Dizilerdeki kötü kadın sayısı ve kötülüklerin bu kadar acımasız ve çokça olduğu bir dönem daha olmamıştı herhalde. Giderek tırmanan ‘tüm musibetlerin sebebi kadınlardır’ zihniyeti artık örtük mesajlar olarak değil gayet açıktan ve bağıra çağıra çoğalıyor. Ailelerin mutsuzluğu arkasında, şirketlerin karanlık hesaplarının ardında hatta mafya liderlerinin çirkin entrikalarının başında, sonunda, önünde ve arkasında hep bir kadın var. Ekrandaki kadınla ekranı izleyen kadın arasındaki tezat giderek ilginç ve inanılmaz bir seyir süreci oluşturuyor böylece. İzleyen kadın sürekli haksızlığa uğrarken izlenilen haksızlığı hak biliyor! Belki de bu tezat aslında hiç ilginç değil ve çok çok doğal! Çünkü kadın cinayetlerinin yaygın bir erkek sporu olarak kabul gördüğü bir ülkede ekranda kadın imgesinin ne kadar tehlikeli olduğunun sürekli üretimi ve tekrarı çok büyük bir korkunun açığa çıkış halidir.
‘Ya kadınlar özgür olursa korkusu’ dizilere ‘kadınlar korkunç, acımasız ve entrikacıdır dahası kadının düşmanı kadındır’ şeklinde yansıyor!
Örneğin İstanbullu Gelin’de hem iyi hem de kötü karakterin arkasında mutluluğa tek engel korkunç anneler yer alıyor. Faruk (Özcan Deniz) anlayışlı ve modern bir erkek aslında ama ah işte keşke o korkunç annesi olmasa! Adem (Fırat Tanış) arızalı filan da olsa karısını çok seven bir adam ama o kahrolası fitne fücur annesi yok mu işte her şey onun yüzünden!
Kayıt dışı dizisindeki Melek (Nur Sürer) sözde ülkesinin menfaatleri için mafya, devlet ve şirket memlekette ne kadar birim varsa yönetip yönlendirirken oğlunun sevgilisi ve karısı arasındaki ilişkilerin tüm detaylarına acımasızca ve gönül rahatlığıyla karar veriyor. Ah Melek annenin yönlendirmeleri olmasa Ali Kemal karısını aldatmayı düşünemezdi bile!
Ufak Tefek Cinayetler adlı baş döndürücü dizide ise en iyi kadın karakter bile zerre düşünmeden birilerinin sonunu getirmeye, ipini çekmeye ve bundan zevk almaya hazır dört gözle hazır bekliyor. Diziye bakılacak olursa tüm kadınlardan köşe bucak kaçılmalı ya da kadınsız bir dünya için ne gerekiyorsa bir an önce yapılmalı! Yani kadınlara karşı kesin ve acilen bir şey yapmalı!
Bizim Hikaye’de alıp başını giden sorumsuz, duyarsız, sevgisiz ve bir de üstüne utanmadan bir şeyler isteyen talepkâr anne resmen seyircinin kanını donduruyor. Tabii haliyle alkolik, yalancı, hırsız ve tembel baba alabildiğine sempatik ve temiz kalpli bir içerik kazanmış oluyor. Ah belki de o kahrolası kadının yüzünden alkolik olmuştur adamcağız!
Fazilet Hanım ve Kızları’nda ise Fazilet Hanım’ın aç gözlülüğü ve entrikalarına karşılık veren konağın yani zengin ailenin kızı ve gelini oluyor. Yani yine dizinin sözde elitist kötüleri de varoş kötüleri de tamamen kadınlardan oluşuyor. Anlatının en kötü erkeğinin bile kafası bu kadar fesatlığa basmıyor ve zavallıcıklar hep kadınların iğrenç hesaplarının kurbanları oluyorlar.
Final yapan Ateşböceği dizisinde ise öyle bir Cahide teyze var ki hem gençlerin aşklarına her türlü lekeyi çalıp gölge oluyor hem de vakıf işleri, şirket yönetimi vs ile tüm ilişkilere yön veriyor yani nefes aldırmıyor. Yüzüne gülüp arkadan kuyunu kazıyor, kötülükten ilke olarak asla vazgeçmiyor.
Aslında daha net ve kesin sonuçlardan bahsedebilmek için detaylı bir tarama yapmak ve dizileri tek tek listelemek gerekiyor elbette ancak şöyle göz ucuyla bile bakıldığında bile görülüyor ki dizilerdeki kadınlar gerçeği temsil etmiyorlar.
Yerli dizilerin kadınları kendi seyircisinin bir yerlerden tanıdığı birine bile benzemiyor tamamen yabancısı ve gerçeği değil erkeğin korku dolu bilinçaltının hortlakları olarak yazılıyorlar.
Birincisi bütün kötülüklerin sebebi kadınlar değil, ikincisi kadınlar bu kadar güçlü değil ve üçüncüsü her güçlü ve nüfuslu kadın illa ki kötü değil dördüncüsü kadınlar öldürülüyor, beşincisi kadınlar bastırılıyor, altıncısı kadınlar susturuluyor, yedincisi kadınlar kapatılıyor, sekizincisi kadınlara erkeklerin hayatları yaşatılıyor yani kadınlar yaşatılmıyor, süründürülüyor ve dokuzuncusu kadınlar eğitimsiz bırakılıyor, onuncusu kadınlar sistematik işkenceyi kader gibi yaşıyor ve oturmuş dizi izliyorlar yani kendileri de kendilerinin kötü olduğunu düşünüyorlar çünkü böyle düşündürtülüyorlar.
Ezcümle kendilerini temsil etmeyen kadınları oturmuş izleyen kadınlar erkeğin kendisinden neden korkması gerektiğini ve haklılığını ekran yoluyla içselleştiriyor. Ya kadınlar özgür olursa korkusu böylece sadece erkeği değil kadını da sarıyor, sarsıyor. Yazık oluyor!