Popüler kültürün kışkırtıcı çekiciliğini karikatürize eden Güneş’in Kızları kadınların metalaşmış figürler olarak yer aldıkları ve kültürel kodları muhteşem taşıyan nefis bir eğlencelik. Metin cinsiyet rollerinden ve değerlerinden ziyade kadının cinsel tarafı ve bu boyutun nasıl kullanıldığının vurgulandığı, yazın en önemli ve başarılı dizilerinden biri oldu. Güneş’in kızlarının tüketim merakı, bastıramadıkları cinsel arzularının peşinde ihtişamlı villa/konak/malikane erkeklerinin etrafında hizmete hazır pervane oluşları toplumsal belleğin yansıması olarak görülebilir. Bu arada tüm erkin sahibi Haluk için savaşan sadece orta sınıf mensubu Güneş ve kızları değil. Maalesef varsıllığın sahibi, en azından ortağı olması gereken ablası, eski karısı ve kardeşinin karısı da Haluk’un ağzının içine bakan güçsüz kadınlar olduğu için ekstra erkek bir dizi. Dolayısıyla gerçekten başarılı! Ekonomik ve sosyal eşitsizlik dizide mükemmelen işliyor. Güneş hariç hiçbir kadının çalışmak ve statü sahibi olmak isteği bile duymaması, hatta Güneş’in çalışma isteğine romantik bir hobi gözüyle bakılması yine egemen mantığın dizideki örneklerinden biridir sadece. Sık sık gündeme gelen kredi kartı ve alışveriş konusu ise çok manidar diğer örneklerdir. Güneş’in biraz itiraz etse de kredi kartını alıp kızlarıyla çıktığı çılgın alışveriş turu ise kadını üretimden uzak tutup tüketim kültürüne hapsedilmesini adeta birebir resmediyor.
Güneş’in çocuklarının üçünün de ‘kız’ olması elbette özellikle toplumsal cinsiyetin huzurunu kaçırmamak ve ortak bilinçaltını tatmin etmek için özenle yazılmıştır. Haluk ve ahalisinin tüm çocuklarının ‘erkek’ olması ise toplumsal cinsiyetin erkek olduğu toplumumuzda çeşitli okumalara bir daha davetiye çıkarıyor. Kısacası Güneş’in evini barkını bırakıp üç genç kızını alarak zengin adam Haluk’a taşınması güçlü ortak bilinçaltı mesajlar taşıyan bir aksiyondur. Normalde üç çocuklu Güneş yerine tek çocuklu Haluk, sevdiği kadının evine taşınsa olmaz mıydı? Ama ne yazık ki koştura koştura taşınan ve evde Haluk hariç kimse tarafından istenmeyen Güneş ve kızları olmuştur. Üstelik dik bakışlı, inatçı, ukala, saldırgan ve dediğim dedik sert erkeklere biat etmek üzere zenginliğe teslim olmuşlardır. Eğer malikanede kalıcı olmak istiyorlarsa hiçbir şey istemeden, itiraz etmeden, hakaret ve aşağılamalara hoşgörü ve sonsuz affedicilikle karşılık vermeleri beklenmesi de cabasıdır.
Zira Güneş’in kız değil oğulları olsaydı ve taşındığı erkek egemen sistemde Haluk’un oğlu değil kızı olsaydı ve gençler arasında şimdi vuku bulan aşklar kabul edilemezdi çünkü Haluk’un yani erkeğin iktidarına gölge düşerdi. Olmazdı, olamazdı, Haluk’un namusu kaçardı! Kaldı ki Güneş’in üç oğlu olsaydı erkek çocuklar annelerinin yeni bir erkekle aşklarına göz yumamayacak, gururlarına yediremeyecek ve kesinlikle içlerinden en az bir tanesi Haluk’u dövmeye kalkacaktı. Toplumsal cinsiyet rollerine göre kız çocuklara aşılanan aşka tapınma, erkek iktidara itaat ve güce teslimiyet Güneş’in kızları içinde elbette geçerli olmuştur yani. Kız çocuk için öngörülen hoş görülü yaklaşım erkek çocuk için namussuzluk olarak değerlendirilir ne yazık ki! Dolayısıyla Güneş’in çocukları erkek olsaydı köşke kolaycacık gelmezler ve gelseler de Haluk’un kızına aşık olma hakkına asla sahip olamazlardı.
Haluk, oğlu, erkek kardeşi ve yeğeni cinsiyetleri gereği kavgacı, şiddet eğilimli, saldırgan, tehlikeli ve sırlarla dolu olabilir ve yine beraberinde ‘iyi’ kahraman olabilirler. Güneş ve kızlarının pasif, sessiz, edilgen, bağımlı, şefkatli, affedici ve ihtiyaç sahibi duruşları ve köşke hep beraber taşınıp, hemen hepsinin iktidarı temsil edenlerden birine aşık olması kadını değersizleştiren örtük mesajlarla doludur. En nihayetinde hiyerarşik sıralamada kadını arkada tutan ve bireyselliğini hiçleştiren anla/ma/yış dizinin her hücresine nüfus etmiştir.