20 Ekim 2024

Yenilenen İstanbul’u adımlarken (1): İBB Miras ve Botter Apartmanı

“Botter Apartmanı” bir ilkler, yenilikler yumağı. İstanbul’un ilk moda evi ve ilk “Art Nouveau” örneği olmasının yanında Türkiye’de inşasında çelik konstrüksiyon kullanılan ilk apartman. Ayrıca kentte hem iş yeri hem konut olarak tasarlanan ilk bina

Casa Botter’in etkileyici cephesinin günümüzdeki hali (Foto: İBB Miras)

Başlarken...

Tamamen kişisel nedenlerle bir süredir ara verdiğim yazılarıma yeniden başlarken, beni izleyen değerli okuyucularıma tekrar “Merhaba” diyorum. Hemen ardından bir dizi “teşekkür”le başlamalıyım bu yeni dizime. Bu yaz Temmuz ve Ağustos aylarını eşimle birlikte geçirdiğimiz İstanbul’da, İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Varlıkları Dairesi Başkanı, Y. İnşaat Mühendisi, Deprem ve Koruma Uzmanı Oktay Özel’in konuğu olarak, “İBB Miras” bünyesine alınarak ayağa kaldırılan, baştan aşağı elden geçilerek yenilenen İstanbul değerlerinin bazılarını ziyaret ettik. Gerek Özel’in kendisine gerek programımızı düzenleyen ve bu ziyaretlerin bazılarında bize refakat eden yardımcılarından Y. Mimar ve Koruma ve Restorasyon Uzmanı Ayberk Soyyiğit’e gerekse bu yazı dizimin hazırlıklarında sonu gelmeyen sorularıma ve bilgi taleplerime bıkıp tükenmeden aksaksız cevap veren Özel’in bir diğer yardımcısı, Sanat Tarihçisi, Kültürel Miras Koruma ve Yönetim Uzmanı Elif Sağdıç’a yürekten teşekkürlerimi sunuyorum. Ziyaret edebildiğimiz ve ileride pek çoğunu daha ziyaret edebilmeyi arzuladığımız eserlerin parmak ısırtan restorasyonlarında izlerini bırakan ve şimdi de yönetiminde bulunan görevlilerin hepsinin alınları öpülesi.

Nedir bu “İBB Miras”?

Kendilerini her zaman dayanışma içinde bir ekip olarak gören ve ayrı ayrı isimlerinin anılmasını pek de arzu etmeyen çalışanların bünyesinde görev yaptığı “İBB Miras”, 2019 yılında, İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat’a bağlı İBB Kültür Varlıkları Dairesi Başkanlığı çatısı altında kurulmuştu. Bugün bünyesinde 70 mimar, 18 mühendis, 11 sanat tarihçisi, 20 arkeolog, 30 restoratör ve 28 restorasyon ustasının bulunduğunu öğrendim. Dünyanın en zengin ve eski tarihine sahip İstanbul’un ne hikmetse bugüne kadar terkedilmiş, unutulmuş ve bazıları yıkılmaya mahkûm edilmiş yüzlerce eserini beş yıl gibi kısa bir sürede nasıl ayağa kaldırdıklarına ve koruma altına aldıklarına hayret etmemek mümkün değil. “Sürdürülebilir koruma” ve “önleyici koruma” yaklaşımlarıyla gerçekleştirilenlerin sayısını vermeliyim ki dünyada böyle bir çalışmanın eşi, benzeri olmadığı anlaşılsın:

63 anıt eser ve sivil mimarlık eseri, 40 kamusal sanat eseri, 207 tarihi çeşme, 610 tarihi mezar ve hazire ile 19 tarihi türbe hak ettikleri değere kavuşturulmuş, 35 yeni müze ve yaşam alanı şehre kazandırılmış.

Daire Başkanı Oktay Özel’e, “İBB Miras kavramının gerisinde ne var, bir marka olarak mı yaratıldı?” diye sorduğumda, özellikle İstanbul’un muazzam tarihi geçmişiyle 40 bine yakın kültürel varlığı barındırdığına işaret ettikten sonra cevabı şöyle oldu:

“Evet, İBB Miras için bir marka diyebilirsiniz ama bu aslında bir yerel yönetim stratejisini ifade ediyor. İstanbul gibi kültürel zenginliği üst düzeyde olan bir şehirde yerel yönetimin vereceği her karar ve aşama, ‘tarihi alan yönetimi’ önceliğiyle gerçekleştirilmeli. İBB Miras bu nedenle kuruldu. İBB Miras’ı tek bir ‘Daire Başkanlığı’ düzeyinde ifade etmek haksızlık olur, bir ‘yerel yönetim stratejisi’ olarak ele almak lazım. Sadece biz değil, İBB Kültür, Fen İşleri Daire Başkanlığı, Etüt ve Projeler Daire Başkanlığı gibi birimlerin de çalışmaları esasında İBB Miras yaklaşımıyla gerçekleştirilmekte.

