Fazilet Hanım’ın başta kendi ismiyle (Fazilet; iyi huy, erdem vs anlamına geliyor) sonra herkesle çelişiyormuş gibi gösterildiği dizi aslında topyekûn bir çürümeye ayna tutuyor. Sosyete cenazesinde selfie çekmesi ya da gecekondu da oturup dekorasyon dergilerindeki yalılara ulaşamadığı için hayıflanması Fazilet’i diğerlerinden daha faziletsiz ve diğerlerini faziletli yapmaya yetmiyor.
Ancak ne var ki tek sorun Faziletmiş gibi yapılıyor aynen gerçek hayatta tek görgüsüzün, örneğin Ali Ağaoğlu’ymuş yapılması gibi! Oysa artık milyonlarca Fazilet var, dahası bize pekte haksız gelmiyorlar çünkü çoklar ve sürekli bağırdıkları için söylemlerine alıştırdılar. Görgüsüzlüğün pohpohlandığı ve norm olduğu bir dönemde Fazilet’in aşırılıkları aslında çokta aşırı gelmiyor ne yazık ki. Çünkü herkes biraz Fazilet, Fazilet’in elli tonu ve türü var!
Fazilet Hanım ve iki kızı zorlukla geçinen alt sınıf çekirdek bir ailenin kaderlerini yırtma ve bir şekilde illa ki sıçramaya çalışma mücadelelerini anlatıyor. Kaderiyle yetinmeme, sürekli isyan etme ve içinde olduğu koşulları ve insanları aşağılama sanki tek kötücül karakter Fazilet Hanım’a özgüymüş gibi verilse de alttan alta çürümenin nasıl yayıldığını da gösteriyor.
Karakterlere sırayla bakınca karaktersizliğin ne kadar yaygın olduğu ancak Fazilet Hanım gibi bağıra çağıra değil de usulüyle yapılırsa nasıl normal geldiği hatta değerli ve iyi görüldüğü de örnekleriyle veriliyor. Mesela bir spor salonunda çalışan büyük kız annesinin zenginlik merakına karşı öfke dolu sözler savursa da giyinip kuşanıp zengin oğlanın otel odasına gitmek için koşturuyor. Küçük kız ise hem mahalledeki yakışıklı, gururlu ancak fakir erkek arkadaşını oyalıyor hem de zenginler kulübüne girmek için ajanslara, yarışmalara, seçmelere yetişiyor, bu da yetmiyor bir yalıda hizmetçilik yapmayı büyük fırsat olarak görüyor.
Fazilet Hanım kızını babası yaşındaki adamın odasına yollarken açıkça ‘parası olan adamın yaşı olmaz’ diyerek kızına zenginler dünyasında bir alan açmaya çalışıyor.
Bu arada yalıya hizmetçi olarak girmenin bile ne kadar büyük bir hayal olduğu ve bir kere içeri sızılırsa bu fırsatın asla heba edilmemesi gerektiği döne döne veriliyor. Fazilet Hanım’ın Egemen Yalısı’na hizmetli olarak girebilmesine yine kendi gecekondu mahallesinden bir hizmetçinin oğlunun dalavereli oyunları aracılık ediyor. Bu sayede yalıdaki ‘emektar hizmetçiye’ ancak ulaşılabiliyor yani hizmetkarlar arasında da aşılması imkansız bir hiyerarşi çalışıyor ve evin eski hizmetçisi neredeyse hizmetçi aristokratı sayılıyor. Elbette en eski hizmetkar kraldan çok kralcı, patronu için yaşayan ve efendisine itaati ibadet sayan özetle yaşamdaki mevcudiyetinin anlamını efendisine sunduğu hizmetle gerçekleştiren bir karakter.
