Molièr’in Paris Royale’de 1668’de sahnelenen Cimri’si, bugün 2023’te Bereze Tiyatro’da alabildiğine cesur, güncel ve şahesere yakışacak dahiyane müdahalelerle seyircisini mest ediyor. Klasik eserlerin günümüz adaptasyonlarında eğlenceli olmak adına genellikle klişe ve basit ya da anlaşılmaz kalma tehlikesi büyük bir tehdittir. Oysa ki Tiyatro Bereze, Molier’in güçlü mizahına kaynak oluşturan temel insanlık zaafları üzerinden metni inşa ederken post modern bir çatıyla oyunu hem güçlendiriyor hem de zamanın ruhuna dair lezzetli, bonkör ve icatçı katmanlar kazandırıyor.
Yönetmen Elif Temuçin kural ve prensiplere dayalı mükemmeli arayış yerine, pop motiflerin kirlenme değil komplekslerden arınmış bilinçle seçilmiş lekeli, kusurlu ve özgürleştirici tavrını benimsiyor. Postmodernizmin imkanlarıyla sadece metnin içeriğindeki mizahtan güçlenmek yerine tiyatro sanatının imkan verdiği yapıyı komple revize ederek gelenekseli de alaşağı çeviriyor ve böylece bambaşka lezzetli bir güldürü yaratıyor.
Örneğin oyunculukta dördüncü duvarı kıran ancak izlek pratiğini bu klişeden beslenen tek damardan da kurtararak şaşırtıyor. Geçmişe dönük sahnelemenin alttan alta yıkıldığı yapıda kendi inşa ettiği sahnelemenin de eleştirisi hatta gülünç ciddiyetiyle alay edilmeye kadar varılıyor. Oyuncular dilediğinde seyirciyi inkar gerektiğinde şahit kılıyor duruma. Tam da Cimri’nin zavallı uşaklarına, arzularını görmezden geldiği çocuklarına ve kendi doyumsuz iştahına uygun çıkarlarına göre dünyayı algıladığı ve yansıttığı gibi. Yönetmen de bazen gösterip seyirciye ’sen görmezlikten gel’, 'istediğini anla’ veya ‘boş ver ve sadece eğlen istersen’ hatta ‘ayıp ama gerçekte sen de bayağı cimrisin galiba’ gibi göndermeleriyle yumuşacık meydan okumasına paralel anlamlar oluşturuyor. Örneğin toplumsal cinsiyet iktidarına karşın ‘aşk aşktır’ yanıtı bilinen heteroseksüel kurguyu yıkıyor ya da en azından gölge düşürüyor. Cimri karakterlerinin stereotip tanımlamaları temsildeki adaptasyon marifetiyle sürekli yer değiştiren öznelere dönüşüyor.
Örneğin görünür kılınan müzisyenler Kerem Erverdi ve Barış Aksu’nun metnin söylemiyle eğlenen ve eğlendiren ilave söylemi içeriğin ciddiyetini eleştiriye açması oyunun demokratik teklifini zenginleştiriyor. İlayda Saran’ın eğlenceli ve şok eden kostüm tasarımı dünü bugünle uzlaştırıyor, farklılığa, alt-kültürlere ve gerçeğin göreceli ve parçalı yapısına özgürlük sağlıyor. Tabii başta Erkan Uyanıksoy’un dinamik, zorlu, nefes nefese izlerken dahi yetişilmesi yoran oyunculuğunun doğallığı, Firuze Engin’in çöpçatanlıktaki yerel ve evrenseli harmanlayan tonu, duruşu ve vurgusu ve kalabalık oyuncu kadrosunun uyum ve ahengi sıcacık bir duygu sarmalına dahil ediyor seyirciyi.
Neticede gerçekten tiyatro sanatının fonksiyonlarından nefis bir seyirlik çıkıyor ki zaten konusu zamansız ve mekânsız üstelik evrensel! Ne olacak diye değil ne kadar ilginç, zeki, yerinde ve yerinde olmayanların farkındalığıyla nasıl da mizahın ince damarlarından tat çıkartılır diye izlenecek bambaşka bir Cimri! Ne de olsa dönemin teatral gereksinimleri sözde ilerlemelerle gelişse de kaba, pragmatist ve materyalist insanın doğası değişmemiştir ve her sınıfta karşılığı vardır. Cimri metin olarak burjuvazinin fayda sağlayan sınıf ayrımcılığı ve işlevselleştirilen dini motifleri görünür kılarak iktidara dair tüm iş birlikteliğini gülünç düşürerek görünür kılıyor. Yormadan, parmak sallamadan ama iyice doyurarak anlatıyor meselesini! Öyle ki karnaval tadında bir Cimri!