05 Ocak 2025

Yenilenen İstanbul’u adımlarken (6): Haliç Tersanesi ve İstanbul Sanat Müzesi

“İBB Miras” ekibi 288 kişiye, diğer ilgili müdürlüklerle birlikte 460 kişiye ulaşmış. Hepsinin yaptıkları işe gönül verdiklerini, büyük heyecanla çalıştıklarını izliyorum. Bunları arayıp, bulup, bir araya getirenlere saygı duyuyorum, teşekkür ediyorum

Bir önceki yazımda belirttiğim gibi bu yazımla, geçen yıl içinde İBB Kültür Varlıkları Dairesi Başkanı Oktay Özel’in davetlisi olarak, “İBB Miras” kapsamına alınarak gerçekleştirilen kapsamlı restorasyon çalışmaları ardından yeniden İstanbulluların hizmetine açılan eserlere yapabildiğim ziyaretlerin sonuna gelmiş bulunuyorum. Yeni girdiğimiz 2025 yılında, “İBB Miras” kapsamında yenilenen ve artık çok uzun bir listeye ulaşan eserlerin pek çoğunu daha ziyaret edebilmek ve bu sütunlarda yazabilmek arzusuyla noktalayacağım bu diziyi.

2015 yılında PTT’nin çıkardığı pul dizisi ve ilk gün damgası;

“Dâr’üs-Sınâa”dan “Tersâne-i Âmire”ye, “Şirket-i Osmaniye”den “Haliç Tersanesi”ne

Yukarıdaki tamlamalardan ilki Arapçada “dar aş-şinaa” yani “üretim yeri” ya da “sanat atölyesi” anlamına geliyor. İkincisi ise “İmparatorluk Tersanesi”. Aslı Cenevizcede (ya da Ligüryaca) “tersana”[1] olan kelimenin İstanbul’un Fatih Sultan Mehmet yönetiminde fethinden bir süre sonra Osmanlıcaya “tersane” olarak uygulanıp kullanılmaya başlanmasının nedenini anlamak çok kolay. Cenevizliler “Geç Bizans” döneminde (1261-1453) Konstantinopolis’in Pera dediğimiz bölgesinde yarı özerk bir yönetim kurarak, ticaret ağları ve kolonileriyle imparatorluk başkentini Karadeniz’e ve Akdeniz’e bağlamışlardı. Fatih’in fethin hemen ardından, 1455’te, kentin en güvenli yeri olan Haliç’te büyük bir tersane inşa ettirmeye girişmesi, denizciliğin ileride hedef aldığı çok geniş imparatorluk için önemini idrak etmiş olduğunu gösteriyor. Art arda atılan adımlarla bu kıyılar gemi inşa tezgâhları, ambarlar, atölyelerle dolarken, 16. yüzyıla gelindiğinde devletin topraklarında yer alan tüm tersaneler idari olarak buraya bağlanacak ve “tersane” kelimesinin de kullanılmaya başlanmasıyla “Tersâne-i Âmire” adıyla denizcilik ile ilgili her türlü üretimin ve eğitimin sağlanabildiği merkez konumuna gelecekti. Bu merkezin bünyesinde inşa tezgâhları, havuzlar, kışlalar, yelken dikim, kürek yapım atölyeleri ve ustalık eğitimi veren okul, ayrıca bir cami, hamam ve zindan da yer almaktaydı.

Kanuni Sultan Süleyman (1520–1566) döneminde, deniz tarihinin en parlak dönemine ulaşan Osmanlı, her ne kadar 1571'deki İnebahtı yenilgisinden sonra bu alanda gerilemeye başlamış olsa da, hemen ardından 5 ay gibi kısa bir sürede Tersâne-i Âmire’de 150’den fazla kadırga inşa edilerek, 1572 ilkbaharında Osmanlı Donanmasının bütün haşmetiyle Akdeniz’de yeniden boy göstermesi sağlanmış.