Tüm zenginlik hayalini Egemen Yalısı’na girer girmez güzel kızını ya patronun ya da patronun oğullarının yatağına girerek gerçekleştirmeye çalışmasına en çok diğer hizmetçilerin sinirlenmesine ne demeli? En başta kendi sınıfından birini patronlarına yaklaşırken görmeye tahammül edemeyen ve asla hak görmeyen diğer hizmetçilerin durumu çok mu kişilikli? Ve tüm anlatılarda böylesi hizmetçi prototipi sadık, iyi kalpli ve doğruluktan vazgeçmeyen güçlü kişilikler olarak gösteriliyor. Oysa haklarından bırakın vazgeçmeyi haklarını düşünmeyi bile ihanet sayan, kendi varlığını hizmet ettiği evde bir gölgeye dönüştüren ve efendisinin etrafında sineksavar gibi kendi benzeri tüm diğer hizmetçi haşereleri kovalayarak var eden bir kişinin artık karakterinden bahsedilebilir mi? Ya da illa bahsedilecekse kendini insan yerine koymayan birinin iyiliğinden, dürüstlüğünden ve çalışkanlığından nasıl şüpheye düşülmez de Fazilet Hanım gibi direkt varlık göstermeye çalışan suçlanır? Çelişkinin böylesinde Fazilet Hanım aslında çok daha dürüst ve karakterli kalmıyor mu?
Netice de Fazilet Hanım metnin abartılı, bol köpürtülmüş ve coşa coşa yazılmış aç gözlü, ihtiraslı ve entrikacı karakteri olarak aslında diğerlerinin sessizlikle saklanan kötücüllüklerini çok fena açığa çıkarıyor. Bu kötücüllük elbette alt/üst sınıf filan da tanımıyor. Örneğin Egemen ailesinin oğulları arasındaki yarış ve sonradan görme yengenin kendini var etme çabası nefret üzerinden ilerliyor. Yenge yüzünden birbirine giren kardeşler aslında temizdir de hepsinin arasını bozan yengedir çünkü o alt sınıf mensubu bir nifak tohumu olarak içlerindedir mesajını metnin kendisi de inkar ediyor çünkü şiddet, taciz ve fırsatçılığı bir şekilde hak biliyorlar. Aslında alt/üst fark etmez tüm karakterler çeşitli zaafları olsa da iyi niyetli ve özünde birbirini seven insanlar gibi görünse de ne iyiliklerine ne kötülüklerine inandırabiliyorlar. Çünkü bazı noktalarda iyi/kötü, zengin/fakir, sosyete/halk gibi karşıtlıklar öylesine keskin ve sadece siyah beyazdan oluşuyor ki tüm karakterler kendilerinin karikatürlerine dönüşüyorlar.
Hiçbiri ait olduğu sınıfın duygusuna ve düşüncesine uymuyor yani bir şekilde çiğlik, görgüsüzlük ve haksızlık hepsine nüfus etmiş görünüyor. Hatta görgüsüzlük bile sentetik ve yapmacıklı bir etki yaratıyor. Üzülen avazı çıktığı kadar hüngür hüngür ağlıyor, sinirlenen anında birbirine kafa göz dalıyor ve elbette her zengin ailesi gibi Egemenler de herkes farklı bir bunalımı en zirve de yaşarken her biri ansiklopedilerden alıntı kalıplarla ağır ağır konuşuyorlar. İnandırıcı olmaktan öte bir söylemin reklamcısına dönüşüyorlar ancak abartılı olduğu ve oynandığı için yüksek perde bir denge tutturularak belki de tüm dengesizlikler açığa çıkarılıyor. Sonuçta fazilet bir kelime olarak sadece Fazilet Hanım’da değil tüm diğer kurgu ve gerçek karakterlerde sırıtmıyor. Çünkü Ağaoğulları beyliğinde kokuşmuş değerler mide bulandıracağına çoğunluğun iştahını açmaya devam ediyor.
(Dizi de ve gerçekte bir tek Fazilet Hanım mı faziletsiz, ya diğerleri ya siz?)