01 Şubat 2017

Hakkâri’de Bir Mevsim, sahnede yeniden yazılıyor

Sarı Sandalye ekibi yine incelikli, derin ve profesyonel bir oyunla tiyatroya ve seyirciye hizmette sınır tanımıyorlar

Sarı Sandalye’nin üçüncü adaptasyonu ve üçte üç! Edebiyattan tiyatroya metnin özüne ihanet etmeden, satır satır okuyarak bunaltmadan ve eserin ruhunu sahne de yaşatmak için ruhsuzlaşmadan nasıl adaptasyon yapılır sorularının cevapları Hakkâri’de Bir Mevsim’de veriliyor. Aslında gayet müsait olan romandan faydalanıp bugünün belki de çok daha dertli Güneydoğu meselesine bir iki küçük vurgu, saptama ya da imayla nasıl da ara alkışlar kapabilirlerdi ama yapmıyorlar! Ya da dil meselesiyle fazladan bir gözyaşı ya da kahkaha çıkarmaları bu ustalıkla şahane bile olurdu ama iyi ki yeltenmiyorlar bile. Örneğin birebir kitaba sadık kalınarak geçen diyaloglar sahnede de aynı tonda yarım ve yanlış kelimelerle ifade ediliyor: ‘Hasta çoğ, hastala ölüyo, bebeler hasta toktor yok ilaç öretme’… Metni köpürtmeden, taşırmadan, aşındırmadan, şaşırtmadan ve en önemlisi sömürmeden canlandırıyorlar. Gerçekten tertemiz, zarif, dokunaklı ve kararında!

Dekorun sadeliği ve projektör gibi kullanılan güçlü ışık,  oyuncunun hareketini büyüterek sözün ve devinimin ritminden şiir yazıyor adeta. Kuş kondurmaya çalışılarak kirletilen pek çok metin ve etkileyici olsun diye yerleştirilen renkli ve ayrıksı objelerle dolu oyunlardan sonra sadelikle güçlenen performans çok iyi geliyor gerçekten. Maliyetten kaçmak için bomboş sahne de içeriği desteklemeyen veya oyuncuya tutunacak öğe yaratmayan oyunlar gibi zayıf bir dekor da söz konusu değil. Tavandan inen halatlar gerektiğinde ağ gibi kullanılabilen yerleştirme düzeneği ve dağılımı ile metni sahnede yeniden yazmak için muhteşem bir altyapı oluşturuyor. Dekor aynı renk kostümlerle birleşince metnin dokusunu, kokusunu yani ruhunu tamamlıyor adeta! Öne çıkan bir öğe yerine birbirinin içinde eriyen ve  birbirini tamamlayan bir bütünlükle Hakkâri’de Bir Mevsim gerçekten bir daha yazılıyor. Öyle ki artık başka türlüsü düşünülemez gibi geliyor!

Bu minvalde 7 kişilik oyuncu ekibi sahnede birbirinin korosu, solisti, gölgesi, iç sesi, çevresi, eli ayağı kısacası resmen organları oluyor ve bütünü oluşturup parçalayarak alt metinleri dolduruyorlar. Bir cümleyi dolu dolu hissettirebilmek ve konuyu yeterince işlemek için yer yer bir dans ekibi tadında ilerleyen performanslar için ‘metafor olarak oyunculuk’ kullanmışlar dense anlaşılır mı ya da uygun düşer mi acaba? Çünkü oyuncular rolün duygusunu, düşüncesini ve atmosferi canlandırmakla kalmıyor kendileri dışında metnin gönderme yaptığı anlamlar silsilesini de hareket, jest ve mimikleriyle imgeleyerek var ediyorlar.

