Stephen Sondheim için "ölüm ardı yazım"ın son bölümüne eriştik değerli müzik, müzikal sever okuyucularım.
"En parlak eser" olarak zirveye oturan Sweeney Todd müzikalinden iki yıl sonra, Sondheim'ın 1981'de sahnelenen, hikâyesi sondan başa doğru akan Neşeyle Yuvarlanıp Gidiyoruz (Merrily We Roll Along) geldi. Bu müzikalin tarihçesi garipliklerle dolu. Metni yazan George Furth idi, yönetmen koltuğunda usta Harold Prince vardı, tamamı gençlerden oluşan oyuncular çok iyi iş çıkardıklarını düşünüyordu, fakat... Eleştirmenlerin el birliği etmişçesine yerden yere vurmasıyla müzikal ancak 16 kez perde açabildi ve sahneden kaldırıldı. Garip olan şu ki, bu eserdeki bazı şarkılar Sondheim'in en başarılı şarkıları arasında anılıyor (Our Time ve Old Friends gibi), her yerde her zaman söyleniyor. Ama asıl garip olan, bu eserin o gün bugündür dünyanın her yerinde yüzlerce kez sahnelenmiş, binlerce sanatçının bu müzikalde sahneye çıkmış olması. Üstelik pek çok kişi hâlâ, "En iyi müzikallerinden biridir, hatta en iyisidir," diyor! Peki 2001'de Londra West End'de sahnelendiğinde "En İyi Müzikal" dahil üç dalda İngiltere'nin en büyük ödülü olan Laurence Olivier Ödülü almasına ne demeli?
Olağanüstü dekoruyla Neşeyle Yuvarlanıp Gidiyoruz
Kimin aklına geldiyse, 1994 yılında, ilk kadroda yer almış olan ve artık hayatta çok farklı yönlere gitmiş sanatçıların toparlanıp, Susan H. Schulman yönetiminde eserin "Off-Broadway"de yeniden sahnelenmesi büyük bir olaydı.
Sonradan, bu defa 2016'da, ilk müzikalde genç bir sanatçı olarak yer almış olan Lonny Price, bu müzikalin başına neler geldiğini anlatan bir belgesel film yaptı: Olabilecek En Kötü Şeyin En İyisi (Best Worst Thing That Ever Could Have Happened). Çok duygusal sahnelerin yer aldığı bu belgesel şimdilerde Netflix'te yayında.
Derken efendim, yaşanan bu hayal kırıklığını unutturacak yeni "mücevher" Sondheim eseri 1984'te geldi: Pazar Günü George'la Parkta (Sunday in the Park with George). Fransız "puantilist" ressam Georges Seurat üzerine kurulu müzikal, 100 yıl önce ressamın ünlü "La Grande Jatte Adasındaki Parkta Bir Pazar Öğleden Sonrası" resmini[1] yaratmasının adım adım lirik anlatısıdır. Nasıl "mücevher" olmasın ki, ilk sahnelendiğinde 604 kez perde açan eser Sondheim ile metninin yazarı ve yönetmeni James Lapine'e 1985'te tiyatro dalında Pulitzer Ödülü kazandıracaktı!
Uvertürü yoktur bu müzikalin, doğrudan boş bir tuvalin önüne oturmuş Seurat'nın seyirciye resmin ne demek olduğunu anlatmasıyla başlar.
"Beyaz, ... Boş bir sayfa veya tuval, ... çaba, ... gerginlik, ... bütünü eksiksiz düzenlemek uğruna, ... tasarım, ... kompozisyon, ... denge, ... ışık, ... ve âhenk."[2]
Sauret (solda) resmini yaratıyor.
Her bir ifadenin ardında çarpıcı, kavrayıcı beş notalık bir arpej duyulurken, resmi çizilecek parkın ağaçları, gölü, şusu busu birer birer belirecektir; oyun boyunca da yaratacağı her bir kişi, köpek, maymun, vs... Sanata düşkünlüğü aşkı bastırıp, ilgi bekleyen sevgilisini ihmali, bir noktada kadının onu terk etmesine sebep olurken Seurat hâlâ sanat peşindedir:
"... Bir şapkayı bitirip de,
Diğerine başlarken,
O şapkayı bitirirken,
Bak, bir şapka yaptım,
Hiç yokken yarattım."
Benim de saygıyla, hayranlıkla Sondheim'e "şapka" çıkardığım müzikalde, "Puantilist" denen, tuvale noktalar halinde binlerce kez dokunup eser yaratan ressamın sevgilisinin adının da "Nokta (Dot)" olmasına ne dersiniz!
İki perdelik, hiç dans içermeyen müzikalin ilk perdesinde, Georges Seurat adım adım ünlü tablosunu yaratırken, Sondheim seyirciye bir tabloya nasıl bakılması gerektiğini anlatmaktadır ki, bu bana hep John Berger'in Görme Biçimleri (Ways of Seeing) kitabını hatırlatmıştır. İkinci perdede ise yüz yıl sonrasına atlanıp, Seurat'ın kendisi gibi ressam olmuş kurgusal torununun, insanların "tüketici" olmaya yönlendirildiği çağımızda nasıl sanat yaptığı izlenir.
