Değerli sanatçı Nedim Saban 30 yıllık tiyatrosu Tiyatrokare ile halkı hiç hayal kırıklığına uğratmayarak geniş kitleleri tiyatroyla buluşturan ve her daim geleneksel kodlarla yenilikçi bir bakış açısı geliştiren bir isim. Bugünlerde biraz kırgın, öfkeli ve şaşkın çünkü Kadıköy Belediyesi Yaz Oyunları’na başvuruda bulunduktan sonra yaşadıkları hakkında bazı iddialarda bulunuyor. Sanatçının iddialarına istinaden görüştüğüm Kadıköy Belediyesi Kültür Ve Sosyal İşler Müdürü Alişan Çapan iddialara cevaben ekteki metinleri göndererek konunun mahkemelik olduğunu dolayısıyla konuşmak istemediğini belirterek yanıt verdi. Aslında iddiaların tamamen asılsız olduğunu metinler aracılığıyla belirtmiş oldu ve telefon görüşmesine istinaden kendisinin de üzgün ve bıkkın olduğunu söylenebilir.
Nedim Saban ise iddialarında ısrarlı ve hiç vazgeçecek gibi görünmüyor. Nedim Saban ile söyleşimizi ve Alişan Çapan’ın belediye adına halka da yaptığı açıklama duyurusunu okurlarımıza sunuyor ve sanat mecralarının herkes için zor hatta neredeyse imkânsız olduğu zamanlarda eşitlikçi ve adil dolu günler diliyorum.
- Oyunun iptali her koşulda çok üzücü elbette ama iddia ettiğiniz şekildeyse bunu öğrenme yolunuz da ayrıca çok kırıcı olmuş. Neden Belediye yetkilileri sizle ya da Tiyatrokare’den bir sorumluyla iletişime geçmedi?
Çok net ifade edebilirim: Biz sosyal mesafe kurallarıyla izin verilen sayıda bilet sattık, bunu da hukuksal olarak kendilerine kanıtlayabileceğimizi bildirdik. Ancak oyun günü belediye yetkilileri o kadar tuhaf davranış içindeydiler ki, daha ortada hiçbir sorun yokken, asık suratlarından bir komplo ile karşı karşıya olduğumu anladım. Müdüre hanım çoğu tiyatroya hoş geldiniz bile demiyormuş, ama ben o gün, bizimle şahsi bir problem yaşama bahanesi uydurulduğunu fark ettim. Mecburen ortamı hafifletmek için iki üç tane espri bile yapmak zorunda kaldım. Tabii ki başımıza böyle bir çorap örüleceğini bilemezdim, herhalde espriler soğuk geldi.
- Husumet nedir?
Konu mahkemeye yansıdığı için çok anlatmayayım, ama bu kişisel husumetin üç nedeni var. Birincisini Cumhuriyet Halk Partisi yetkililerine anlattım ve gerekirse Kadıköylü tiyatroseverlere de kapı kapı dolaşarak anlatacağım. Eleştiriye tahammül edemeyen bir başkanla karşı karşıyayız. Ben, bu boş seçim vaatleri, başkan toplantılarına gitmiyorum, seçim öncesinde bir arkadaşımın ısrarıyla Şerdil Bey’in sanatçılar toplantısına katıldım. O kadar hazırlıksızdım ki, elimde poşetler filan vardı. Yani iki kilo domates, biraz patatesi vestiyere bırakıp toplantıya gittim. Başkan gayet sıcaktı. Sorunları dinledi, salonların keyfi kullanımıyla ilgili şikâyetlerimizi dinledi, bazı çözüm önerileri istedi, seçildikten sonra da sanırım işi çok yoğun olduğu ve daha mühim meseleleri olduğu için konuştuklarımız havada kaldı.
Ben de o gün satın aldığım taze meyvelerin ve etlerin kokteylde beklerken çürümesinin öfkesiyle, e ne oldu hani bazı düzeltmeler yapacaktın diye bir serzeniş yazısı yazdım. Sonra anladım ki Emre Kınay, seçimde biz sanatçıların desteğini almasın diye siyasi bir manevra yapmış. Videosu çok sempatik, ama son seyrettiği oyun sorulduğunda 10 yıl öncesinden örnek veriyor..)))
