10 Nisan 2022

Açıkkkk

Herkese ama özellikle tüm Açık Radyo çalışanlarına bol sevgi, çok çok çok saygı ve çooook teşekkürlerimle

Yirmi beşinci yaşını kutladığına inanmam güç.

9 Nisan'da da "Dinleyici Destek Programı" başlamış. 

Dileklerim

1) Bu acayip kaleidoskopik yaratığa benim desteğim, maalesef, pek az olabiliyor. Keşke, eğer aramızda varsalar, zengin dinleyiciler daha çok katkıda bulunabilse! Onlar benden destek beklerken, maalesef, benim onlardan bazı taleplerim olacak; kusurumu affetsinler.           

2) Bu Altılı İttifak pek becerikli değil belli ki. Anketler ortada… Bence onlara birileri şu öneriyi aktarabilir: Çok düşünüp az hareket ederlerken hazır, Osman Kavala'yı Cumhurbaşkanı adayı ilan etsinler. Eminim harika bir karar olur ve bu, seçimi kazanmalarına neden olacaktır. Bir an önce onu Silivri'den şehre getirsinler ve adaylığı için gerekli hazırlıklara başlasınlar.

3) FETÖ tutuklularının cezaevlerinde çok haksızlık yaşadığı, perişan olduğu, gencecik çocukların, askeri öğrencilerin hayatlarının mahvedildiği haberlerini okuyorum, duyuyorum. Hem Açık Radyo, hem de "Altılı" bu konuya ciddi, kapsamlı bir el atsa oyları/destekleri bile artar. Haksız yere mahkûm edilenler de cezaevinden çıkmış olur, ki anladığım bunların sayıları epey yüksek, çektikleri acı-azap, hayat kaybı da inanılmaz. Lütfen bu davaları izleyen avukatlarla görüşsünler. Nihal Ölçok'u bunun için önerebilirim. 15 Temmuz Darbe Girişimi sırasından eşi ve oğlu öldürüldükten sonra hukuk okumuş, çok değerli bir avukat.

4) Prof. Murat Güvenç, değerli bilgilerini herkesle paylaşması, beynimizi esnetmeye devam edebilmesi için ikna edilsin ve lütfen radyoya geri gelsin.

5) Her "hata"nın bir sonu olmalı. En ağır suçları işleyenler bile, gün geliyor, özgür bırakılıyor. Korhan Gümüş'ü radyoya geri çağırmak şart. Çok çok iyi bir programı yapıyordu. Yine, yepyeni bir program hazılayabilir. (Ve eski öğrencim Murat Can Tonbil de, Afrika çalışmalarından Türkiye'ye döndüğünde radyoya tekrar gelsin; yetti artık.)

Balık seslerini de işiteceğiz bu radyoda

Kim bilir neler neler işiteceğiz bu tuhaf coşkulu günlerde? Kimi hoş, kimi boş sohbetlerin, anıların ve sürekli tekrarlanacak bir-iki sloganın yanı sıra… Son balık seslerini dinleteceklerini vaat etmişti yönetici. Ciddi merak ediyorum.

Zaman zaman aklıma geliyor da, Mülkiye ekibinden olmadığım ve on yıllık yurt dışı okumalarından nispeten yeni dönmüş olduğum, kimseyi de tanımadığım için, Açık Radyo'nun kuruluşuna tanıklık bir yana, böyle bir girişimin varlığından bile haberim olmamıştı. Yıllar sonra duruma vakıf olduğumda kızmış, işin doğrusu kıskanmıştım ne yalan söyleyim.

"Ah bu Türkiyeli Mülkiye aydınlar (belki başkaları da), kendi çevrelerinden başkasını ne gör, ne de düşünürler" diye aklıma takıldığını çok iyi anımsıyorum radyo olarak varlığını ilk işittiğim zaman. (T24 de sözümden dışarı değil bu arada ama hiç olmazsa yazmamıza izin veriyorlar. Ehhh, buna da şükür.) Dolayısı ile radyomu açıp 94.9 diye bir istasyon olduğunu fark etmem epey geç ve tamamen tesadüf eseri oldu. Kısa dalga önemsizleşip, BBC Türkçe yok olup kanallar arası gel-git ile boğuşurken... Neyse ki 95.0'a yetiştmek için çaba sarf etmem gerekmedi.

O gün bu gündür sabahlarım tutsaktır ve mesela 8.00-10.00 arası aramamayı tüm eş-dost akıl eder. Bazen de kızarlar: "Bir gün de telefonu açıversen ne olur sanki?" diye. Hayatım kayar, ama ne bilecekler.