Gel zaman, git zaman, Osmanlıların ürettikleri kadırgalarla özellikle Venediklilerin kalyonlarıyla baş etmesinin mümkün olamayacağını idrak etmesiyle 1650'den itibaren Haliç’te kullandığı gemi inşa teknolojisinde değişiklik yapılarak kalyon üretimine geçilmiş.

Tersâne-i Âmire’de inşa edilen kalyonlar

18. yüzyılda ise büyük gemilerin de üretilmeye başlanmasıyla yetersiz kalan alan daha da genişletilecek, Tersanenin ve Osmanlı denizciliğinin modernleşmesi Cezayirli Hasan Paşa ve Küçük Hüseyin Paşa sayesinde gerçekleşecektir. I. Mahmud, III. Selim, II. Mahmud, Abdülmecid ve II. Abdülhamid dönemlerinde eklemeler yapılarak öylesine geliştirilmişti ki, tersanenin bir ucu Kasımpaşa’dan başlayarak öbür ucu Hasköy’e kadar uzanır olmuştu.

Mahmudiye Kalyonu ve Hamidiye Zırhlısı

1839 yılında ilk buharlı yolcu gemilerinden sorumlu Vapurculuk Nezareti (Bakanlığı) kurulmuş. İlerleyen yıllarda tesis edilen “Şirket-i Osmaniye”, “Hazine-i Hassa Vapurları İdaresi”, “Mecidiye Şirketi” de Tersane bünyesinde hayata geçirilmiş. 1910 yılında tersanenin bir bölümünün “İdare-i Mahsusa”nın  (Devlet Vapur İşletmesi) idaresine bırakılmasının ardından tersanenin modernleştirilmesi için yeni girişimlerde bulunulmuş.

1913 yılına gelindiğinde Tersâne-i Âmire, Taşkızak Tersanesi, Camialtı Tersanesi ve Haliç Tersanesi şeklinde üçe bölünecek, Taşkızak Tersanesi donanmaya, Camialtı ve Haliç Tersaneleri ise İnşâât-ı Bahriyye Şirket-i Osmâniyye’sine (Osmanlı Gemi İnşaat Şirketi) devredilecektir.

I.Dünya Savaşı sırasında aktif olan tersane, mermi, çivi ve sac ihtiyaçlarının karşılanmasında etkili olmuş. İşgal yıllarında bir kısmı kullanılamaz hale gelen Haliç Tersanesi, 1930-31’de askeri tersanelerin tamamının Gölcük Tersanesine taşınması ardından boşalmış. Boş kalan alan Seyr-i Sefain İdaresi ve İnhisarlar Vekaletine geçmiş. 1933 yılında ise Fabrika ve Havuzlar Müdürlüğüne devredilen Haliç Tersanesine birtakım onarımlar ve eklentiler yapılmış; nitekim 18 metre genişliğinde 74 metre boyunda bir iskele inşa edilmesi bu döneme rastlar. 1952 yılında Denizcilik Bankasına geçen tersaneye bu defa yeni eklemeler yapılarak atölyeler, dökümhane, marangozhane gibi birimler inşa edilmiş.

Yukarıda bahsettiğim üç tersane arasında 570 yıldır hâlâ aktif ve bu yazımın konusu olan bugünkü Haliç Tersanesi, Tersane-i Amire’nin en ucunda Kasımpaşa’da bulunan bölümünde yer almaktaydı. Internette pek çok aldatıcı bilgi bulunmakta, farklı ülkeler kendi tersanelerini dünyanın en eskileri diye anlatıp durmakta. Nasıl olduysa “wikipedia” bunların hepsini sıralarken Haliç Tersanesinin halen faaliyetine devam eden dünyanın en eski tersanesi olduğunu kaydetmiş. Günümüzde Haliç Tersanesi, aşağıdaki hava fotoğrafında da görüleceği üzere, Kasımpaşa Deresi ile Atatürk Köprüsü arasındaki 70 dönümlük arazide bir rıhtım, iki gemi inşa kızağı ve üç kuru havuz ile atölye binalarından oluşmakta ve Şehir Hatları filosunda yer alan farklı tiplerdeki tüm deniz araçlarının bakım-onarımının yanı sıra İBB Deniz Hizmetleri, İSTAÇ A.Ş., Üsküdar Belediyesi, TCDD, Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü, Adalet Bakanlığı, BOTAŞ gibi kamu kurum ve kuruluşları ile özel sektöre ait gemilerin bakım-onarımları da bu tersanede sürdürülmekte.