Bu arada CKM’nin müdürü olan hanımefendi kültür müdürü olmak istiyordu. Zaten bizim meselemiz olmadığı için, desteklemedik. O zaman da size salon vermem ha diye bir mobbing başladı. Mesela Süper İyi Günler adlı sosyal sorumluluk projemizin gişesini açmadı ve geliri otizmli çocuklar için düzenlenen gecede büyük zarar etmemizi hedefledi. Ancak çok önemli bir şirket salonu full kapasite doldurunca, Tiyatrokare’ye zarar veremediği için daha da çok kin biledi. Bu sadece Tiyatrokare’ye değil pek çok tiyatroya yapılıyor. O yıl salon alanlar mecburen susuyor, ben salon alsam da mesleğin geleceği adına bazı düşüncelerimi aktarıyorum. Sonuçta bu aile içi bir öz eleştiri değil midir? Mesela bu yıl bütün başvurularımızı red etmişler. Gerekçe de yoğunlukmuş! Bu arada bu salonlar bizim için özel anlam taşıyor çünkü seyirci profilimizin büyük bölümü oralarda oturuyor. Yaş almış kitleler yürüme mesafesi olmasını yeğliyorlar. Her seyirci çok değerli tabi, ama buranın ayrı bir önemi var!
İkinci ve üçüncü sebep?
İkinci sebep ne yazık ki bir nefret söylemi ve ön yargı barındırıyor, onu seçimden sonra söyleyeceğim partiye zarar vermemek için. Üçüncüsünde de arada çok sevdiğim, saygı duyduğum biri var, bende kalsın lütfen. Kızdığımız, karşı tarafta eleştirdiğimiz şeyi neden kendi mahallemizde uygulayacak kadar iki yüzlüyüz?
Pandemide zaten aylarca kapalı kaldınız. Kavuşma heyecanıyla, bilerek ya da bilmeyerek kuralları ihlal etmiş olabilir misiniz?
Oyun günü bir karışıklık olduğu doğrudur, seyirci bir yıldır izlememiş, çok özlemiş, arka sıralar öne akın etti, Biletix zaten kurumsal bir firma, tabi ki bir dolu bir boş satmış, ama çiftler yan yana oturmuş. Diğer satış kanallarımız da belli, bilet sayısı belli. Orada 20 tane zabıta var, bir gün önce bir faaliyette gözümün önünde oldu, neredeyse şiddet kullanıyorlardı seyirci üzerinde. Ama bizim kaosu öylece seyrettiler, çünkü olayın büyümesini istediler, görev ihmali yaptılar, bize inattan, belediyenin asal görevi olan halk sağlığını korumayı ihmal ettiler. Fazla bilet satışı olmadığını biliyorlar çünkü zaten kapıda HES kontrolü onlarda. Ancak böyle bir durum olsa bile, oyun öncesi kapasite doldu diyebilirlerdi. Kapasite filan dolmadı çünkü sadece yerleştirme konusunda sıkıntı oldu.
Oyun 25 dakika geç başladı, iki kere kostümümü çıkarttım, herkesin yerine oturmasını rica ettim. Benim işim değil herhalde. Ne bir tutanak tuttular, ne bir ihtar, ne bir uyarı! Ben, sözleşme adresimiz belliyken 15 yıl önce taşındığımız adrese fesih yazısı yollamalarını da kötü niyetli buluyorum. Taşındığımız mahallenin esnafı ile iyi arkadaş olduğum elektrikçi abi telefon etti de, iki gün sonraki oyunun sözleşmesini iptal ettiklerinin haberini aldım. Aşağı yukarı 850 kişi gelmiş yazıyor. Devlet dilinde aşağı yukarı diye bir varsayım olabilir mi? Ya 849 ya 851’dir. Tamamen uydurma. Tiyatrokare’de 1500 kişiye oynadığımız ve sokakta 1000 kişi biriken oyunlarımız da oldu, ama pandemide böyle bir risk alacak kadar aptal mıyız? Kaldı ki 850 kişi geldiyse kasada para olurdu. Oradaki oyun iki yıldır kapalı kalan kurumumuzun biriken borcunun çok azını ödedi.
Daha sonra Nevra (Serezli) Hanım'a duydukları saygı nedeniyle oyunun oynamasına izin vererek kurumunuzdaki birbirinden değerli usta ve emektarların hiç sayıldığı doğru mu gerçekten?