“Uzun yıllar kaderine terk edilen kültür varlıklarının kurtarılması, restore edilmesi, iyileştirilerek korunması ve sonunda yalnız görünür kılmakla yetinmeyip, kentlilerin ihtiyaçlarını karşılamaya hizmet edecek şekilde yeniden işlevlendirilmesi İBB Miras’ın amaçları arasında.”

40 bin eserin varlığına işaret edilince ve İBB’nin kaynaklarının da sınırsız olmadığı düşünülünce, insanın aklına ilk gelen “öncelikleme” sorunu. Oktay Bey, bu muazzam sayıda eserin önemli bir bölümünün mülkiyeti Vakıflar Genel Müdürlüğü, Kültür ve Turizm Bakanlığı gibi kurumlara ait olduğunu vurguladıktan sonra, kendilerinin İBB mülkiyetinde olan ya da çeşitli protokollerle İBB’ye tahsisi geçmiş kültür varlıkları üzerinde çalıştıklarını, İstanbul gibi bir deprem kentinde olası İstanbul depreminde çökme tehlikesi ile karşılaşılacak yapılara öncelik verildiğini, bir yandan da kamusal ihtiyacı karşılayabilecek olanların ele alındığını belirtti. İBB Miras’ın tüm yetkin teknik kadroları ve yöneticileri birlikte ortak karar veriyorlar. Kamu mevzuatını ve ekonomisini hassasiyetle gözeten bir yaklaşımla tarihi yapıda proje çalışmaları yapılıyor, istihdam edilen özel teknik ekiple uygulaması gerçekleştiriliyor, yeniden fonksiyon kazandırılıyor ve ardından da bu mekânlarda çok sayıda ve çeşitlilikte etkinlik düzenleniyor. Gezebildiğimiz eserlerde düzenlenen etkinliklerden yeri geldikçe bahsedeceğim.

Her ne kadar uluslararası kaynaklar araştırılmakta, gelişmeler izlenmekte, destek elde etmek amacıyla çalışmalar yürütülmekte olsa da bugüne kadar bu bağlamda büyük bir uluslararası iş birliği olmamış. Yapılan işler tamamen iç kaynaklardan karşılanmış.

Artık başlayabiliriz. Yukarıda dile getirilen felsefe, yaklaşımı akılda tutarak atalım yenilenen İstanbul’da ilk adımımızı.

Botter Apartmanı[i]

Anlatacağım, gün gelecek, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun “Çılgın bir eser!” olarak nitelendireceği, Beyoğlu’nda, İstiklal Caddesi üzerindeki, gerçek adı “Casa Botter”, yani “Botter Evi” olan mücevher yapı.

Hep düşünmüşümdür, Sultan II. Abdülhamid İstanbul’da 1896’da düzenlenmesi planlanan “Dersaadet Ziraat ve Sanayi Sergi-i Umumisi”nin tasarımını yapması için aşağıda fotoğrafı görülen ünlü Avusturyalı/İtalyan mimar Raimondo (Tommaso) D’Aranco’yu İstanbul’a davet etmeseydi; adam tam projeleri tamamlamışken Temmuz 1894’te büyük İstanbul depremi olmasaydı; Padişah bu defa kentte hasara uğrayan anıtları restore etmesini D’Aranco’dan istemeseydi; kendisinin bu şekilde başlayan İstanbul  serüveni Saray Mimarı ilan edilmesiyle Abdülhamid’in tahttan indirildiği tarihe kadar, yani 16 yıl sürmeseydi; gerek devlet gerek İstanbul’un elit tabakası için pek çok binanın projesine imza atmasaydı; ve kendisi stil olarak “Viyana Ayrılığı” (Wiener Secession) akımı üyelerinden biri iken, bu akımın etkisiyle doğan “Art Nouveau” akımının İstanbul’daki ilk örneğini Casa Botter projesi ile gerçekleştirmeseydi, bu kent mimari açıdan bunca değerli esere sahip olabilir miydi? 

