GalataPerform 2017 yılını adeta bir tiyatro fabrikası gibi sürekli üretmeye devam ederek bitirirken Aralık ayında ‘Tato- Baba’yla seyirci karşısına çıktı. Polonyalı yazar Artur Palyga’nın yazdığı ve Yeşim Özsoy’un yönettiği oyun tüm dünyada ‘babalık’ müessesesinin ne yazık ki ortak diktatoryal bir yapı içerdiğini ortaya koyuyor. Polonya’da çekirdek bir ailenin Türkiye’deki aile yapısıyla benzerliği aile ve baba mitlerini bireyin mutsuzluğunun ilk sebebi olarak doğruluyor.
Elbette ve iyi ki de istisna babalar var ancak yapısı itibariyle babaya hiyerarşik üstünlük kazandıran aile kurumunun, tüm trajedilerin temelini oluşturduğu da acı bir gerçek. Slovaj Zizek’e göre aile mitini görmezden gelip doğrudan toplumsal gerçekliğe bakamayız. Tato kanun kural tanımayan ‘baba’nın aksine kanun ve kuralın illa ki babayı neden tanımakta ve onaylamakta olduğunu küçük bir aile üzerinden örnekliyor. Ne de olsa sistem yeraltı, yerüstü, derin ve sıradan babaların doğruları ve çıkarları temel alınarak inşa edilmiyor mu?
Tato tanıdık içeriğiyle olduğu kadar hızlı temposu, sular gibi akan olay örgüsü ve övmelere doyulmaz oyunculuklarla gerçekten müthiş bir seyir keyfi sunuyor. Sahnenin merkezinde bir tabut yer alıyor ve tabutun bir yazı tahtasına döndüğü incelikli göndermelerle zengin bir anlatım yaratılıyor. Ölüm gerçeğinin bu kadar somutlaştırılarak kaskatı değişmezliği üzerinden kara mizah üretmek oldukça ilginç bir ürperti ve gülümseme yaratıyor. Hem güldürüyor hem de hüzünlendiriyor. Tabutun tahtaları parçalara bölünmüş ve her sahnenin duygu ve düşüncesini özetleyen mesajları bu parçalara yazılmış ve her seferinde farklı bir oyuncu tahtaları seyircilere gösteriyor. Bir ömrü oluşturan evreler bir tabutu oluşturan tahtalara denk düşüyor, denk düşürülüyor elbette.
Uzun ya da kısa ortalama bir ömrün sıradanlığı ve bir yakınını kaybetmenin acısı, kini, gizli sevinci ve ölüm korkusu aile bireyleri üzerindeki güçlü etkisiyle parçalar halinde anlatılıyor. Geçmişe ve ileriye sarılan zaman aracılığıyla nedenler nasıllar yerli yerine oturuyor.
Kara komedide güldüren unsurların çoğu şok ve ansızın gelişen değişimlerden kaynaklanır dolayısıyla kadercilik ironiyle hem kabullenilir hem de sorgulanır. Tato’da aile bireylerinin birbiri üzerindeki kaçınılmaz etkisi ‘kader mi’, ‘seçim mi’ üzerinde çok durulmuyor. Oyun acıyla gülümsetirken buruk bir tatla kaderci mi değil mi ifşa etmiyor ancak bir düzenin detaylı röntgenini çekiyor.
Tabutun başında Anne ve oğlu Franio yakınlarının başsağlığı mesajlarını kabul ederken geçmişlerine bir yolculuk yapıyorlar ve bu yolculuk sırasında geçmişten bugüne uzanan Küf, kenardaki Kova, kesilmek için bekleyen Karpuz gibi karakterlerle soyut ve somut geçişli kılınıyor. ‘Şeylerin’ hayata kattığı ya da azalttığı anlamlar silsilesi de ortada duran tabutla karakterlerin yolculuğunda etkinleşiyor. Cisme bürünen detaylı geçmiş muhteşem oyunculuklarla canlanırken olası ölüm gerçeği herkesi korkutarak stabilize ediliyor. Merkezde ölüm var, eninde sonunda ölüm var, geçmişte ve gelecekte ölüm var ama yine de kırmaya kırılmaya, üzmeye üzülmeye ve en çokta sevmeye sevilmeye olan ihtiyaç hiç azalmıyor. Erdem Kaynarca, Onur Gürçay, Özge Korkmaz, Ceren Demirel, Akant Çetin, Serhat Gücüm ve Barkın Sarp’ın hiç düşmeden gürül gürül akan hızlı temposu Ferdi Çetin dramaturjisiyle aksamadan akarken 105 dakikalık oyun 15 dakika da bitmiş yanılsaması yaratıyor. Ayakta alkışlanıyor.