Saygı filan yok Şenay Hanım. Ağaçlar Ayakta Ölür’ü pandemiden önce bir yıl hiç bir salona sokmadılar. Yasal olarak sıkışınca saygıdan oynattık muhabbetine sığındılar. Tiyatrokare’de 50 emekçiyiz, 30 yılda 700 kişiye iş olanağı sağlamışız. Nevra Ustanın uçak fobisi var, her oyuna büyük bir fedakarlıkla geliyor ve onu pamuklara sarmak istiyoruz hep. Ancak o yazıda Tiyatrokare’yi hiçe saymaları da tuhaf. 30 yıldır Macide Tanır’lar, Erol Keskin’ler, Melek Baykal’lar, Müşfik Kenter’ler, Toron Karacaoğlu’lar, Suna Keskin’ler, Çiğdem Selışık’larla çalışmışız, onlarca genç meslektaşımıza ilk sahne fırsatı tanımışız. Kamyoncusundan ışıkçısına, tasarımcısından realizatörüne işi imkanı yaratmışız. Buna saygıları yok mu? Anadolu’nun en ücra köşesine 16 saat yol gidip, 6 saat matine suare oynadık biz bu tiyatroda. Buna saygıları yok mu? Nevra ablanın uçak fobisi var, on saat yol gelmiş, ama pandemide ailelerinin yanına taşınan arkadaşlarımız da var oyunda, onlar da büyük emek veriyor. Nuri Ustamız oyunla ödül aldığı gece böyle bir yazı okudu. Çok çok üzüldüm, utandım. Halktan aldılar cevaplarını. Aslında istedikleri ticaret yaptığımız algısını yaratmaktı, ancak sanatseverler çok ağır hesap sordu.
Nevra Hanım’ın hatırına verilen izinden sonra üçüncü oyunuz da genel istek üzerine Ağaçlar Ayakta Ölür’dü. Ne oldu, neden?
Sıkıyönetimde bile böyle bir baskı yaşamadık. Bir de bunu sosyal demokrat bir belediye yapıyor, düşünün. Bilet satış kanallarımıza yazılar yazmışlar, böyle bir yasal dayanak yok, ancak mahkemeden durdurma kararı alabilirler, mahkeme de vermemiş galiba, öyle duyduk. Onlar da kin güderek sosyal medyadan oyunu durduklarını açıkladılar. Biliyorsunuz en ağır darbe dönemlerinde bile mahkeme kararıyla oyunlar oynatılmıştır. Oranın valisi yasaklar, yürütmeyi durdurma alırsın, yine oynarsın. Ben kapıyı açtıracak yasal önlemleri almıştım, emniyet müdürlüğü ile konuşmuştum zaten, o kapı gerekirse polis tarafından açtırılacak, o oyun oynanacaktı. Olaylar büyümesin istedik, Kadıköy Halk Eğitim Merkezi ve Kadıköy Kaymakamı daha fazla üzülmememiz için hemen alternatif bir tarih açtı bize. Ancak biliyorsunuz, bir salona satılan bileti başka bir salona değiştirmiyor insanlar. Bu nedenle ağır bir gelir kaybı oldu. Başkan ve yetkililer hakkında da üzülerek suç duyurularında bulunacağız. Bir kamu görevlisi, bir kültür kurumuna böyle bir ceza veremez, o salonları halkın vergileriyle yaşatıyorlar, kendi çiftlikleri değil. Yüzlerce telefon aldım, destek verenleri tek tek arayıp, salon vermeme konusunda mobbing yapmışlar. Zaten sanatın/ sanatçının bu kadar derdi varken, bir tiyatroyu yok etmek, mevcut düzene hizmet etmek dışında nedir? Anlam veremiyorum. Gerekirse bana idam cezası da çıksın, (şaka tabi, ama ötenazi yaptırabilirim isterlerse) ama tiyatromda ekmek kazanan 50 kişinin önü kapanmasın.
Bu durum mahkemeye doğru ilerliyor galiba ve siz söylemlerinizi doğrulayacak belgelere sahip misiniz?
Olduğumuzu düşünüyoruz, son kararı tabi ki hâkimler verecek. İşin ilginç yanı, son çektiğimiz ihtarda da somut kanıtlar var ama kanun tanımaz bir anlayış var! Ben ayrıca dünyadaki birçok sosyal demokratik belediyeye, gazete ve sivil toplum kurumuna İngilizce, Fransızca yazılar da yollayarak, bu utancın tarihe geçmesi için girişimlerde bulunuyorum.
Oralara kadar gitmeye ne lüzum var?