Bitmedi sorularım, şunları da eklemem gerekiyor: Hollanda doğumlu Jean Botter genç yaşında İstanbul’a yerleşmesi ardından adım attığı terzilik mesleğinde yeteneği ile hızla tanınmasaydı; namı Saraya kadar uzanmasıyla II. Abdülhamid’in ilgisini çekmesi sonucu, zaman içinde gerek onun giyim konusunda danışmanı gerek diktiği kıyafetleriyle resmi saray terzisi olarak atanmasaydı; ayrıca üst düzey bürokratlar ve ünlüler için zamanının Avrupa modasına uygun çizgilerle elbiseler üretmesi sayesinde kazandıklarıyla İstanbul’un ilk moda evini kurmaya karar vermeseydi; bu amaçla “Cadde-i Kebir”de göz alıcı bir bina tasarlaması işini kendisi gibi kentte nam salan mimar D’Aranco’ya vermeseydi; inşaatın 1901 yılında tamamlanmasıyla “Casa Botter” açılmasaydı, böyle bir hazineye sahip olabilir miydik?

Raimondo D’Aranco

Ve şunları da sorarsam sanırım sorular silsilemi tamamlamış olurum: Uzun yıllardır sonu gelmeyen bir dava nedeniyle kapalı tutulan ve halktan esirgenen bu hazine, her ne kadar sonunda gerçek sahiplerinin eline geçse de, “İBB Miras” çatısı altında baştan aşağı yenilenen İstanbul kültürel miras envanterine kaydedilip, yapılan incelemeler sonucu rahatlıkla restore edilebileceği anlaşılmasaydı ve projelerinin hazırlanması ardından işe girişilip, bir yılda iki katının tamamlanmasıyla Nisan 2023’te “Casa Botter Sanat ve Tasarım Merkezi” olarak açılmasaydı, şimdi İstanbullular böyle etkili bir sergi salonu ve halka açık çalışma alanına kavuşabilirler miydi?

Gelmiş geçmiş...

“Botter Apartmanı” bir ilkler, yenilikler yumağı. Yukarıda belirttiğim gibi İstanbul’un ilk moda evi ve ilk “Art Nouveau” örneği olmasının yanında Türkiye’de inşasında çelik konstrüksiyon kullanılan ilk apartman. Ayrıca kentte hem iş yeri hem konut olarak tasarlanan ilk bina. Pera Palas Otelinden sonra içine asansör kurulan ikinci yapı olma özelliği de taşırken, bir ilk daha var bu binayla ilgili. Malum, bizim tarihimizde gelinlikler hep kırmızı olagelmiştir. Buna karşılık evlenecek olan II. Abdülhamid’in kızı Naile Sultan, Avrupa moda dergilerinde gördüğü gibi beyaz bir gelinlik giymek istemiş. Fakat kendisi cesaret edemediği için terzi Jean Botter’den babasını ikna etmesini rica etmiş. İzin vermiş sonunda Sultan ve Sarayda ilk beyaz gelinlik Naile Sultan’a nasip olmuş.

Jean Botter Casa Botter’de müşterileriyle

Bu arada Botter’in 1913 yılında “Mustafa Kemal Bey” için de bir yelek diktiğini ve bunun halen Şişli Atatürk Hatıra Evi’nde muhafaza altında olduğunu belirtmeden geçmeyeyim.

Botter’in Mustafa Kemal için diktiği yelek

II. Abdülhamid’in tahttan indirilmesinden bir süre sonra rahatsızlığı nedeniyle Avrupa’ya giden Jean Botter bir daha İstanbul’a dönmez. Bir süre sonra kendisini izleyecek olan ailesi binayı Osmanlı Donanma Nazırlığı yapmış Kaptan-ı Derya Osman Paşa’nın oğlu Mahmut Nedim Beye satar. Nedim Bey ise 1939'da genç yaşta hayatını kaybedince eşi Zeynep (Ovayar) Hanım, binanın bazı katlarını çeşitli ticari kuruluşlara ofis olarak kullanılmak üzere kiralar. Farklı kaynaklardan tespit edebildiğim kadarıyla giriş kat 1950’de Sanayi Bankası A.Ş.’nin bir şubesi olarak kullanılmaya başlanmış. O zaman gerçekleştirilen tadilatta, aşağıda anlatacağım, içinde bulunan asma kat yıkılmış. Bu dönemde birinci kat da İstanbul Esnaf ve Sanatkârlar Dernekleri Birliğinin merkezi olarak kullanılırken, 1976-1990 yılları arasında Ferit Edgü’nün iki arkadaşıyla birlikte kurduğu ve editörlüğünü yaptığı Ada Yayınları ve Data Ajansı, Botter Apartmanının 3.katında bulunuyormuş. Aynı dönemde geniş vitrinli zemin kat Obam Giyim Merkezi adlı bir konfeksiyon mağazasıdır.