Açık Radyo'da adı sık anılan bir-iki meşhur gibi ben de, biraz delilik düzeyinde radyo hastasıyım. Geçmiş zamanlarda, özellikle memlekete döndükten sonra evde en kalitelisinden, en az 3 tane radyo bulunduruyordum. Biri mutfakta, biri çalışma odasında, sonuncusu da oturma/yemek odasında. Durum hâlâ da böylesine vahim. 1980 ve 90’larda günümün en önemli saatlerini de (Sabahın körü; 07.00-07:.30 arası. Yoksa 8'e uzanır mıydı?) yarım saatlik BBC Türkçe yayınlarına ayırırdım. Bir de o zamanlar daha ciddi olduğunu düşündüğün bir istasyonu da akşam haberlerinde dinlerdim... (O zamanların bu zamanlar olmadığını herkes bilir.) Sonrasında bir televizyon da edindim, ama şimdilerde bana "Nerede?" diye sorsanız yerini hatırlamayabilirim. 2016'da bir köşeye attım, o gün bugündür ilişkimiz kesildi. 

Tuhaf yaratık

Acayip bir yaratık bu Açık Radyo. Bir bakarsın üniversiteden bir-iki doktor Covid-19 ile nasıl baş edeceğinizi, bir diğeri işin daha bilimsel tarafını, bir başkası insan yaşamında Alzheimer veya acının/ağrının yerini, neden ve nasılını ve tedavisini anlatır. Yok, burası Sağlık Radyosu falan değil. Sadece ilgi alanları çok, çılgınca geniş bir radyo Mimarlar kendi konuları ve ülkenin bu açıdan durumu, bu bağlamdaki çok çeşitli aktiviteleri aktarırken değerli gazeteci Çiğdem Toker, Kanal İstanbul bağlamında tüm verileri açıklar. Sabahın körü dahil, günün 24 saatinin en beklenmedik anlarında iklim felaketinin yarattığı son korkunç olayları işitebilir, diğer yanda çok çok genç, hatta 18’ine varmamış insanlar, iklim felaketi yüzünden Dünya'nın nasıl yok olmaya mahkûm olduğunu, buna karşı alınması gereken önlemleri ile birlikte aktarırlar. Yemen'de 16 yıldır bitmeyen ve Suudi Arabistan ile ABD’nin müdahil olduğu savaşın ayrıntıları ortaya dökülür, öte tarafta bilmem kaç bin kilometre uzaktan, Harvard Üniversitesinden birisi kalkıp aklınıza gelen gelmeyen her tür bilimsel, felsefi, zaman zaman politik konuları veya hayvanların hayatına dair, ama her zaman bilimsel kuralları inceleyerek aktarır.

Demokrasi talepleri içeren çok çeşitli metinleri imzalayanlar arasında da buradaki yönetici, programcı ve programa davetli kadın ve erkeklerin de ismini görebilirsiniz.

Bir programın bitişinden öbürüne kalan dakikalar bile boş kalmaz. Hastane, acil yardım,iklim felaketi anonsları ile film festivali bilgileri aralara sıkıştırıverilir. Hatta kimi kitaplardan, mesela Veba'dan, mesela Dostoyevski, Victor Hugo, Balzac veya Ursula Le Guin'den öğlen saatinde bir programdan ötekine geçişin 5 dakikalık arasında, hemen parçalar aktarıverirler.

Dünya veya ülkede herhangi bir felaket oldu mu (doğal, sosyal, politik), vakit kaybetmezler. Bütün uzmanlar Açık Radyo’da boy gösterip neyin ne olduğunu, "ne"yi nasıl yapmak gerektiğini ve kimlerin en yetkili olduğunu; tüm hikâyeyi anlatır.

Bu arada o müthiş Ömer Bey ile o müthiş ve her şeyi hatırlayan Özdeş Bey tavsiyelerini asla eksik etmezler. "Günde bir kaç defa evinizi havalandırmayı, dışarda maske takmayı, el vs. temizliği... aman unutmayın." Her haber programından sonra çarnaçar bu nakaratı dinleriz. Dert yandığımı sanmayın, son günlerde önerileri kısalttılar diye epey kafam bozuluyor, işin doğrusu. Bu günlerde uyarının her maddesini tek tek söylemiyor diye ya aklım karışıyor, ya da moralim bozuluyor, hatta kızıyorum da kendilerine. Niye yani tümünü söylemez oldular? Hangi dağda kurt öldü? Rakamlar azalmış. Eh bunu halam da bilir, ama ben, söyleyen iktidar siyasetçisi bile olsa, kimsenin istatistiklerine kolay inanmam.

Hukuk deseniz, Avukat Bahri Belen ile Avukat Aynur Tuncel-Yazgan -ne yazık ki öğleden sonraları- bilmediğimiz davalar konusunda bizi aydınlatır. Çok sevdiğim değerli Avukat Aynur'un ismini yazdığıma bakmayın. Bu radyo da maalesef dünya ve Türkiye'deki patriyarka rejiminin baskınlığından tamamen bağımsızlığını ilan edememiş olup, tepedeki çoğu isimleri erkek, daha alttakiler ise kadındır. Eh buna da katlanıyorum artık. Ne yapalım? Mutlaka dinlemek zorunda olduğum programları listelesem niye zor durumda olduğumu anlarsınız: Açık Bilinç, Metropolitika, Bilim Tarihi Sohbetleri, İstanbul Ansiklopedisi, Uzun Hikaye, Açık Mimarlık, Vakayiname, Açık Deniz ( kimi zaman)... Vaktim varsa Bir Dolap Kitap'ı bile ihmal edemiyorum. O kadar sempatik, kendi alanında o kadar bilgilendirici bir program ki… Hele Orman ve Tayga sahnede ise onların kitaplar hakkındaki düşüncelerini asla kaçırmam.

