17 Temmuz 2022

Benim hâlâ umudum var

Bu ülkenin en önemli problemi, ekonomi değildir. Net! Düşünmeyi başkalarına bırakmış olmasıdır... 

Haddim olmayan lafı etmekten, haddim olmayan yazıya başlamaktan hep korkmuşumdur.

Amma velakin farkındayım, korkmak yaşatır…

Bunu belleyeli çok uzun zaman oldu. Korkularımızla büyür, olgunlaşır ve cesaretimizi korkularımızdan alırız. Bunu da çok iyi bilenlerdenim.

Desen: Selçuk Demirel

 * * *

Ne desem eksik kalacak, ne yazarsam yazayım tamamlanmamış bir yazı olacak bu hafta benimkisi. 

"Bu ne garip bir Rönesans ve Aydınlanma ise hem bizleri doğurmuş, hem de Türk İslam sentezini."

Kafama takılan birkaç konu için şöyle bir bakınırken, Ali Sirmen'in 25 Ekim 2012 tarihinde "Türk Rönesansı" başlıklı yazısında Melih Cevdet Anday'ın yukarıdaki sözleriyle karşılaştım.

Ne konu ama!

Aslında amacım, sanat ve siyaset arasındaki mesafenin ülkemizin günümüz sorunlarının başında geldiğine dikkat çekmekti bu hafta.

Uzun zamandır medyada en sık tartışılan konu ise; Türkiye'nin en önemli probleminin ne olduğu sorusuna sıklıkla verilen cevap: Ekonomi!

Sizce de öyle mi?

Gerçi, sevgili Yılmaz Özdil, birkaç hafta önce ana muhalefetin artık mazot fiyatları olduğunu, iknaya gerek kalmaksızın ortaya koymadı değil.

Ne yapsın adam, iktidarı bırakın asıl muhalefetin canımıza ot tıkadığını daha başka nasıl anlatsındı ki?

Peki, bu canım ülkenin günümüzdeki en önemli problemi gerçekten ekonomi mi?

* * * 

Bense, düşünmeyi bırakmanın, fikir, edebiyat, bilim ve -ne kadar konuşsak az sayacağım- sanat tartışmalarının yerini günlük tartışmaların alması kadar maksadın dışında görüyorum en önemli problemimizin ekonomi olduğu tespitlerini.

(Önüne gelenin "Ben ekonomistim" diye ortaya çıktığı bir memlekette diplomalı bir ekonomist olarak söylüyorum bunu.) 

Üzüldüğüm bir nokta daha var ki; konuşmalarıyla umut olması beklenen -TV ekranlarında kapalı gişe oynayan- yazar, çizerlerin ya da ülkeyi yeniden cumhuriyetin değerleri ve demokrasi ile taçlandıracağını söyleyen muhalefetin de bu ıskalamadan nasibini alıyor olması. 

'Türk Aydınlanması'nın en önemli aşaması, ne kadar Türkiye Cumhuriyeti'yse, 1980 darbesinin dış mihraklarla! ele ele yürüttüğü en büyük karşı devrim hamlelerinin sondan bir önceki hâli 'Türk İslam Sentezi' ydi.

Koca ülkeyi, programlı bir şekilde '15 Temmuz' sürecine getiren bu sentezin, bizi kendi gerçeklerimizden uzaklaştırma becerisine ne demeli?

Son 20 yıldır, sanat ve siyaset arasındaki mesafenin var olandan çok daha fazla açılmasının yıkımlarını yaşıyor olmamızın bir sonucudur; gerçeklerden daha çok tartışmalı ve genel kabul görmemiş yakın gerçeklere odaklanıyor olmamız.

* * *

Daha sonraki yazılarımda konu etmek istediğim bir şey var; 'Bodrum Atölye Buluşmaları'.

Kısa adıyla BAB olan sanat atölyelerinin ziyaretçilerle buluşma etkinlikleri sırasında bir ressam dostumuzun atölyesinde sohbet ederken sanatsal faaliyetlerin düzenlenmesi kadar, bunları konuşup tartışacak, yazacak, eleştirecek insanların olmasının önemini ısrarla anlatmıştı.

Hatta bu kişilerin genç ve sanat tarihi veya benzer disiplinlerde yetişmiş olmasının daha bilinçli ve özgür davranmaları ve belki de bu nedenle acımasız olacakları konusunda heyecan veren görüşlerini duyurmuştu bana.

Ona göre; sadece resim, heykel ya da dans ve tiyatro oyununun sergilenmesinin kendi başına varlığı kadar, tartışılması, konuşulması ve de yazılmasının; sanatın kalitesini belli bir çizgiye taşıyacağı ve bu sayede toplum tarafından sanata dokunabilecek, ulaşabilecek, tartışabilecek bilinçli bir kitlenin oluşmasını sağlayacaktır.  

Buna katılmamak elde mi? 

Ben, sanatın asıl maksadının da bu şekilde anlam bulacağına inanıyorum. Sanatın protest, tahrik edici yanını ve toplumsal bir uyanışa neden olabilme potansiyelini çok ama çok değerli buluyorum.