Zeynep Hanım’ın ölümünden sonra ise sahipsiz kalan yapıya neye dayanarak olduğunu anlayamadığım bir şekilde Hazine el koymuş. Fakat ikinci dereceden mirasçılar işin peşini bırakmamış elbette; ama açtıkları dava yıllarca sürerken bina da sahipsiz ve bakımsız kalmış. Bu arada pek çok yerinde yıpranma ve çökmeler meydana gelmiş. Nihayet hukuk sürecinin 2007'de tamamlanmasıyla Zeynep Ovyar'ın yeğenleri Tuli Kamhi ve Emine Selbeş, Botter Apartmanını Hazine'den devralabilmişler. Her ne kadar yeni sahipleri binayı yeniden ayağa kaldırmak istese ve bu amaçla değerli mimarlarımızdan Han Tümertekin’e bir restorasyon projesi yaptırmış olsa da sanırım mali nedenlerle bunu gerçekleştirememişler.  

Botter Apartmanının perişanlık dönemi

Ama işte gün gelecek, İstanbul’un kayıp giden böyle hazinelerini ayağa kaldırmaya kararlı olan Ekrem İmamoğlu yönetimindeki İstanbul Büyükşehir Belediyesi ve bu görevi üstlenmiş olan Kültür Varlıkları Dairesi yetkilileri, sahiplerinin kapısı çalacak, binanın belli bir süreyle bir sanat ve tasarım merkezi olarak kullanılması koşuluyla gerekli restorasyonu üstleneceklerini ifade edecektir. Varılan anlaşma ardından 2021 yılında başlayan restorasyon hâlâ devam etse de 2023 yılında zemin ve birinci katın tamamlamasıyla “Casa Botter İBB Sanat ve Tasarım Merkezi” devreye alındı, İstanbul halkına yeniden “Merhaba!” dedi.

Botter Apartmanı mimarisi ve süslemeleri

Tünel'de, İsveç Büyükelçiliğinin bir bina yanında, caddeden arkaya doğru belli bir açıyla uzanan oldukça dar bir arsa üzerine, bitişik nizamda inşa edilen bina, uzun ve yamuk bir yapıya sahip. Çekme kat ve terası ile birlikte toplam yedi katlı. Arsanın bizzat Sultan Abdülhamid tarafından Jean Botter’e bağışlandığı belgelenmiş bir gerçek.

Jean Botter’in hem işyeri hem de aile konutunu içerecek şekilde tasarlanan binanın zemin katı cephesi, giriş kapısının sağ yana çekilmesiyle asimetrik bir yapıya sahip. Yüksek tavanlı giriş katının geri kalan bölümünde ve yan tarafta kurulan bir merdivenle çıkılan asma katta moda evinin göz alıcı teşhir salonu bulunuyormuş. Bundan sonra cephesi simetrik tarzda yükselen binanın birinci katının ön tarafında müşterilerin kabul edildiği ve provalarının gerçekleştirildiği salon, arka taraflarında ise kendisinin ve yardımcılarının çalışma odaları varmış. Üst katlar ise Botter Ailesinin yaşam alanıymış. En tepedeki çekme katın önünde harika tasarlanmış bir korkuluğa sahip, ailenin hava almak için kullandığı anlaşılan bir balkon yer alıyor. Bahçesinde de muhtemelen bazı çalışanlara ikametleri için tahsis edilmiş bağımsız bir bölüm mevcut.

Raimondo D’Aranco binayı, eliptik planlı merdiven holü, eğrisel çizgili merdivenleri, sahanlıkları, merdiven korkulukları, vitraylı pencereleri, daire kapıları, asansör kabini ve demir kafesiyle, Art Nouveau mimarlığına özgü bir şekilde tasarlamış. Binanın tüm iç ve dış süslemelerinin tasarımı da en ince ayrıntılarına kadar D’Aranco tarafından çizilmiş ve uygulanmış. 32 paftadan oluşan orijinal proje günümüzde İtalya’nın Udine kentinin Gallerie Del Progetto Müzesi’nde koruma altında.