Günümüzde Haliç Tersanesi

Haliç Tersanesi - İstanbul Sanat Müzesi

Gelelim “İstanbul Sanat Müzesi”nin yaratılmasına. Ziyaretimde beni Birim Sorumlusu olarak Müzeyi yöneten, Cumhuriyet Dönemi Sanat Tarihi eğitimi görmüş Sertaç Dinçer ve Yardımcısı Ankara Üniversitesi DTCF’nin Tiyatro Bölümü mezunu Ezgi Çetinkaya karşıladı. Hoş sohbetimiz, mekân gezimiz ve ikram ettikleri kahve sırasında “İBB Miras” bünyesinde gerçekleştirilen kapsamlı restorasyon ve yeniden işlevlendirme yoluyla yaratılan İstanbul Sanat Müzesi hakkında bilgilendirildim, işlerine olan tutkularını izledim. Kendilerine müteşekkirim.

Haliç Tersanesi yukarıda belirttiğim gibi asli faaliyetine devam ederken, aynı zamanda bir müze, performans sanatları alanı ve kültür merkezi, kütüphane, sergi ve çocuk sanat atölyesi alanları ile İBB’ye bağlı Beltur A.Ş. tarafından işletilen kafe gibi sosyal mekânlarıyla da hizmet verecek şekilde 3 Mart 2024 günü kent hayatına açılmıştı.

Faaliyetini sürdüren Haliç Tersanesini de gören, yeni yaratılan kafe

Öğrenebildiğim kadarıyla Haliç Tersanesinin bir bölümünün bu şekilde restore edilmesinde İBB Fen İşleri Dairesi Başkanlığı önemli rol oynamış. Fakat yaratılan yeni mekânların yeniden işlevlendirme uygulamasını, tüm projelerde olduğu gibi, elbette İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat’a bağlı Kültür Varlıkları Dairesi Başkanı Oktay Özel’in gözetiminde, ekibinden Projeler Müdürü Merve Gedik’in yönetiminde, kontrolörler Mimar Songül Çelik, İnşaat Mühendisleri Haluk Yılmaz ve Zafer Karakuş ile Makina Mühendisi Ertuğrul İkiz ve Elektrik Mühendisi Saim Şatıroğlu görev almış. Adlarını bilmediğimden yer veremediğim pek çok görevli daha var elbette bu eserin ayağa kaldırılmasında. Hepsine gönül borcumuz var elbette. Var olsunlar...

“Haliç Tersanesi – İstanbul Sanat Merkezi” olarak hayata geçirilen yapılar

Benim seyrettiğim restorasyonla ilgili bir videoda Merve Gedik, yeniden işlevlendirme çalışmalarının henüz tamamlanmadığını belirterek, devam eden ikinci etap çalışmaları kapsamında bir süre sonra alanda yer alan büyük bir binanın İstanbul’un Avrupa yakasının en büyük performans sanatları merkezi olarak devreye alınacağından bahsediyordu.

Her şeyin tamamlanması ardından, Haliç Tersanesi - İstanbul Sanat Müzesi Mart 2024’teki açılışını çok cazip iki etkinlikle gerçekleştirdi. İstanbul’dan uzak olmam nedeniyle ne yazık ki izleme imkânı bulamadığım iki etkinlik. Her ikisi de İBB Kültür Dairesi Başkanı Tolga Volkan Aslan’ın yönetiminde gerçekleştirildi doğal olarak. İlki açık alanda, Tersane binalarının dışında kurulan büyük sahnede, başta ünlü sanatçı Bosnalı Sırp-Hırvat Goran Bregoviç ile Türkiye’nin önde gelen müzisyenlerinin katıldığı ve bir hafta süren “Haliç Festivali”ydi.