Müzik faslı

Bir de müzikler var tabii. Onları anmadan nasıl geçerim? Yazı tura atalım. Kendisini o kadar yakından tanımıyorum, ama eminim tepe yönetici pop müzik meraklısı. Bir kere yıllar önce, Covid-19 öncesi, bir dedikodu "kanalı"ndan işitmiştim: Haber aralarında, yuvarlak haber masası çevresinde dans ederlermiş müzikle. Bilmem ne kadar doğru.

Ama ben klasik müzikçiyim. Açık Radyo’nun çoğunlukla çaldığı popüler parçalar beni, çok sevdiğim dans etmeye yönlendirir. Oysa oturduğum ve çalıştığım yerde dans etmek, takdir edersiniz ki hem zor, hem de harika bir alışkanlık değil. Pazarları Gezgin'in Şarkısı, Mekanlar ve Çağlar İçinde Ses ve Dünya'yı Dinliyorum'u çok seviyorum. Klasik müzik programları bana yetmiyor ama yapacak bir şey yok. Bu ikisine ek olarak bir de karma klasik-pop-caz programı ile yetiniyorum.

Offf of haberler

Benim radyo ile esas işim sabahtan öğlene kadar oluyor. Çünkü lütfederek, hiç olmazsa anlamaya çalışabileceğiniz gibi, çok çalışıp, azcık da uyumam gerekiyor. Öğleden sonra ve geceki pop programlarından feragat etmek zorundayım, yoksa zaman kalmıyor.

Sabah apayrı bir konu: 8.00-10.00 veya 10.30 arası kışla/namaz saatim. Dinlemeden nefes alamam. Cumartesileri de Agos gazetesini asla ihmal etmez, Yetvart Danzikyan, kimi zaman da Pakrat Estukyan'ın Agos gazetesinin içeriğini ortaya dökmelerini işitmesem, mümkün değil yaşayamam. Cumartesileri vazgeçemediğim bir başka program da Fransız şansonlarını dinleten Cengiz Işılay. Hatta Açık Radyo’dan bir ricam da şu: "Bu şansonların çalındığı program sayısını arttırmak mümkün değil midir? Ve belki hiç programı olmayan Portekiz fadolarının…" Yoksa bu bir buçuk saat Allah emri midir?

Açık Radyo’da program yapmak istesem sabahları tercih ederdim. Öğleden sonra daha esnek sanki ama maalesef onları daha az dinleyebiliyorum. Oysa sabahları olmazsa olmaz biat zamanı. Onların da tümünü dinlemeye kalksam çalışmaya nerdeyse hiç vakit yok. Vicdanım sızlıyor ama işte durum ortada, "ne yapabilirim ki?

Herkese ama özellikle tüm Açık Radyo çalışanlarına bol sevgi, çok çok çok saygı ve çooook teşekkürlerimle. (Ve lütfen dileklerim ciddiye alınsın!)

Yazarın Diğer Yazıları

İnananların affına, umursamazların aklına, inanmayanların bağrına sığınarak...

Şimdilerde ise inançlı kişileri ve inançlarını korumaya almam, bunu üstüme vazife edinmem eş-dosta da biraz tuhaf geliyor olabilir.

Feleğin sillesinden geçmiş solcular, dinci sağcılara çektirilen acıları göremez iken

Dolayısı ile 21. yüzyılda ülkedeki “Kötülük Özneleri” sayısı bir arttı. Kürtler, ama artık özellikle silahlı PKK, solcular ve Alevilere, Fetullah Gülen'in silahsız hareketi “yoldaş” edildi.

Günah çıkartma zamanı: Son 20 yılda yaşananların hesabını bir de “biz” versek...

Bugünlerde ülke sınırları içinde yaşamakta olduğumuz hemen her olgu, hemen her tekil olayın, 21. yüzyıla gireli, 20 küsur yıldır başımıza gelen/geçen en küçük olumsuzluktan en büyük felakete kadar her şeyin, 20. yüzyılda, “Atatürk Cumhuriyeti Dönemi”nde planlanmış, uygulanmış, “yönetici üst, orta sınıflar olarak ülkenin, nimet ve sorunlarını, iç-dış siyaset, tarih ve sosyo-ekonomisini paylaşmamış, paylaşmaya yanaşmamış” olmakla açıklanabileceğini düşünüyorum.