Merdivenler, asansör ve giriş kapısı

Ön cephenin taş kaplamalarının birer birer hangi boyutlarda olacağını dahi D’Aranco belirlemiş. Bunların üzerine yerleştirilen çiçek işlemeleri, kurdeleler, yüksek dallar, aralarına yayılan güller, gülümseyerek aşağıyı seyreden Tarım ve Bereket Tanrıçası Demeter rölyefleri, çelengler, birinci katın önündeki eliptik planlı balkonun metal korkuluğu ve bağlantı elemanları ile bunlara tutturulmuş gece gündüz yanan lambalar, hepsi bir arada sanırsınız bir Art Nouveau şöleni. Böyle çalışılmış başka bir cephe yok İstanbul’da.

İzlenimler

Casa Botter’i Ayberk Soyyiğit’in refakatinde ziyaretimizde Müdür Yardımcısı Gizem Altaş tarafından ağırlandık. Ayberk Bey’in doyurucu anlatımıyla binanın gerek açılmış, hizmete alınmış kısımlarını gerek çalışmaların devam ettiği bölümlerini gezdik. Anladığım kadarıyla çalışmanın tamamlanması ve binanın bütünüyle hizmete alınması için iki yıl kadar bir süre gerekli. Yapılan restorasyon ise en mükemmel düzeyde. Yer yer binanın tarihindeki aşamaları belgelemek amacıyla bazı duvarlarda sıvalar kaldırıldıktan sonra açıkta bırakılırken, bazı yerlerde de farklı tarihlerdeki sıvaları, boyaları görmek mümkün. Şunlardan bahsediyorum:

Binanın giriş katına, yukarıda kaydettiğim kapsamda, sergi salonu fonksiyonu kazandırılmış ve “Solo Botter” adı altında art arda açılan sergilere ev sahipliği yapmakta. Açılışından bugüne altı sergiye yer verilmiş. Biz gezdiğimiz sırada Nuri İyem’in farklı dönemlerinde yaptığı eserlerden oluşan sergi vardı. Şimdilerde açık olan ise Komet sergisi ve 12 Ocak 2025 tarihine kadar ziyaretlere açık kalacak.

Casa Botter giriş katında Nuri İyem sergisi (Foto: İBB Miras)

Yapının birinci katında çalışanların ofisleri ile bir toplantı ve konuk ağırlama salonuna yer verilmiş. Her İBB Miras eserinde olduğu gibi bir kitaplık da kurulma safhasında. Şimdilerde şantiye binası olarak kullanılan arka bahçedeki bağımsız bölümün restorasyonun tamamlanması ardından kafe/restoran olarak devreye gireceğini anlıyorum.

Gerçekleştirilen restorasyonun mükemmel denilecek niteliğini göstermesi açısından bazı fotoğraflar sunarak sonlandırmak istiyorum bu bölümü:

Casa Botter’in yenilenmiş cephesi (Foto: İnan Kenan Olgar 2023)

Casa Botter yenilenmiş iç mekânlar (Foto: İBB Miras)
Casa Botter’de yenilenmiş vitray camlar ve aydınlatma elemanı (Foto: Ülgen Özgül)

[i] Edebiyat meraklılarına: Benim gibi ONK Ajans yazarları arasında bulunan ve tarihi gerçekler üzerine kurulmuş romanlar yazan Ayşe Övür’ün, Remzi Kitabevi tarafından yayımlanmış “Botter Apartmanı” romanını tavsiye ederim.

Şefik Onat kimdir?

Şefik Onat, TED Ankara Koleji ve Londra Hendon Grammar School'da lise eğitiminin ardından A. Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesinden mezun olmuştur. 1966 – 1982 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı mensubu diplomat olarak Bakanlıktaki görevlerinin dışında OECD İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (Paris), Jakarta ve Islamabad T.C. Büyükelçilikleri, Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciliğinde (New York) görev yapmıştır. 

1982 – 1983 yıllarında Başbakanlık/Devlet Bakanlığı Özel Danışmanlığında bulunduktan sonra devlet memuriyetinden ayrılmıştır.

