Aşı bir yana, maske takmayan, takmamakta ısrarlı insanlar var dünyada. Biri Bay Donald Trump, sonra yardımcısı Mike Pence, Covid-19'a "küçük grip" adını takanı Brezilya Başkanı Jair Bolsonaro, virüs onu yakalamadan önce Boris Johnson, sonra bizim Elif (E.) kendilerini ne sanıyorlarsa artık. Eh RTE de maskelere bayılmıyor olmalı ki Sancaktepe'de inşaatı biten sahra hastanesini halka tanıtmak için gittiğinde maskesizdi. Herkesten metrelerce uzak bir mesafede duruyordu ama oraya onu alkışlamakla görevlendirilmiş işçiler omuz omuzaydı.
Aslında hikâyemizin başlangıcında bu tıp bilimi karşıtı tepkilerde Dünya Sağlık Örgütü ve hatta tekil ülkelerin de bir payı oldu sanırım. Başta hiçbiri, bu oldukça basit koruyucuyu kullanmayı desteklemedi. Nedenini sonradan anladık.
Meğer şu inanılmaz, müthiş gelişkin endüstrisi-elektroniği, İHA (İnsansız Hava Araçları) ve uzay araçları ile nükleer füzelerine sahip dünyada maske kıtlığı varmış! Keza ülkemizde de... Neyse şimdi Türkiye'de maskeler bollaştı eczanelerde satılıyor hatta dünyanın çeşitli ülkelerine hediye olarak yollanıyor. Hediyelere hiç karşı değilim, hatta sevinirim, bizde varsa sınır dışına da verelim, yeter ki burada da, ihtiyacı olan herkese bedava dağıtılsın.
Yeğenim ile bu bağlamdaki kavgam da, neyse ki ve galiba, geçen hafta bitti. Kendi bir maske yapmış ve bana WhatsApp'tan bildirmiş. (Evde maske nasıl yapılır?)
Kendilerini pek akıllı sananlar, daha o kısacık mart günlerinde, doktorların ve tüm sağlık personelinin giydiği o uzay giysilerini hergün televizyonda görmelerine rağmen, çoktan maske karşıtı tavırlarını dünyaya yaymaya başlamıştı.
Demek ki onlar sürü bağışıklığını, sözcük daha Türkçe'ye çevrilmeden benimsemişti.
Beni daha da çok sarsan şey aşı konusu aslında. Bazı çok aklı başında sandığınız eş dost, politikacı, belki kimi akademisyen de, "aşı gereksiz-istemezük" direğine sımsıkı sarılmış vaziyette. Meksika'da yaşayan genç bir arkadaşım var. Çok da saygım ve sevgim var kendisine. Bana açıkça söyledi: "Küçükken babam beni aşı yaptırmaya götürmüştü. O kadar çok ağladım bağırdım ki, bir daha sefere aynı eziyete katlanmaya cesaret edemedi." O çocukluk halini şimdi entellektüelize etmiş. Bana aşı karşıtlarının yazdığı makalele ve araştırmaları yolluyor ve fikrimi soruyor.
Hemen söyleyim: Covid-19 hastalığına önümüzdeki bir buçuk, iki, üç- her ne ise, sene içinde veya ne zaman olursa olsun, olur da bir aşı bulunursa, ister paralı olsun, ister parasız, derhal yaptıracağım.
(Tabii ki bu kadar yaygın bir hastalık aşısının ücretsiz olması ve herkese yapılmalıdır, eşit, adil ve demokratik bir ülkede ve dünyada. Bizimkinin böyle bir yer olduğunu sanmıyorum ama belki herkese bir hoşluk yapıp AKP'nin inşaatçı destekçilerinden biri, aşının 75 (yoksa 80 mi?) milyona bedava yapılmasına önayak olur.
Grip aşımı da, tabii ki, her sene yaptırıyorum -ne yazık ki sadece altı ay bağışıklık sağlıyor.
Sürü bağışıkçıları
Üstelik aşı için illa iğne/enjektör gerekmiyor. Belki burundan bir damla, ağızdan bir ilaç veya iki kaşık şurup ile hallolacak bu iş. Eminim o zaman aşı karşıtlarının çoğu, pek de itiraz etmeden, tıpış tıpış aile sağlığı merkezlerine, doktora, eczane veya hastaneye (nerede yapılıyorsa artık) koşturacak. Çünkü, sanırım aşı karşıtlığının bir kısmı da, Meksika'daki genç arkadaşımda olduğu gibi, iğne korkusuna dayanıyor.
Aşıya, maskeye inanmıyorsanız, çubuklu virüsün yaydığı bu salgın nasıl geçecek?
Sanıyorlar ki, kimseye iğne batmadan, ancak uzun yıllar ve bir sürü yapayalnız ve acılı ölüm sonrası, kendiliğinden geçecek. Yani herkese Covid-19 bulaşacak, nüfusun büyük bir kısmı, hastaneye yatacak, tam karantina nedeniyle insan yüzü bile görmeden bakılacaklar. Ve sonunda, ölenler en berbat koşullarda yakılacak-gömülecek, iyileşen-kalan sağ da bizim olacak. Kimin bedeni daha güçlü kuvvetli ise onlar yaşayacak.
