28 Aralık 2019

Disiplinler ötesi yangın: Yüzyılın Evi

Özsoy bugünün İstanbul'unda elinde adresle anneannesinin yaşadığı konağı arıyor ve hikâyesini nesneler üzerinden anlatıyor. Her türlü yıkıma karşı geliştirilen toplumsal sessizlik perdeler, halılar, Çin porseleni, oyuncak buldozer gibi nesneler ve objeler üzerinden dilleniyor

Yüzyılın Evi disiplinler arası metin nasıl yazılır, disiplinler ötesine nasıl geçilir ve sahnelenir sorusuna örnek olarak tiyatromuzda çıtayı yükselten Galataperform yapımı özel bir oyun. Konusu, Yeşim Özsoy'un soy ağacı üzerinden yakın Türkiye tarihine ulaşıyor. Sanatçının anneannesi sesli tarih olarak kullanılırken Yeşim Özsoy'un öznelliği her gerçeğin aslında kurgu olduğunu anımsatıyor bir yandan. Belgeli, ispatlı, dokunaklı bir performansla şehrin değişiminin yaşattığı ahlaki tahribat yumuşacık ancak üzücü realitesi azaltılmadan veriliyor. Yıkılan bir ev imgesinden daha güçlü göndermesi olan bir konu yakalamak zordur elbette ve bu konu titiz ve mükemmel formlar birlikteliğiyle derinlikli ve biricik bir oyuna dönüşüyor.

Özsoy bugünün İstanbul'unda elinde adresle anneannesinin yaşadığı konağı arıyor ve hikâyesini nesneler üzerinden anlatıyor. Her türlü yıkıma karşı geliştirilen toplumsal sessizlik perdeler, halılar, Çin porseleni, oyuncak buldozer gibi nesneler ve objeler üzerinden dilleniyor. Sahipsiz kalan, yıkılan, unutulan, değersizleştirilen eşyaların konuşturulması aracılığıyla kaçırılan, kovulan Türkiyeli azınlıklar ve kaybedilen toplumsal hafıza ses kazanıyor. Yüzyılın Evi edebi bir metin olarak salt nesneleri konuşturduğu için değil kaybedenin insandan öte 'şeylere' verdiği acıyı haykırdığından ve meselesini disiplinler ötesi bir dille anlattığından farklılaşıyor. Örneğin 'yangın'ın kendini yakması ve ateşinden acıması oyunculuk, ışık, ses, video ve müziğin senkronize birleşimiyle soyutu somutlaştırıyor ve geçmişi ana taşıyor. 'Ateş yaktığından acıyor da insanoğlu kendi yok oluş ateşinde cayır cayır yanarken ses çıkaramıyor' mesajını verilemeyen sesi de somutlaştırarak realize ediyor! Sonuçta söylemini eyleme çeviremeyen bir toplumun eşyaları farklı disiplinlerde konuşuyor ve muazzam bir bütünlük oluşuyor.

Bu güçlü söylemi, disiplinler arası yerine disiplinler ötesi yöntemle sınamak oyunu biricik kılıyor. Disiplinler ötesi yaklaşım, birkaç disiplini aşıp ya da enlemesine kesip, herhangi bir tekil disiplinin ötesine geçen meselelerle ilgilenilmesidir.[1] Disiplinler ötesi yaklaşımla görselin, sesin, performansın sınırları aşılarak kendi alanlarının ötesinde Yüzyılın Evi evreninin bütünlüğü sağlanıyor. Örneğin arkadaki görseller ile öndeki oyuncu bir bütün oluştururken müzik artı bir malzeme gibi durmak yerine o evrenin sesi oluyor. Her malzeme için bu işlevsel geçirgenlik geçerli kılındığından disiplinler arası demek yetersiz bir tanımlama kalıyor çünkü metin farklı disiplinlerin tek bir metni oluşturmasıyla büyülüyor. Çoklu disiplinlerin doğru kesişmesi zamanı da büyütüyor, genişletiyor hatta katman kazandırıyor ve 60 dakika derin, ferah, ağır ve unutulmaz 1 saniyeye dönüşüyor.