1984 – 1995 yılları arasında özel sektörde üç farklı şirkette üst düzey yöneticilik hizmetini takiben, 1996'da TOKI tarafından gerçekleştirilen B.M. HABITAT II Konferansının Konferans Hizmetleri Koordinatörü olarak Türkiye tarihinde yapılan en büyük ve en kapsamlı uluslararası organizasyonun sorumluluğunu üstlenmiştir.

Bu konferansın ardından, 1997- 2010 yılları arasında, kendi kurduğu "ASİTANE Etkinlikler" firması eliyle, kamu kuruluşları ya da yerli ve yabancı Birlikler/Dernekler/Şirketlerin çeşitli ulusal ve uluslararası kongre, konferans, tanıtım, özel etkinlik, gösteri organizasyonlarını gerçekleştirmiştir.

Öte yandan, Mimar Prof. Suha Özkan'la birlikte, 2006 yılında tüm dünya mimarlarının çalışmalarını internet ortamında tam eşitlik ilkeleri kapsamında yayınlayabildikleri ve yarıştıkları "World Architecture Community"i kurmuştur.

2010 başından itibaren kendini tamamen emekli ederek eşiyle birlikte Bodrum'a yerleşmiş ve bütünüyle, her zaman özel merakı olan tiyatro ve tarihi roman alanlarında yazmaya yönelmiştir.

Tiyatro yazarı olarak, geçmiş yıllarda TRT'de "Radyo Tiyatrosu" ve "Arkası Yarın" programlarında, özgün + çeviri + uygulama niteliğinde 53 eseri yayınlanmıştır. Günümüze kadar sahne için 6 müzikal/müzikli oyun, 2 sahne oyunu, 5 film senaryosu yazan Onat'ın ayrıca 3 oyun çevirisi vardır.

Yayımlanmış, editörlüğünü yaptığı 2 kitabın dışında, "Son Sultan Abdülhamid" ve "Casuslar İni İstanbul" başlıklı iki belgesel tarihi romanı ve diplomasi dönemi anılarını yansıtan "Diplomasi Dedikleri" başlıklı kitabı bulunmaktadır. ONK Telif Ajansına bağlı bulunan Onat, "T24 Haftalık", "Mesele121.org" ve "EK Eleştiri Kültür Dergisi" yazarları arasındadır.

1943 Ankara doğumlu, evli ve üç çocuk sahibidir. İngilizce ve Fransızca bilmektedir. İngiliz "British Council"ın lisanslı İngilizce hocasıdır.

Yazarın Diğer Yazıları

Yenilenen İstanbul’u adımlarken (5): Anadolu Hisarı Müzesi

Anadolu Hisarı, 2021 yılında yakınındaki “Namazgâh”la birlikte “İBB Miras” tarafından tarihinin en kapsamlı restorasyon sürecine alınmıştı. Cumhuriyetin 100. yılı olan 2023’te “Anadolu Hisarı Müzesi” tabelası altında sosyal mekânları ve kültür-sanat etkinlikleriyle İstanbulluların hizmetine açılmıştı

Yenilenen İstanbul’u adımlarken (4): Yerebatan Sarnıcı Müzesi

Âşık olduğu Perseus’tan onu kıskanan Tanrıça Athena bu saçları yılana çevirmiş ve “Ona kim bakarsa taşa dönüşsün” diye lanetlemiş. Bunun üzerine Medusa’ya ancak ayna tutarak bakan ve yaklaşabilen Persesus onun başını keserek gücünü kendisine katmış. Bu efsane de “Medusa Başı”nın Bizans’ta sütun kaidelerine bakanların taşa dönmemesi için ters olarak yerleştirilmesine neden olmuş...

Yenilenen İstanbul’u adımlarken (3): Artİstanbul Feshane

“İBB Miras” görevlilerinden Y. Mimar Bahar Şahin’in kontrolörlüğünde sürdürülen restorasyon kapsamında binanın temelleri güçlendirilip zemin malzemesi yenilenmiş, özgün su kanalları temizlenmiş, çelik kolonlar, duvarlar onarılmış, güçlendirilmiş, çatı makasları onarılmış ya da yenilenmiş, çatıya titanyum kaplama yapılmış, ahşap doğramalar bütünüyle yenilenmiş ve mevcut depo binaları onarılarak personel odaları, teknik odalar ile depo alanları olarak işlevlendirilmiş, ayrıca dış alanlarda da peyzaj düzenlemeleri gerçekleştirilmiş

"
"