Diğer etkinlik ise İstanbul’un sanatsal birikiminin izlerini süren, farklı koleksiyonlar ve kurumlar ile İBB’nin zengin koleksiyonunu içeren “Ah Güzel İstanbul” sergisi. Kolektif bir çabanın sonucu olarak hazırlanan sergide Başkan Ekrem İmamoğlu Koleksiyonu, Ulaş Değirmenci Koleksiyonu, Mustafa Taviloğlu Koleksiyonu, Merey Koleksiyonu, İyem Koleksiyonu, Dr. Şükrü Bozluolcay Koleksiyonu, Meir Dalva Koleksiyonu, Lale-Cengiz Akıncı Koleksiyonu ve Bilge Koleksiyonu da varmış.  

“Ah Güzel İstanbul” sergisinden

Hele hele görememekten en çok yandığım, hakkında yazılar da kaleme aldığım, Venedikli sanatçı Gentile Bellini tarafından 15. yüzyılda yapılan üç Fatih Sultan Mehmet portresinden birini içeren ve Haziran 2020’de Londra’da yer alan bir müzayedede İBB tarafından 770.000 Sterline (6.5 milyon TL) satın alınan tablo.

Tartışmalı tablo

Tekrar etmek pahasına, bu tabloda yer alan ikinci karakterin Fatih’in oğlu Cem Sultan olup olmadığına ilişkin pek çok tartışma yapılmış tarih boyunca. Aslına bakarsanız çok gereksiz bir tartışma. İki nedenden. İlki 45,8 X 34 cm. boyutlarında, kıvrılmış ve çatlamış bir tahta levha üzerine yapılmış olan bu tablonun arkasında “Ritratti di Maometto seconde e di suo Figlio di Gentile Bellino” (İkinci Mehmed ve onun oğlunun Gentile Bellini tarafından resmi) yazmasıdır. Buradan devam ederek ikinci nedene gelmek mümkün. Tarihi biraz yakından bilenler, Fatih’in üç oğlundan Şehzade Mustafa’nın Bellini’nin İstanbul’a gelişinden hayli önce, 1474’te öldüğünü, Fatih’in büyük oğlu Bayazıd’ın ise o sıralarda yani 1479-1480’de vali olarak Amasya'da bulunduğunun farkındadır. Aynı dönemde Konya’da yaşayan Cem Sultan, babası Fatih'in emriyle Rodoslularla Patara Limanında bir buluşma gerçekleştirmiş ve tam da Bellini’nin İstanbul’da, Sarayda bulunduğu sırada, babasına yaptığı görüşmeler hakkında bilgi aktarmak üzere İstanbul’a gelmiştir. Tarihi kayıtlar taraflı olabilir ama şaşmaz!

Tartışma konusu Cem Sultan ve Fatih Sultan Mehmed tablosu

Yukarıda anlatmaya çalıştığım “Ah Güzel İstanbul” sergisinin ardından İstanbul Sanat Müzesi 21 Eylül – 15 Aralık 2024 tarihleri arasında önceki yazılarımda yansıttığım ve yedi mekâna yayılan Mustafa Taviloğlu’nun özel koleksiyonundan oluşan “Bir Koleksiyoner Hikâyesi” sergisinin bir bölümüne ev sahipliği yaptı. Derya Yücel ve Prof. Markus Graf küratörlüğünde gerçekleştirilen bu sergide ise Taviloğlu’nun büyük koleksiyonu içinden özellikle doğa, manzara, deniz ve İstanbul konulu olanlar seçilmiş. Burada amaç, mekân ve tema uyumunu sağlamakmış. Akıllıca!