Sahnenin içindekiler ve dışındakiler bütünlüklü bir vücut oluştururken hiçbir öğe öne çıkartılmıyor. Hatta tek kişilik oyunda oyuncunun dahi tüm öğeler içinde erimesi bazen salt bir sese, toza, dumana, acıya dönüşmesi onu da şeyleştiriyor. İşte belki de açıklaması zor sihir, maharet, kusursuz denge ya da tamlık 'şeylerden' mükemmel tamlığa erişilmesinden kaynaklanıyor. Örneğin "oyuncunun oyun boyunca sahnedeki performans süresi diğer öğelere oranla nedir" ve "her öğenin şeyleşerek büyümesine katkısı nasıl teşhis edilebilir" gibi yapıya dair pek çok yeni soru icat ettiriyor oyun. Haliyle Yüzyılın Evi'nin Avrupa basınında genişçe yer bulması ve tavsiye edilmesinde şaşırılacak bir şey kalmıyor. Çünkü tüm öğeler; ışık, ses, video, müzik, oyuncu birbirleriyle ilişkisi üzerinden anlamlanıyor, tamamlanıyor. Kısacası bir öğe diğer öğenin içinde nefes alıyor, hareket ediyor, akıyor. Örneğin oyunun hikâye anlatımına 'müzik' ve oyun boyunca devam eden 'video tasarımı' eşlik etmesi metnin bir diğer disiplinde akmasına ve bütünlük oluşturmasına fayda sağlıyor. Yani müzik ayrıca etkilemiyor, ya da video tek başına bir hikâyeyi anlatmıyor, eklektik kalmıyor hatta sahnedeki tek oyuncu bir başına oynamıyor. Disiplinler birbirinin içinde akarak bir metni oluşturuyorlar. Dolayısıyla Yüzyılın Evi form ve içerik açısından yeniliklerle dolu, özel, güçlü ve ilham verici özellikleriyle zihin açıyor. Başta yönetmen ve oyuncu Yeşim Özsoy ve metni Özsoy ile birlikte yazan dramaturg Ferdi Çetin olmak üzere oyunda emeği geçen Kıvanç Sarıkuş, Melisa Önel, Tuğçe Ulugün Tuna, Ayşe Sedef Ayter, Katayoun Momtaheni, Sanem Öge, Karin Ataoğlu, Nükhet Akkaya, Elif Ongan Tekçe, Enginay Gültekin ve Ayşe Lebriz Berkem büyük bir alkışı ve teşekkürü hak ediyorlar.


[1] Aktan, C.C. (2007). Yüksek Öğretimde Değişim: Global Trendler ve Yeni Paradigmalar. Değişim Çağında Yüksek Öğretim: Global Trendler ve Yeni Paradigmalar. İzmir: Yaşar Üniversitesi Yayını.

Yazarın Diğer Yazıları

Tiyatro seçkisi: Öznel oyun tavsiyeleri

Tiyatro çeşitliliğin son derece tutarsız, bilet fiyatlarının tiyatrodan tiyatroya göre başka evrenlerde yaşanıyormuşçasına uçurumlar açtığı geniş bir yelpaze mevcut ve seyirci için doğru oyunu seçmek giderek zorlaşıyor. Belki de sizlere rehberlik edebilecek bir liste sunuyor ve elbette her seçkinin kişisel beğenileri aşamadığının da sorumluluğu ve itirafıyla başlıyorum. Buyurunuz lütfen!

Elektrikli sandalye için elektrik yok

Elektrikli sandalyeye bağlı bir mahkûmun deliryum eşiğinde olduğunu imleyen jest ve mimikleri sorduğu akıllı ve derin sorularla çatışma yaratıyor. Bir tür ‘bilge deli’ imgesi tam olarak hangisi olduğunu ifşa etmeden karakteri bıçak sırtı kaygan bir çizgide tutuyor

Tilbe Saran: ‘Afife’, gölgesine saklanan değil, kuvvetli bir ışık gibi dönemi kulağımıza fısıldayan rüyaya dönüştü

"Demet Evgar ve Serdar Biliş, hakkında çok az güvenilir belge bulunan Afife’nin, nasıl bir ortamda bu işe heveslendiğini gerçek ile kurguyu iç içe sarmalayarak, oyun içinde oyun oynatarak katmanlaştırmayı tercih ettiler. Bu da bence matruşka gibi hikâye içinden hikâye üreterek hem seyir zevkini harlayan hem de bir ayağı gerçek zeminde dolaşan bir anlatı doğurdu"

"
"