Ahmet Altan ve Mehmet Altan ülke tarihinde yeni dönemi ilan etmeden acullük edip öne atladım (aman kaçmasın!). Ayıp oldu ise kendilerinden özür dilerim, hep bir telaşe halim vardır.
Ve sonuç: 3. Cumhuriyet ya da Cumhuriyet tarihinde 1. Padişahlık Dönemi’ni ilan etmenin artık zamanı geldi diye düşündüm; herkes yazıp duruyordu zaten.
İkinci Cumhuriyet’i Türkiye’ye sunan onlardı; bu da benden oluversin, ne çıkar? Nasılsa artık partili bir cumhurbaşkanı lider de var; çok yanlış olmaz herhalde. Beğenen beğenir, beğenmeyen almaz. Zor yok.
Peki nasıl başlıyor bu Üçüncü?
Toprağı bol, ruhu şad olsun, çok sevdiğim Kolombiyalı yazar öleli iki yıl olmuştu, ona doğrudan danışamadım. Zaten son yıllarını biraz karanlıklar içinde geçirmişti maalesef. Sorsam cevap veremeyecekti belki. Gittim en sevdiğim romanına. Cien Años de Soledad’ın hiç unutamadığım son sayfasını açtım, Seçkin Selvi’nin Türkçe çevirisi ile Yüz Yıllık Yalnızlık’ın son paragrafını okumaya başladım:
“...Sonra kendi ölümünün nasıl ve ne zaman olacağını öğrenmek için bir sayfa daha atladı. Son satıra gelmeden önce, o odadan bir daha çıkamayacağını anlamış bulunuyordu. Çünkü elyazmalarında Aureliano Babilonia'nın şifreleri çözdüğü anda aynalar (ya da seraplar) kentinin rüzgârla savrulup yok olacağı, insanların anılarından silineceği ve yazılanların evrenin başlangıcından sonuna dek bir daha yinelenmeyeceği yazıyordu. Çünkü yüzyıllık yalnızlığa mahkûm edilen soyların, yeryüzünde ikinci bir deney fırsatları olamazdı.”
Ben de kitabı yüzlerce yıl önce iki kere hatmetmiştim, hafızama kazınsın diye; yine de beceremedim. Ayrıntıları, hatta genel hikaye çizgisini tam hatırlamasam da şu son cümle ölürken de aklımda olacak:
“Çünkü yüzyıllık yalnızlığa mahkûm edilen soyların, yeryüzünde ikinci bir deney fırsatları olamazdı.”
Günlerdir huzursuzca beynimde dolanıp duruyor.
Bir sure önce kaybettiğimiz Kolombiyalı yazar Gabriel José de la Conciliación García Márquez’in (1927- 2014) bizlere sunduğu o inanılmaz zenginlikteki hazinenin ilk (ve en çok sevdiğim) romanı.
Türkiye’de ise 101. Yıl Kutlamama Günleri veya Kutlamasızlaştırma zamanı. (üstelik bir de 29 Ekim, 23 Nisan, 19 Mayıs kutlamamaları akla getirilirse...)
Bir de 101. yılın gerçek acı-teessüf ve ağıtlarını eklersek:
Varan 1: 17 Nisan-21 Mayıs 1915 arası günlerde yedi Ermeni vekilin haberleri olmadan Meclis’ten sürgüne yollanarak yollarda katledilmesi.
Varan 2: 2-3 Mart 1994, Salı ve Çarşamba günleri: Sekiz Kürt vekilin dokunulmazlığı kaldırılarak 15'er yıl hapse mahkûm edilmesi
Varan 3: 20 Mayıs 2016 Cuma günü: Anayasa’nın 85. maddesi askıya alınarak TBMM’deki 148 vekilin dokunulmazlığının kaldırılması. 59 vekilinden 53’nün dokunulmazlığının kaldırılması ile bundan en çok zarar görecek HDP olacağının, hatta partinin kapatılma olasılığının bile yüksek olduğunun herkes tarafından bilinmesi...
Sonuncusu, yani Varan 4: Engebeli demokrasinin sonu, 3. Cumhuriyet veya Cumhuriyet Türkiye’sinde 1. Padişahlık Dönemi’nin başlangıcı:
İlan tarihi. 20 Mayıs 2016, Cuma öğlen saatlerinden itibaren.
Suçlular bir değil, bir çok.
Kime şikayet etmeli? Hangi işlevsiz mahkemeye gitmeli?
[email protected]