Bu yazıyı okuyan takipçilerimin bazılarından gelebilecek, “Peki, madem bahsettiğin bölümlerde şimdilerde hâlâ aktif tersane ve hemen yanındaki İstanbul Sanat Müzesi var, o devasa Tersâne-i Âmire’nin gerisine ne oldu?” sorusuyla karşılaşacağımı tahmin ediyorum. Bu yazılarımda gündelik siyasete pek bulaşmak istemiyorum ama çok özetle belirtmem gerekirse, o muazzam, 250 dönümlük alanın tamamı, 2013 yılının sonbaharında İktidara yakınlığı ile bilinen Rixos Otellerinin sahibi ve müteahhit Fattah Tamince’nin başını çektiği “Sembol Uluslararası Yatırım ile Ekopark Turizm-Fine Otel”den oluşan konsorsiyuma 49 yıllığına Yap-İşlet-Devret modeliyle ve 1 milyar 346 milyon dolar ihale bedeliyle verilmişti. Çok büyük bir kompleksin yapımı söz konusu bu alanda. Adım adım gerçekleştirilen projede çok sayıda lüks konut, oteller, marinalar, müzeler (ki bunlardan biri İngiliz “Grimshaw Mimarlık” tarafından tasarlanan yeni Sadberk Hanım Müzesi olacak), kafe ve restoranlar ile alışveriş merkezleri yer alıyor. Projenin kamuya sunulan açıklama ve fotoğraflarına baktığımda Haliç kıyılarında çok büyük, üst düzey bir yaşam alanı yaratılmakta olduğunu izliyorum. Uzaktan çok hoş durduğunu itiraf etmeliyim. Ama ardında çok büyük bir rant yaratıldığından kuşku yok!

“Sembol İnşaat”ın “Tersane İstanbul” projesi görselleştirmesi

Yenilenen İstanbul’daki izlenimlerime son verirken...

Şimdilik elbette; ilerideki dönemde devam etmek dileğiyle...

Bu noktada “İBB Miras” kavramı ve sloganı altında bir yerel yönetim stratejisi olarak ortaya konulan ve aslında İBB Kültür Varlıkları Daire Başkanlığı, İBB Kültür, Fen İşleri Daire Başkanlığı ile Etüd ve Projeler Daire Başkanlığının el ele vererek, “uzun yıllar kaderine terk edilen kültür varlıklarının kurtarılması, restore edilmesi, iyileştirilerek korunması ve sonunda yalnız görünür kılmakla yetinmeyip, kentlilerin ihtiyaçlarını karşılamaya hizmet edecek şekilde yeniden işlevlendirilmesi”ne yönelik çabalarını, gördüklerimle, edindiğim izlenimlerle hayranlıkla karşıladığımı bir kez daha ifade etmek isterim. Son durumda “İBB Miras” ekibi 288 kişiye, diğer ilgili müdürlüklerle birlikte 460 kişiye ulaşmış. Hepsinin yaptıkları işe gönül verdiklerini, büyük heyecanla çalıştıklarını izliyorum. Bunları arayıp, bulup, bir araya getirenlere saygı duyuyorum, teşekkür ediyorum.

Aşağıdaki fotoğrafta bu büyük kadronun hepsi yok ama gene de bu yazı dizimin sonunda onları da göstermek geldi içimden:

“İBB Kültür Varlıkları Dairesi” görevlileri

[1] Daha da ilginci, “tarsana” ile İtalyancada “arzana”, İspanyolcada “darsena”, İngilizcede “arsenal” kelimelerinin hepsinin aynı etimolojik kökenden gelmesi.

Şefik Onat kimdir?

Şefik Onat, TED Ankara Koleji ve Londra Hendon Grammar School'da lise eğitiminin ardından A. Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesinden mezun olmuştur. 1966 – 1982 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı mensubu diplomat olarak Bakanlıktaki görevlerinin dışında OECD İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (Paris), Jakarta ve Islamabad T.C. Büyükelçilikleri, Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciliğinde (New York) görev yapmıştır. 

1982 – 1983 yıllarında Başbakanlık/Devlet Bakanlığı Özel Danışmanlığında bulunduktan sonra devlet memuriyetinden ayrılmıştır.

1984 – 1995 yılları arasında özel sektörde üç farklı şirkette üst düzey yöneticilik hizmetini takiben, 1996'da TOKI tarafından gerçekleştirilen B.M. HABITAT II Konferansının Konferans Hizmetleri Koordinatörü olarak Türkiye tarihinde yapılan en büyük ve en kapsamlı uluslararası organizasyonun sorumluluğunu üstlenmiştir.

