29 Mart 2022

Düşmanlıklar bitmesin mi? Nefret hep mi sürsün?

Halkların birbirinden sürekli olarak nefret etmelerinden çıkar sağlayan, bu nefretlerden ulusal kimliklerinin şekillenmesi için yararlanma yolunu tutanlar insanlık suçu işlemektedirler

Ukrayna’ya Rus saldırısından bu yana internet sitelerinden yayılan çeşitli ülkelere karşı nefret söylemleri çoğaldı:

-Sevr’de doğu illerimizi Ermenilere veriyorlardı.

-Askerlerimizin kafasına çuval geçirdiler.

-İkinci Dünya Savaşından sonra Kars, Ardahan ve Sarıkamış'ı istediler.

-Kıbrıs’a yöneldiğimizde ambargo uyguladılar.

-İdlib’te 32 askerimizi şehit ettiler.

-Mavi gözlü Ukrayna’lı çocuklara acıyorlar ama  Bodrum’da karaya vuran Suriyeli Aylan Bebeği hatırlamıyorlar.

-Ukrayna’nın cumhurbaşkanı, stand up yaparken bizimle alay etmiş bir Yahudidir.

Halkların birbirinden sürekli olarak nefret etmelerinden çıkar sağlayan yöneticilerin, bu nefretlerden ulusal kimliklerinin şekillenmesi için yararlanma yolunu tutan cahillerin işledikleri insanlık suçları ciltler doldurur.

Simon Winchester, “The Fractured zone”(1999) başlıklı kitabında Kosovalı Arnavutları öldüren Sırpların, tutumlarını, 1389 da Kosova Meydan Savaşı’nda Türklerin öldürdükleri atalarının intikamını aldıklarını söyleyerek savunduklarını anlatır.

1389 dan bu yana bu kadar yüzyıl geçtiği halde Türk’e düşmanlık, körüklenerek bugünlere ulaştı. Bir Sırp askerinin Kosova’da harp meydanını gezen I.Murad’ı öldürmesini, Sırpların en kutsal günü olarak anarak sürdürülen nefret, Yugoslavya’nın parçalanmasına yol açan iç savaşta Miloseviç’in askerlerinin, adları Mustafa, Ahmet vb. olduğundan Bosnalı soydaşlarını”Türk” sayıp soykırıma uğratmalarının nedenlerindendi.

Yugoslavya’da okullarda okutulan edebiyat kitaplarında yer alan ve o ülkenin Şekspiri olarak adlandırılan Petar Petroviç Niegoş’un Müslümanların katledilmesinin gereğinden söz açan Dağ Çelengi başlıklı şiiri, kitaplardan ancak 1998 de Bosna’nın İspanyol governorünün isteğiyle çıkarılmıştı.

Bu yılın 22 Mart’ında bir TED konferansında Ukrayna Savaşını konu edinen ünlü İsrailli Tarihçi Yuval Noah Harari, eskiden gerçekleşmiş çatışmaların, zıtlıkların sürekli körüklenerek düşmanlıkları canlı tutmanın kötülüğünü, mantıksızlığını şöyle açıklamıştır: “Ben Yahudiyim, İsraelliyim, soyumda Nazi soykırımında ölenler var ama bugün soykırımın bir daha gerçekleşmesinin en imkansız olduğu ülkenin neresi olduğunu sorarsanız Almanya derim!”

Benim amcamın oğlu İsmail’i, Fransa Büyükelçimizken bir Ermeni terör örgütü öldürttü. Kimdi bunlar? 1915 te Osmanlı yönetimi sırasında gerçekleşmiş bir kırımın intikamını, Türkiye Cumhuriyetini temsil eden bir insanı yok ederek alacaklarına inanan sapıklardı.

Ben şimdi (çoğunu çok sevdiğim) yüzlerce Ermeni dostumu bu nedenle suçlamayı aklımın kenarından geçirseydim, insanlığın ne olduğunu anlamamış ve bir tarihte Sarıkamış istendiği için bugünkü Ruslardan, Kıbrıs harekatlarından birinde bize ambargo uygulandığı için  şu an hayatta olan Amerikalılardan sonsuza dek nefret etmenin akla yatkın olduğunu sanan cahillerden, Müslümanların katli vaciptir diyen şair Niegoş’tan, amcamın oğlunu öldüren katilden farksız biri olur, düşmanlıkların, savaşların ilelebet sürmesine katkıda bulunur, böylece sadece bugün var olanların değil, çocuklarımın ve onların çocuklarının mutsuzluklarına, yaşamlarının güdükleşmesine, belki de mahvına yol açacaklardan biri olarak geçer giderdim bu dünyadan.

Yazarın Diğer Yazıları

Kralın yalakaları

Maliye Bakanı basın toplantısında “darbe” lafının duyan gazetecilerin merakı üzerine, “Yanlış anladınız. Darp etmek, vurmak demektir, eğlenirken üstüne vurulan çalgı aletine “darbuka” deriz. İşte biz bu vergiyi, çalıp oynamayı yani neşeli bir şeyin habercisi olacağı için böyle adlandırdık” dedi.

Diktatörler ne zaman giderler?

İktidarının sonunun yaklaştığını daha kolay kavrayabilecek bir diktatörün gereksiz çatışmalara girişmek yerine muhalefetle bir şekilde uzlaşıp yerini terk etmesine, böylece belki de yanlışlarının, günahlarının tarih nezdinde daha mülayim bir üslupla irdelenmesine yol açabilir

Bu bebeklere şiddet uygulayanlar onlar mıydı?

Hastanelerde tutulan doğum tutanaklarının -bu konuda yanlışlıkları önleyecek veriler içerebileceklerinden- eksiksiz, doğru ve sonradan değiştirilemeyecek nitelikte olmasının sağlanmasının da şart olduğu kavranmalıdır

"
"