Pandemi döneminde hangi ülke sanatçıları için ne yaptı, bu araştırılıyor ya, ben öldüğüm zaman Kadıköy de bunu yaptı, bilinsin isterim. Bu arada ne yazık ki bizim medya mahallemizde de kapalı bir otosansür var. Bu konuları sizinle olduğu gibi aramızda konuşsak, kızan kızsa, tekzip eden etse! İsterse çağırsın beni başkan, Kadıköy televizyonunda tartışalım bu meseleyi. Bu teklifi bir yerden hatırlıyor musunuz? Yandaş dediğimiz medya için de böyle çağrılar yapılmıyor mu muhalefet tarafından? Bakın neredeyse aynı hale düştük. E o zaman demokratlığımız nerede kalıyor? Galiba Avusturalya’da bir aborjin demokrat buldum, kışın oraya taşınabilirim. Sonuç çıksa da çıkmasa da bu olay tarihe geçecektir. Padişahın Gedikpaşa tiyatrosunu bir gecede yok etmesi kadar ciddi bir olaydır, post modern dünyada henüz tam idrak edilemedi.
İddianıza göre diyaloğa kapalı tutumlarıyla verilmek istenen mesaj nedir? Yoksa bu sizin tiyatronuza özgü bir yaptırım mı?
Yukarıda saydığım nedenler. Bir de bilirsiniz ben mesleğim için konuşurum. Bugün Tiyatrokare kaybeder ama sektör kazanır. Bu adam susarsa, biraz daha zayıflar hepten susar düşüncesi var. Bir de sanıyorlar ki, beni meslektaşlarıma günah keçisi olarak gösterecekler ve konu kapanıp gidecek. Oysa çok iyi biliyorlar ki ben bana en ters gelen meslektaşımı bile savunurum meslek adına. Kavgasını sonra ederiz, sanat ayakta dursun yeter. Mesela bir tiyatro afiş getiriyormuş, sizde tanınan oyuncu yok, salon dolmaz diyorlarmış, salondan kovuyorlarmış. Bu nasıl bir popülizm? Ne çirkin bir yakıştırma! Bu arada organizatörler var, oradan ucuz salon alıyor, tiyatroya fiks para veriyor, kim bilir geliri kiminle paylaşıyor ama haksız kazanç elde ediyor, bunu da açıkça söylüyorum.
Benzeri başka mağduriyetler yaşayan grup ya da kişiler oldu mu? Behzat Uygur, Bahtiyar Engin ve Ali Poyrazoğlu’da geçen yıl aynı nedenlerle mi festivalden çekildiler?
Onların gerekçesi bazı köklü tiyatroların festivale kabul edilmemesiydi. Çekildikleri zaman Cumhuriyet’e bir destek yazısı yazmıştım. Hatta o dönem Nilgün Belgün ile bir politik çekişmemiz vardı, kendisini biraz üzmüştüm ama ilk önce ben desteklemiştim. Oradaki sebep başkaydı: Festivalin seçim kriterleri belli değildi ve bir tiyatro, kooperatifin iç yazışmasını sızdırarak bir bilgi kirliliği yaratmış, bu festivalin kooperatife peşkeş çekilmesinden korkulur olmuştu, komplo teorileri üretildi ama aslında bence böyle bir durum da yoktu, bu sadece ortalığı karıştırmak isteyen bir grubun bir yazışmayı sızdırmasından ibaretti. Kadıköy Belediyesi sosyal medya aracılığıyla tiyatronuzun sözleşmeye aykırı hareket ettiğini belirtiyor.
Bu aykırılıklar nelerdir, ne oldu?
Şimdi bu uzun söyleşiyi unutalım ve bir an için bütün kuralları ihlal ettiğimizi varsayalım. Başka uyarı yolu yok mudur? İki yıldır kapalı bir kuruma böyle bir ortaçağ cezası mı verilir? Ya zincire vursalardı? Gerçi biz Ahududu ekibi her koşulda aramızda çok eğleniyoruz da Prometheus rolünü bana oynatırlarsa boku yerdim.
Sizce Kadıköy Belediyesi geçmiş yıllarda olduğu üzere oyunları ücretsiz halka ulaştıramaz mı?