Salt bu nedenle epeydir dilimde tüy bitmeye başladı: Rönesans… Yeniden Uyanış…

Çözülmeye yüz tutmuş Orta Çağ düzeniyle uzlaşmaz bir uyanış kültürüdür Rönesans. Ve baktığımızda bu uyanışın asıl yolunu sanatla bulduğunu ve bu yolun insanı keşfetmesinin (Hümanizm) aydınlıklar yüzyılının kapısını büyük bir arzuyla nasıl da ardına kadar açabildiğini görebiliyoruz.  

* * *

Kültür ve sanat etkinliklerinde siyasetçilerin olmaması ne garip şey anne!

Nedense yazıma başlayalı beri bu cümle aklımdan çıkmıyor.

Mahallede oyun oynarken her karşılaştığı zorlukta annesine şikayete giden çocuk gibiyim değil mi?

Ama demedi demeyin; anam lafımı yerde komaz, ona göre! 

Sanat ve siyaset arasındaki mesafenin bir uçurum kadar derin ve korkutucu olduğunu söylememden ne kadar alınacak siyasetçi var acaba? Hani diyebilirler mi ki: Hayır, sanatın yaşamın iyiye evirilmesindeki gücünün farkındayız, karar alma süreçlerimizde bu evirilmeden payımıza düşeni alıyor ve bu hassasiyetle davranıyoruz! 

* * * 

Siz de fark ettiyseniz, 'siyaset ve siyasetçi' sanki bir kişiymiş gibi muhatap alıyorum. Nedeni, genel siyasetin son 20 yılda geldiğimiz noktada sanatla ilgili marjinal faydasının sıfır olduğunu gözlemleyebiliyor olmam.

Daha açık konuşabilir miyim?

Bu ülkenin en önemli problemi, ekonomi değildir. Net!

Düşünmeyi başkalarına bırakmış olmasıdır... 

Bu durumun iktidar ve muhalefet ayrımı olmaksızın tüm ülkeyi sardığına inanıyorum. 

Bu artık bir genel siyaset sorunudur. Gerçeklikten kopmuş, öğrenilen ve kabullenilen çaresizlik içinde dönüp duran politikacıları ve efradını gördükçe, yoksa hâlâ Orta Çağ yobazlığı devam mı ediyor? diye soruyorum kendime…

İktidardan vazgeçtim, ancak bu canım ülkenin son 20 yılında geldiğimiz noktadan bizi çekip alacağını söyleyen muhalefete açık mektubumdur bu: Siyasetin sanat yapmadığı, yapamadığı ortadayken bilmelisiniz ki, sanat siyaset yapar… 

İşte, dilimde yine beni ağır bir şekilde tahrik eden o laf dolanıyor:

İçimde, yarınlara ilişkin -beklenen 'yeniden doğuş'u başlatacak- bir umudum var: Sanat…

Eyvallah.



Not: Bu yazıyı okurken, benim yazarken yaptığım gibi, MFÖ 'den Benim Hâlâ Umudum var şarkısını dinleyebilirsiniz.

Serdar Gündoğ kimdir?

Serdar Gündoğ, Pınarbaşı / Kayseri doğumlu. İlk ve Orta Okulu Ankara’da, Liseyi ise Aydın’da tamamladı. Dokuz Eylül Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, İktisat Bölümünü İzmir’de bitirdi.

Türkiye’nin ilk haber portallarından Bodrumhaber.com ve aynı adla yayımlanan günlük gazetenin genel yayın yönetmenliğinin ardından çeşitli yerel haber portallarında ve Posta ve Milliyet gazetelerinin eklerinde haftalık yazılar yazdı.

2009 yılından itibaren yerel ve genel seçimlerde kampanya yöneticiliği ve danışmanlıklar yaptı. 

Çevre ve insan temalı farkındalık projeleri için fikir ve senaryolarına da katkı sağladığı kısa filmler ve belgesellerin yapımcılığına devam ediyor.

Marka ve siyasi danışmanlıkları bulunan Serdar Gündoğ, Frame Bodrum Kültür ve Sanat Merkezi yöneticiliği yapmaktadır.

Yazarın Diğer Yazıları

Merhaba dünya, merhaba Halikarnas Balıkçısı!

Balıkçı'nın doğum günü olan 17 Nisan'ı "Dünya Merhaba Günü" ilan edeli iki yıl oluyor...

Kazanmanın anlamı üzerine!

Ufukta kurultay ya da bir genel seçim görünmüyor olsa da önemli bir bölümü iktidar bloğundan olan sandığa gitmeyen seçmenin varlığı, emanet oylar vs. gibi şeyler bir kenarda dursun; siyaset için bu uzun ve ince bir yol olan zaman diliminde; yerel seçimlerin kendi denkleminden bağımsız şekillenen seçmen iradesinin analizini gerçekçi şekilde yapmak CHP adına yapılacak en değerli iş olur

"Çocuklar, hayatta hiç mülkiyet hissim olmadı!"

Teşvikiye de oturdukları evden başka bir mülkü yoktur gerçekten de. Ve ne yazık ki yaşamı, gönülden bağlı olduğu ülkesi ve inandığı değerler uğruna elinden alınan İpekçi, kaybından sonra Gülriz Sururi'nin girişimi ve Aydın Doğan'ın desteğiyle tamamlanan Bodrum'daki o evi hiç göremeyecektir