Eksik olmayın sürü bağışıkçıları. Farkında mısınız bilmem ama tam da sosyal Darwinistler gibi düşünüyorsunuz.
Faşist Mussolini-Hitler ve benzerlerinin ahlakı ile aynı çukura düşüyor, o şanlı şerefli günlerinizi, hazır dünyanın hemen her ülkesinde sağcı ve diktatör liderler, Donald Trump'tan Jair Bolsanora'ya, Boris Johnson'dan Suudi Arabistan'da veliaht Prens Muhammed bin Selman'a, Filipinler de Rodrigo Duterte'ye kadar iktidarda iken geri getirmek mi istiyorsunuz?
Çok kısa aşı tarihi
Aşı, hasta olmadan canlının bağışıklık geliştirmesini sağlar. Aşılar, genel olarak hastalığa neden olan aynı virüs, mikrop veya onların parçalarından yapılır, ancak içlerindeki mikrop/virüs zayıflatılmış veya tamamen öldürülmüştür. Bedene zerk edildikten sonra, bedenin tepkisi buna karşı antikor oluşturmaktır, bunlar, sonra da vücutta kalır ve canlıyı korumaya devam eder.
İnsanlar istedikleri kadar aşı karşıtı olsunlar, bu iğneli/iğnesiz önlem onuncu yüzyıldan beri kullanılıyormuş meğer; hatta Osmanlı da bile. Bugünden farkı, vücuda iğne ile zerk edilmesi de gerekmiyormuş.
Belki aşı karşıtları bunu duyunca itirazlarını bir parça geri çeker. 1100 yıl sonra, şimdi de gerekmiyor, çünkü. Mesela Çinliler, tee o zamanlarda çiçek hastalığı olanlardan doku kesip sağlıklı insanların burunlarına koyar, böylece hastalığı daha hafif atlatacaklarını düşünürlermiş. 16. yüzyılda Osmanlılar da geri durmamış, bacaklarının ve kollarının altına iltihap yapıştırıp bazı hastalıklardan kurtulmayı ummuşlar. Başarı? Eh bir miktar...
Derken efendim, 18. yüzyılda Anglikan Kilisesi'nde bir papazın oğlu, immunoloji bilimin babası olarak bilinen ve çiçek aşısının mucidi, Edward Jenner (1749-1823) sığırçiçeği (cowpox) hastalığının irinkesesini 8 yaşında, çiçek hastalığı olan bir çocuğun koluna iğne ile zerk etmiş. Halk arasında, yörenin folklorunda zaten varolan bir uygulamayı da böylece daha dikkatli bir çalışma ile bilimsel yönteme uygun hale etirmiş. Ve çocuk daha iyi olmuş. İngiltere bilim cemaatinin bunu kabul etmesi kolay olmamış, uzun zaman almış, ama sonuçlar nihayet basılmış. Jenner, Latince'deki "vacca" sözcüğünden vaccination "aşılama" sözcüğünü de türetmiş kişi. (Bizim aşıyı nerden çıkmış? Tarım ile ilgili mi acaba? Henüz öğrenemedim. Bilenlerden haber bekliyorum!)
Bu işin en hoşuma giden tarafı da, aynı işlemin Çin'den Osmanlı'ya, halk arasında, folklorda, yüz yılllardır bilinen, çaresizlikte-gerektiğinde kullanılan bir uygulama olması.
Sürü bağışıklığı/sınıf bağışıklığı
İğneden korkanlar, aşı ile ilgili pek çok masal icat etmiş durumda. Bunlardan en önemlisi şu: Aşıyı dert etmeyin ve beklemeyin. Bulunduğunuz bölge ve civarında yeterince insan Covid-19 olunca, herkes bağışıklık kazanacak.
Sürü bağışıklığının risklerinden bahseden ise pek az.
Önce şunu söylemeli: Sürü bağışıklığı, birey için kesinlikle yeterli bir korunma stratejisi değil. "Bunu söyleyenlere ancak gülerim. Aşı yapılmadan, sürü bağışıklığı bir koruma stratejisi olamaz. Bunu iddia etmek saçmalık" diyor Avustralyalı epidemiyolog Dr. Gideon Meyerowitz-Katz ve şöyle anlatıyor derdini (30 Mart 2020):
"Sürü bağışıklığı birbirine yakın coğrafyada yaşayan bir grup insanda (veya diğer hayvanda) bir mikrop veya virüsten hasta olmaması, yani o mikroba /virüse bağışıklık kazanması demek. Dolayısıyla hastalık yayılmıyor. Peki nasıl? Yeterince sayıda insan bağışık olduğu için, daha kolay hasta olabileceklere virüs bulaşmıyor.