Sonuçta ne oldu? Bu yıl festival yok, Fikirtepe’den, Gülsuyu’ndan gelip uzun kuyruklar oluşturan halk kitlesi yok. Bir halkçı belediyeye yakışır mı? En düşük biletin 100 lira olduğu elitist bir yere çekildi yirmi yıllık festival. Tiyatrolar daha fazla para kazandıkları için sustular. Eleştirmiyorum çünkü iki yıldır yaşam hakkımız elimizden alındı. Tiyatrokare, bir yıl sonra İstanbul’da sadece tek oyun oynuyor düşünün. Tiyatrocuların bıdı bıdısından çok sıkılmış bir başkan var. İyi de Kadıköy’e aday olurken, orada onlarca tiyatro olduğunu bilmiyor musun? Geziden sonra tek sığınak! Kaldı ki zaten hepimizin kırılgan olduğu bir dönem. Tabii ki tiyatro, Kadıköy’ün asal konularından biri olacak. Broadway muhtarıysan tiyatrolarla, Pigalle muhtarıysan night clublarla uğraşırsın.
Belediye oyun seçkisini neye göre belirliyor? Kriterler nelerdir?
Kriterler yok. Yoğun talep üzerine başvurunuz olumsuz sonuçlanmıştır diyor. Jürin kim, kaç talep var, kaç tiyatro seçtin, neye göre seçtin? Kaldı ki Türkiye’nin en ağır kiralarını alıyorsun ve o salon senin filan değil. Devlete para kaybettiriyorsun, kamuya zarar veriyorsun.
İki yıldır perdeler kapalı, pek çok tiyatro dayanamadı kapandı ve birçoğu soluksuz kalmak üzere direniyor. Siz nasıl direniyorsunuz ve hangi kurumlar nasıl destek sağlayabilirler?
Kültür Bakanlığı bu yıl özel tiyatrolarla masaya oturdu, uzun yıllardan beri ilk kez sorunlarımızı dinledi. İki pandemi yardımı yaptı, burada her başvuran yardımdan yararlandı. Kimse ötekileştirilmedi. Öte yandan büyük turne destekleri sağlandı. En önemlisi Devlet Tiyatrosu salonları ücretsiz ya da çok sembolik ücretlerle halka açıldı. Tiyatroların bir meslek grubu olarak tanımlanması için uğraşıyoruz, vergi muafiyeti, SGK kolaylığı gibi konular var önümüzde. Derdimiz çok, uğraşacak zaman ve enerji yok. Bir an önce işimizi yapmak, dünya repertuarını takip etmek, meslek birlikleriyle görüşmek, iyi oyunlar oynamak istiyoruz. Tiyatroya yardım sağlama jargonu da yanlış. Biz topluma yardım sağlıyoruz. Moral yükseltiyoruz, dili koruyoruz, empati duygusunu arttırıyoruz, toplumdaki zıtlaşmayı önlüyoruz. Cenazelerimize çiçek göndereceklerine, bizi yaşarken kurutmasınlar. Bu eleştirim iktidar için de geçerli. Parti gözetmeden yerel yönetimlerin pandemide çok yetersiz kaldıklarını, hatta kapasite düştüğü halde salon kiralarını arttırdıklarına tanık oluyorum. Zararı halk çekiyor. Biletler 300 lira olmuş bazı tiyatrolarda, ya da oyun kaliteleri mecburen düşecek.
- Maddi manevi üzücü sonuçları olan bir tecrübe olmuş. Nasıl telafi edeceksiniz, ne yapmayı planlıyorsunuz?
En büyük zarar bana oldu vallahi, tezimden geri kaldım. 4 Ekim’de Hocama ne diyeceğim? Evde elektrikler kesildi derdik eskiden. 1973 yılında Ulvi Uraz, Metin Serezli, Nejat Uygur, Gazanfer Özcan, Yıldız Kenter’i bir araya getiriyor Milliyet Sanat Dergisi. Ne konuştularsa aşağı yukarı aynı sorunları konuşuyoruz, üstelik 80 sonrasında dayanışma da kayboldu, herkes bireysel hareket ediyor. Birbirimizi aşağı çekerek değil, tam tersine yeni alanlar yaratarak var olabiliriz. Mesleki tartışma, polemik, fikir alışverişi, kurultay yapmalıyız, 2050’lerin tiyatrosu nasıl olacak, genç arkadaşlarımızın nasıl bir ön görüsü var, bunu öğrenmeliyiz. Uğraştığımız şeye bakın. Şerdil Dara Odabaşı’dan önce heykellere tüküren biri vardı, esamesi okunuyor mu? Ama heykel yapanların sayısı düşmedi. Bunları da aşarız. Ben sokak tiyatrosu geleneğinden geldiğim için kapının önünde de tiyatro yaparım.