Pahalılık var diyorlar ya, yalan!
Giderek her şey ucuzluyor. Başta yaşamın kendisi...
Bir el sanki değersiz bir çuvala boca ediyor hayata dair ne varsa. Ağzını da sımsıkı büzüp kimsenin hatırına bile gelmeyecek bir köşeye atıyor ve diğer çuvala geçip yaşamı toptan ucuzlatmaya, değersizleştirmeye, yok etmeye ant içmiş gibi devam ediyor...
Cumhuriyetin yüzüncü yılında tarihi bir seçim var ya, yaşadığımız çağın tanığı olarak insana, doğaya yaşatılan bu ahval ve şerait içinde; seçimlerle ilgili, içimdeki tüm muhalifliğe rağmen heyecan duyamıyorum.
Milletin tenceresi boş!
Tencere boş tamam da kazanmak ve korumak için nice bedeller ödenmiş; değerler, haklar, özgürlükler ve de demokrasi tam takır değil mi?
Ya insanlığın mirası; erdemlerimiz?
Altılı masadan ülkeyi ayağa kaldıracak bir politik çıkış gelmeyince, muhalif seçmenin umudu; bari doğru dürüst bir aday çıkarsalar beklentisinden öteye geçemiyor.
Koca ülke, sadece Erdoğan'ı devirecek bir aday tartışmasından başka şey konuşmuyor. Oysa ekonomik çöküşle birlikte daha da hızlanan toplumsal değerler erozyonu yaşamıyor muyuz?
"Son seçim bu seçim, aman ha! Bu seçimin geri dönüşü yok!" diye korkutulmaktan ve değerlerin bir dönem sonra da kullanılmamak üzere rafa kaldırılmasından bıktım kendi hesabıma...
Sadece ben değil, sanırım seçmen de bıkmış durumda. Anketlerden yeterince anlaşılıyor. Bu tehditlerle seçmen iradesi şekillenmez. Şekillenmiyor da...
Altılı masa, masala mı dönüşüyor?
Kaygılıyım; masa, iktidarın yanlışlarından, ülkeyi yönetemez halde oluşundan beslenmek istiyor ve bunu tarihi fırsat olarak görüyor.
Böyle olması anlaşılabilir bir şey tabii ki; ancak bu halde dahi masanın kendi tabanlarında bile bir kıpırdanmadan, heyecandan söz etmek; seçime sayılı aylar kalmasına rağmen çok mümkün değil.
Seçmenler, seçimlerin kime karşı olduğuyla ilgilenmez, kimin hata veya yanlış yaptığıyla da kısmen ilgilenir. Asıl ilgilendiği; başına ne geleceği ve kendisini nasıl bir hayatın (geleceğin) beklediğidir.
Kitleleri özgürlükler heyecanlandırır. Ayrışmadığını, ayrıştırılmadığını, eşit olduğunu bilmeli insanlar. Kendisi ve ailesi için fırsatlar olduğunu görebilmeli ve o fırsat eşitliğini değerlendirebilmek için çalışmanın gerekliliğine inancını kaybetmemeli, kendisini güvende hissetmeli ve bu hisle gelecek kaygısı yerini umuda bırakmalı...
Masa birbirine karşı da inandırıcı görünmüyorken kitleler de bu inanç nasıl yeşerecek? Nasıl umut duyacak?
Bu durum; masaldan öte bir şey!
Ve ne olursa olsun seçimi kazandıracak bir adaydan da öte...
Seçimi kazanacak aday arıyoruz demek, adayı doğru kişi yapmıyor!
Altılı masa, "Adayı değil ilkeleri konuşuyoruz" açıklamaları yapıyor. Fakat bal gibi aday konuşuluyor. Bu kadar konuşulmasının nedeni korkarım ki, yalnızca seçimi kazanacak aday olup olmaması yanında, adayın masanın siyasi ikbaline mâl olup olmayacağı...
Anladığım kadarıyla, seçimi kazandıktan sonra başlarına gelebilecek böyle bir yenilgiyi masadaki liderler istemiyor.
Bu konuda en cesur lider, aday olarak adı öne çıkan ve kesinlikle en fazla ve tarihi bir riski kendi üzerine aldığını düşündüğüm CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu.
Sayın başkan, farkında mısınız? CHP'de örgüt iradesi ipotek altında.
"Bizim, bu ülkenin vatanseverleri olarak bir görevimiz var. Biz, cumhuriyeti demokrasi ile taçlandırmak zorundayız." sözünüzde geçen demokrasi, parti içinde sağlanamadığı sürece ve örgüt iradesinin, ertelenen kongrelerle hâlâ ipotek altında tutuluyor olması nedeniyle, beklediğiniz heyecan karşılık bulmuyor.
Düşündüğünüz gibi kongrelerle değil, asıl ilkeler ve değerler rafa kaldırıldığında kırgınlıklar artıyor ve umutlar kırılıyor...
* * *
Ülkemizin yetiştirdiği en önemli ressamlardan Muzaffer Akyol, bir sohbetimiz sırasında, sanatçı yaşadığı çağın en büyük tanığıdır diye söylediğinde onu ilgiyle dinledim. Ona göre sanatçı, yaşadığı dönemin içinde bulunduğu koşulların getirdiği her türlü sonuca dair eylemi, yarına taşımakla sorumludur.
Gazeteciler de öyle değil midir? Ya siyasetçiler?
Bu sorumlulukla, Sayın Kılıçdaroğlu tarihi bir risk almışken kendisine naçizane tavsiyem; çağın tanığı olarak yaşadığımız dönemin şartlarına dair yapabileceği en büyük eylemin Cumhuriyet Halk Partisi'ni demokrasi ile taçlandırması olacaktır.
Bu halde; demokrasinin önünü açmış, aldığı riski partisiyle paylaşmış ve tarihi seçimlerde adaylığını örgüt iradesiyle en güçlü şekilde ilan etmiş olacaktır.
İşte, Cumhuriyetin yüzüncü yılının en güzel umudu ancak böyle yeşerebilir...
Eyvallah.
Serdar Gündoğ kimdir?
Serdar Gündoğ, Pınarbaşı / Kayseri doğumlu. İlk ve Orta Okulu Ankara'da, Liseyi ise Aydın'da tamamladı. Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümünü İzmir'de bitirdi.
Türkiye'nin ilk haber portallarından Bodrumhaber.com ve aynı adla yayımlanan günlük gazetenin genel yayın yönetmenliğinin ardından çeşitli yerel haber portallarında ve Posta ve Milliyet gazetelerinin eklerinde haftalık yazılar yazdı.
2009 yılından itibaren yerel ve genel seçimlerde kampanya yöneticiliği ve danışmanlıklar yaptı.
Çevre ve insan temalı farkındalık projeleri için fikir ve senaryolarına da katkı sağladığı kısa filmler ve belgesellerin yapımcılığına devam ediyor.
Marka ve siyasi danışmanlıkları bulunan Serdar Gündoğ, Frame Bodrum Kültür ve Sanat Merkezi yöneticiliği yapmaktadır.
|