26 Temmuz 2017

Taş fırından taş kafaya

Taş fırın erkeği Haluk muhafazakâr sularla yıkanıp revize edilerek ekranlara dönmüş bulunuyor

Taş fırın erkeği Haluk her yeniliğe itiraz edip höyküren, sözde geleneklerine bağlıymış gibi görünürken modern dünyanın tüm nimetlerini sömüren ve milliyetçi söylemleri kullanıp fırsatçılığı hak bilen muhafazakâr sularla yıkanıp revize edilerek ekranlara dönmüş bulunuyor. Eskiden ‘ben’ merkezci Haluk şimdi tüm Türk milleti adına aşağı yukarı Türk Malı kıvamında sazı eline alarak ve kendini ‘biz’ sanarak beton kültürüne yakışır şekilde bir yandan inşaatlar yapıyor diğer yandan bağırıyor. Çok sevgili Meltem’le betonlaşma konusunda çelişmedikleri için ve zaten anlatının kahramanları oldukları için aynen gerçek hayatta olduğu gibi bol bol kazanıyorlar, öğretiyorlar ve haklı çıkıyorlar. Taş fırın erkeği bir inşaatçıya yakışır beton gibi bir dille kalıp kalıp kırıp dökerek konuşurken korkudan herkese hak vermekten başka rol düşmüyor.

Mesela gelecekle ilgili bazı endişeleri olduğu için ileride Portekiz’e yerleşmeyi düşünen arkadaşı Tuna bunu Haluk’a söylemekten bile korkuyor. Kültürün görelilikten besleneceği ve farklı seçimlerin olabileceği dahası belki de başka bir ülke arayışındaki karakterlerin haklı olabilecek şikayet ve anksiyeteleri dile bile gelemiyor çünkü Haluk kendi düşüncesini tek doğru kabul edip diğerlerini küçümseyerek susturuyor. Cici karısı Meltem ise her konuda çatıştığı kocasıyla konu memleketi eleştirme olunca gerisini teferruat gören netlikte ve kahramanca birleşiyor. Böylece kişilerin birbirlerini anlayabilmelerinin önündeki engeller kutsanıyor. Çünkü dizinin ana kahramanları Haluk ve Meltem ülkelerini, kültürlerini ve egemen sistemin felsefesini sözde duygusal ve tatlı bir dille empoze ediyor gibi görünseler de aslında gayet baskıcı ve dayatmacı bir tonda dikte ediyorlar. ‘Ben Merkezci’ Haluktan ‘Biz Merkezci’ Haluk’a kayarak etnosentrik perspektifle artık sadece taş fırın erkeği değil taş kafalı olduğunu da gururla ilan ediyor. Haluk tüm etnosentrikler gibi kolaycı ve faydacı bir açıyla kendi vatanı, milleti, kültürü ve ırkını dünyanın merkezine koyarak yüceltmelere doyamıyor.
Haluk ‘Bu vatanın kıymetini bilelim... Bu ülke kadar güçlüsü var mı? Etrafı bu kadar düşmanlarla çevrili olup aslanlar gibi ayakta duran kaç ülke var?’ dediğinde kimsecikler lafının üstüne laf bulamıyor. Hatta karısı bu konuşmayı çok duygusal buluyor ve Haluk ‘Benin Meltem sevdam da ülke sevdam da bitmez!’ dediğinde ise anlatının kahramanını dayatmacı, baskıcı ya da en azından saçma bulmak yerine inançlı, aşk ve sevgi dolu bir doğrucu olduğu anlaşılıyor. En azından Meltem’in Haluk’u uyanık bir inşaatçı olarak değilk de duygusal bir vatansever olarak gördüğü anlaşılıyor. Etrafındaki düşmanlara karşın aslan gibi duran ve asla yenilmeyen eşsiz bir ülkede yaşandığı da böylece öğreniliyor ve kesinlik kazanıyor.

Haluk’un sistem aklaması ve kutsaması yaptığı bol emir kipli söylemi bunla da bitmiyor. Kendisi adalar manzaralı muhteşem lüks dairesini kentsel dönüşümle edindiğini belirtiyor. Sonra inşaat sektörünün faydalarını ve bu sayede kendiliğinden nasıl zenginleştiğini dahası yollardaki hafriyat kamyonlarına şükretmek gerektiğini resmen öğretiyor. Çünkü inşaatlar sayesinde yeni, modern ve konforlu bir yaşama geçildiğini anlatıyor ve bu noktada sözde küçük bir eleştiri getirerek oturdukları mükemmel sitelerde komşuluğun kalmadığından yakınıyor. Böylece sistem alkışçısı subliminal mesajları göze sokmayıp sanki gerektiği yerde yergide yapıyormuş gibi bir etki yaratılmak isteniyor. Kısacası Haluk ülkenin geldiği noktadan memnun her inşaatçı gibi iyice semirmiş bir vatansever olarak ekranlara reytinglerde birincilikle girmiş bulunuyor.

Bu arada detox ve botox varoluşçusu Meltem, ‘TEOG Annesi Gönül’, duygusal ve hassas olduğu için sıfır noktasında olduğu ilan edilen ‘Zero Tuna’, Çaycı Hüseyin’in annesi Kükrek Kadriye’den köpürtülerek yaratılan kayınvalide karakteri, Vatan Şaşmaz’ın canlandırdığı iğreti eden metroseksüel erkek prototipi Engin vb gibi karakterler genelde temsil ettikleri üst-orta sosyo-ekonomik sınıfın çıkarcılığına farklı şekillerde örnekler sunmaya devam edecek gibi görünüyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bartleby bu sezon Cihangir Atölye Sahnesi’nde ‘durmayı tercih ediyor’

Ah Bartleby, ah insanlık, ahhh dünya! Senin ahın her ‘hayır’ demeye cüret edildiğinde aynı tazelikle duyuluyor ve bu sezon Cihangir Atölye Sahnesi seni tercih ettiği için bu ahhh çok doğru bir yerden yüreklere, akıllara değmeye zarifçe dokunuyor, izi kalıyor

Affetmeden uzlaşmak mümkün müdür ve "Uzun Yol"

"Yüzleşmek suçun gerçekliğini kanıtlamaya mı gerekçelerini anlamaya mı yaklaştırır?", "Yoksa yüzleşmek intikam ve misilleme tuzaklarından uzaklaştırarak dengeyi mi sağlar?", "Yüzleşmek suçluyu aşağılamanın medeniyet maskesiyle saldırısı mıdır?", "Bağışlama, insanın önce kendisini sonra çevresindekilerle ilişkilerini onaran bir erdem midir?" … Ya da "Affetmeden uzlaşmak mümkün müdür?"

"Tarihte Yaşanmamış Olaylar" yaşıyor!

-Oyun büyük cümleler, çarpıcı sloganlar, ağır mesajlar ya da çiğ esprilerle seyirciyi etkilemek yerine transparan ilmeklerle birbirine bağlanarak Ülkü Tamer duygu ve düşünce dünyasına hizmet ediyor

"
"