Metafor olarak oyunculuk mümkün müdür? Mümkünse neden tercih edilmelidir ve metaforik olanı somut kılmak estetiği zedeler mi gibi sorularda aslında oyun içinde hep olumlu cevap buluyor. Bilindiği üzere Ferit Edgü’nün aynı adlı romanından uyarlanan oyun, merkezde nerde, nasıl Hakkâri’ye geldiğini bile hatırlayamayan bir öğretmenin başta dil olmak üzere doğa ve kültür çıkmazı içindeki yalnızlaşma ve yabancılaşmasını anlatır. Öğretmenin içinde olduğu dünya ve dışında kaldığı köy 7 kişilik oyuncu kadrosuyla bazen tek kişi oluyor bazen de tüm coğrafyanın öğretmendeki tezahürünün nesne ve objelerine dönüşüyor. Süryani kitapçı, devlet erkanı, köy ahalisi, sınıftaki öğrencileri, tüm evreni çevreleyen dağlar, eşyasız odalar ve karla kaplı bir sonsuzluk oyuncunun metafora dönüşüyle somutlaşıyor. Yani sahnede somut olan oyuncu sahnede olmayan her şeye ve hiçbir şeye eklemlenip dağılıyor, var olup hiçliğe dönüşerek defalarca kere tekrar doğuyor. Çünkü öğretmen karakteri hariç net bir rol dağılımı yerine metni canlandıran edebi araçlara dönüşen 6 oyuncu var. Sahnedeki 6 oyuncu öğretmenin düştüğü yalnızlık sonunda yabancılaşma, hiçleşme ve varoluş mücadelesini dönüştükleri metaforlarla, ışık, kostüm, dekor, müzik gibi tüm öğelerin içinde eriyerek anlatıyorlar. Müthiş oyunculuk virtüözlükleri ve/ya üstün performanslardan çok senkronize hareket dağılımı, ahenkli aksiyon temposu ve bütünlüklü bir resim oluşturarak kotarıyorlar ve böylece imkansızı basit, gerçek ve tüm hücrelerinizde hissedilir kılıyorlar. Oyuncular sanki oyunculuk yapmıyorlar da Ferit Edgü romanının tadı, soluğu, rengi ve ikliminin siluetlerine eşlik eden sayfalara dönüşüyorlar.

Belki de estetiğinin gücü ve derinliği bu teknikten kaynaklanıyor olabilir. Dolayısıyla Sarı Sandalye ekibi yine incelikli, derin ve profesyonel bir oyunla tiyatroya ve seyirciye hizmette sınır tanımıyorlar.

Yazarın Diğer Yazıları

Bartleby bu sezon Cihangir Atölye Sahnesi’nde ‘durmayı tercih ediyor’

Ah Bartleby, ah insanlık, ahhh dünya! Senin ahın her ‘hayır’ demeye cüret edildiğinde aynı tazelikle duyuluyor ve bu sezon Cihangir Atölye Sahnesi seni tercih ettiği için bu ahhh çok doğru bir yerden yüreklere, akıllara değmeye zarifçe dokunuyor, izi kalıyor

Affetmeden uzlaşmak mümkün müdür ve "Uzun Yol"

"Yüzleşmek suçun gerçekliğini kanıtlamaya mı gerekçelerini anlamaya mı yaklaştırır?", "Yoksa yüzleşmek intikam ve misilleme tuzaklarından uzaklaştırarak dengeyi mi sağlar?", "Yüzleşmek suçluyu aşağılamanın medeniyet maskesiyle saldırısı mıdır?", "Bağışlama, insanın önce kendisini sonra çevresindekilerle ilişkilerini onaran bir erdem midir?" … Ya da "Affetmeden uzlaşmak mümkün müdür?"

"Tarihte Yaşanmamış Olaylar" yaşıyor!

-Oyun büyük cümleler, çarpıcı sloganlar, ağır mesajlar ya da çiğ esprilerle seyirciyi etkilemek yerine transparan ilmeklerle birbirine bağlanarak Ülkü Tamer duygu ve düşünce dünyasına hizmet ediyor

"
"