Diyelimki kabakulak, ki son derece bulaşıcı bir hastalık, aslında belki çok rahatsızlık da vermiyor ama bazı insanda hayat boyu sorunlara neden olabiliyor. Aslında çok işe yarayan ve güçlü bir aşısı da var ve yapıldığında insanı hastalıktan yüzde yüz koruyor. Öyle ki kabakulak bugün dünyada neredeyse ortadan kalkmış durumda
Virüslerin RO denilen üreme oranı, yani bir kişinin, kaç kişiye hastalığı bulaştırabileceği, kabakulak için 10-12 civarında imiş. Bu ne demek? Buna karşı hiç bir bağışıklığı olmayan bir toplumda, her bir kişi hastalığı 10-12 arasında başka insana bulaştırabilir.
Bu sayıyı aşı ile düşürmek mümkün, çünkü aşılar hem canlının hasta olmasını, hem de hastalığın bir canlıdan diğerine bulaşmasını önlüyor. Demek ki yeterince insan bağışıklık kazanırsa, hastalığın yayılması durdurulabilir. İşte size uygar bir şekilde kazanılmış sürü bağışıklığı. Sidney'de kronik hastalık uzmanı ve epidemiyolog Gideon Meyerowitz-Katz şöyle diyor: "Sürü bağışıklığı sözcüğü ancak aşı geliştirildikten sonra kullanılabilir; bir saniye bile önce değil; çünkü ancak o zaman küresel salgını durdurma aşamasına gelmişiz demektir."
Aşı keşfedilip herkese uygulanabilir hale gelene kadar "sürü bağışıklığı" diye bir olgudan bahsetmek bile yanlış, Gideon Meyerowitz-Katz göre, çünkü bu, ancak tüm insanlardan uzak durmakla, yani herkesin yalnız ve tek başına karantinada olması-kalması ile sağlanabilir.
En basit ve sade hali ile bulaşıcı bir enfeksiyon hastalığına, insanların (ve diğer hayvanların, ama burada söz konusu olan insanlar) doğal olarak bağışıklık geliştirmesine "sürü bağışıklığı" deniyor. Eğer virüsün yayılması durdurulmaz ve/ya durmaz ise, bir süre sonra o kadar çok insana bulaşmış olacak ki, bu kişiler ölmez ise, virüse bağışıklık kazanmış olacaklar ve salgın yavaşlayacak.
Bir kere sürü bağışıklığı kazanıldıktan sonra, yayılma hızı (RO) çok yavaşlayacak, hastalık da, zamanla ortadan kalkacak. Çiçek hastalığının sahneden çekilişi, örneğin. Öte yandan bir hastalık ne kadar bulaşıcı ise, nüfusun o kadar fazla canlının bağışıklık geliştirmesi gerekir ki, sürü bağışıklığı kazanılsın. Kızamık, örneğin, son derece bulaşıcı bir hastalık. Öyle ki, bir kişi on sekiz kişiye bulaştırabiliyor. Dolayısı ile nüfusun neredeyse yüzde 95'inin bağışıklığı olması gerekiyor; sürü bağışıklığı ancak o zaman kazanılabiliyor. (Gavi The Vaccine Alliance)
Çubuklu virüsümüzün bulaşı oranı epey yüksek, ama kızamıktan az daha düşük. Bir kişi ortalama iki veya üç kişiye bulaştırabiliyor. O halde, www.gavi.org'da verilen bilgilere göre nüfusun yüzde 60'ına Covid-19 bulaşınca sürü bağışıklığı sağlanmış olacak.
Ne var ki canlıların birinden öbürüne, aşı yerine, bulaşı sonucu sağlanan doğal sürü bağışıklığı, enfeksiyon kontrol altına alınmayacağı için çok yüksek oranlarda ağır hastalık ve ölümlere neden olabileceği için, zengin ülkelerde bile sağlık sistemi bununla baş edemeyebilir. Dolayısı ile sürü bağışıklığının her zaman aşı programları ile geliştirilmesi gerekir.
Öte yandan aşı olduğu zaman bile, sürü bağışıklığı uzun süreler gerçekleşmeyebilir. Mesela grip, mevsimsel bir olgu ve grip virüsleri sık mutasyona uğradığı için bağışıklık sonsuza kadar sürmüyor ve dolayısı ile mevsimsel gripe karşı, örneğin, her yıl yeniden ve farklı aşı üretilmesini gerekiyor.
Öte yandan bir toplumda sürü bağışıklığı iyice yerleşmiş ise, birkaç kişi bundan yararlanıp, mesela aşı karşıtı olduğu için, aşı yaptırmadan hayata devam edebilir. Ama böyle bedavacıların sayıları çoğaldıkça, genel toplumsal bağışıklık da felce uğruyor, sürü bağışıklığı erir giderken herkes hasta olma riski taşıyor.
Bekleyin, dünyada yaşayan 7.5 milyar insanın yüzde 60'ına, yani 4.5 milyon insana hastalık bulaşsın. Artık kaçı yaşar kim bilir, ama bulaşacak yeni insanlar bulamayınca virüs de çarnaçar çekip gider. Kalan sağlar da bizimdir.
İşte buyrun sürü bağışıklığına ya da yoksulların hiçbir sözünün olmadığı şu korkunç dünyada buyrun sınıf bağışıklığına.