde devadır o besteler. Bazen kazanmak için bazen de bir deplasman dönüşü, tam göğsünün ortasına kilolarca ağırlığıyla oturan sıkıntıyı atmak, kaybı unutmak için söylenir ve her söyleyiş aslında kaldığın yerden yeniden başlamaktır mücadeleye

Silivri müze olsun!

Bir yurttaş olarak şu hüznü yaşıyorum, ülkece yaşıyoruz; Balyoz’u, Ergenekon’u, Gezi’yi düşündükçe, suç bile oluşmadan yolda suç düzülen, tutuklu kalmanın cezaya dönüştüğü yüzlerce örnekle Silivri aklımızdayken hiçbir yanımız bahar bahçe olmuyor

"
"