Bu konferansın ardından, 1997- 2010 yılları arasında, kendi kurduğu "ASİTANE Etkinlikler" firması eliyle, kamu kuruluşları ya da yerli ve yabancı Birlikler/Dernekler/Şirketlerin çeşitli ulusal ve uluslararası kongre, konferans, tanıtım, özel etkinlik, gösteri organizasyonlarını gerçekleştirmiştir.

Öte yandan, Mimar Prof. Suha Özkan'la birlikte, 2006 yılında tüm dünya mimarlarının çalışmalarını internet ortamında tam eşitlik ilkeleri kapsamında yayınlayabildikleri ve yarıştıkları "World Architecture Community"i kurmuştur.

2010 başından itibaren kendini tamamen emekli ederek eşiyle birlikte Bodrum'a yerleşmiş ve bütünüyle, her zaman özel merakı olan tiyatro ve tarihi roman alanlarında yazmaya yönelmiştir.

Tiyatro yazarı olarak, geçmiş yıllarda TRT'de "Radyo Tiyatrosu" ve "Arkası Yarın" programlarında, özgün + çeviri + uygulama niteliğinde 53 eseri yayınlanmıştır. Günümüze kadar sahne için 6 müzikal/müzikli oyun, 2 sahne oyunu, 5 film senaryosu yazan Onat'ın ayrıca 3 oyun çevirisi vardır.

Yayımlanmış, editörlüğünü yaptığı 2 kitabın dışında, "Son Sultan Abdülhamid" ve "Casuslar İni İstanbul" başlıklı iki belgesel tarihi romanı ve diplomasi dönemi anılarını yansıtan "Diplomasi Dedikleri" başlıklı kitabı bulunmaktadır. ONK Telif Ajansına bağlı bulunan Onat, "T24 Haftalık", "Mesele121.org" ve "EK Eleştiri Kültür Dergisi" yazarları arasındadır.

1943 Ankara doğumlu, evli ve üç çocuk sahibidir. İngilizce ve Fransızca bilmektedir. İngiliz "British Council"ın lisanslı İngilizce hocasıdır.

Yazarın Diğer Yazıları

Yenilenen İstanbul’u adımlarken (5): Anadolu Hisarı Müzesi

Anadolu Hisarı, 2021 yılında yakınındaki “Namazgâh”la birlikte “İBB Miras” tarafından tarihinin en kapsamlı restorasyon sürecine alınmıştı. Cumhuriyetin 100. yılı olan 2023’te “Anadolu Hisarı Müzesi” tabelası altında sosyal mekânları ve kültür-sanat etkinlikleriyle İstanbulluların hizmetine açılmıştı

Yenilenen İstanbul’u adımlarken (4): Yerebatan Sarnıcı Müzesi

Âşık olduğu Perseus’tan onu kıskanan Tanrıça Athena bu saçları yılana çevirmiş ve “Ona kim bakarsa taşa dönüşsün” diye lanetlemiş. Bunun üzerine Medusa’ya ancak ayna tutarak bakan ve yaklaşabilen Persesus onun başını keserek gücünü kendisine katmış. Bu efsane de “Medusa Başı”nın Bizans’ta sütun kaidelerine bakanların taşa dönmemesi için ters olarak yerleştirilmesine neden olmuş...

Yenilenen İstanbul’u adımlarken (3): Artİstanbul Feshane

“İBB Miras” görevlilerinden Y. Mimar Bahar Şahin’in kontrolörlüğünde sürdürülen restorasyon kapsamında binanın temelleri güçlendirilip zemin malzemesi yenilenmiş, özgün su kanalları temizlenmiş, çelik kolonlar, duvarlar onarılmış, güçlendirilmiş, çatı makasları onarılmış ya da yenilenmiş, çatıya titanyum kaplama yapılmış, ahşap doğramalar bütünüyle yenilenmiş ve mevcut depo binaları onarılarak personel odaları, teknik odalar ile depo alanları olarak işlevlendirilmiş, ayrıca dış alanlarda da peyzaj düzenlemeleri gerçekleştirilmiş

"
"