Artık Sondheim'dan üç yılda bir müzikal bekler hale gelmiştik. Nitekim Sondheim yine müziğini besteleyip şarkı sözlerini kendisinin yazdığı Ormanın Derinliklerinde (Into the Woods) adlı eseriyle karşımıza çıktığında 1987 yılına ulaşmıştık. Metin yazarı yine James Lapine'di. Alman Grimm kardeşlerin Kül Kedisi, Rapunzel, Kırmızı Başlıklı Kız gibi masallarındaki karakterleri tek bir öykü etrafında toparlayan bir müzikaldi bu. Eser çocuk masallarından yararlanıp çocuk – ebeyn ilişkisini irdeliyordu. Kendisiyle yapılan bir söyleşide Steve müzikalinde, "Bebeklerle sorun yaşayan baba benim babam, çocuk doğurduğu için pişmanlık duyan anne de benim annemdir," diyecekti...
Ormanın Derinliklerinde 2014'te filme çekildiğinde başrollerde Meryl Streep, James Corden ve Johnny Depp vardı.
Tüm karakterleriyle Ormanın Derinliklerinde (Into the Woods)
Üç yıl daha, yıl 1990, Kâtiller (Assassins) "Off-Broadway" bir tiyatroda perde açtı. O sahnede 73 kez oynayacak, Broadway'de sahnelenmesi ancak 2004'te gerçekleşecek ve üç Tony Ödülü alacaktı. Metni John Weidman yazmıştı, müzik ve şarkı sözlerini elbette Sondheim. Abraham Lincoln'den John F. Kennedy'e katledilen ABD başkanları tarihini, "Amerikan Rüyasını alnından vururcasına," nakleder müzikal, ama bir farkla: Kâtillerin gözünden bir anlatıyla! Farklı zamanlarda yaşamalarına rağmen müzikalde karşılaşan ve ilişki kuran dokuz kâtil, finalde hep birlikte "Herkesin Hakkı Vardır" şarkısını söyledikten sonra silahlarını çekip seyirciyi kurşun yağmuruna tutar:
"Hedefin belliyse, tırmanırsın her yere,
Herkesin hakkı vardır rüyasına erişmeye,
Herkesin hakkı vardır farklı olmaya,
Farklı olmak istersen elbette.
...
Zengini, fakiri, siyahı, beyazı,
Nasıl varsa her kişinin bir lokmaya hakkı,
Öyle vardır herkesin rüyasına erişmeye hakkı."
Kâtiller (Assassins) final sahnesi
Stephen Sondheim'ın sadece müzikalde değil, başka alanlarda da çalışmaları vardı elbette. Birkaç yıl popüler "New York Dergisi"ne hazırladığı çok çetrefil çapraz bulmacalardan tutun da, sahtekâr bir Fransız finansçısını anlatan, Alain Resnais'in yaptığı "Stavisky" gibi farklı filmlerin müziklerine (1990 tarihli Dick Tracy filminde Madonna'nın söylediği şarkısıyla bestecimiz bir de Oscar kazanacaktı şuradan seyredebilirsiniz.
Anthony Perkins'le birlikte yazdığı The Last of Sheila dahil birkaç film senaryosuna, çeşitli üniversitelerin ya da önemli derneklerin düzenlemesiyle verdiği dersler, konferanslar, söyleşiler, katıldığı işliklere, beste ve şarkı sözleri yazma teknikleri üzerindeki kitaplarına kadar... Sondheim hakkında üç ayda bir yayımlanan derginin yanında, hakkında yazılan kitaplar, adıyla açılan müzik okulları ve adına yaratılan ödüllerin tümünü sıralamak bile imkânsız. Kendi açtığı müzik akademisi ve genç müzikal yazar ve bestecileri için koyduğu burslar da cabası.
Sondheim'a iki kez Yaşam Boyu Başarı Ödülü verildi: Biri 2008'de, Kennedy Merkezi Ödülü, diğeri 2008'de Tony Ödülü. 2015'te aldığı ABD Başkanlık Özgürlük Ödülü'nden daha önce bahsetmiştim.
2009'da Sondheim, New York Manhattan'daki evinde
"Steve" Sondheim hayatında iki müzikal daha yaratacaktı. İlki, 1994'te sahnelenen tek perdelik bir eserdi. İtalyan yazar ve film yönetmeni Ettore Scola'nın 1981 tarihli Aşk İhtirası (Passion d'amore) filminden esinlenen Sondheim'ın bizzat kurguladığı ve Lames Lapine'in kaleme aldığı metinle yaratılan İhtiras (Passion) idi. 19. yüzyıl İtalya'sında genç bir askerin kendinden çok büyük, ciddi bir sinir hastası, saplantılı, kıskanç, tutarsız bir kadınla ateşli aşkı yansıyordu sahneye, "aşkın mantıklısı yoktur" dedirtircesine! Bazı geceler seyircinin sahnede gördüklerini hazmedemediğini, yerlerinden fırlayanların avaz avaz bağırdığını da ekleyeyim. Bunlara karşı Sondheim açıklamasında, "... D. H. Lawrence'ın[3] mücevher ateşiyle yanan, kaba ve bencil davranışlarda kaynağını bulan gerçek aşkın saf olabileceğini kabullenmek mümkün değil. Galiba kendisinin de aynen sahnedeki karakterler gibi duygulara sahip olduğunu anlayıp tepki gösteriyor seyirci," diyecekti.
"Ne oldu sonra?" diye soracak olursanız, pek çok eleştirmenin, "Sondheim yeni bir kapı daha açtı," diyerek göklere çıkardığı eser, ertesi yıl 4 Tony Ödülü ve 6 Drama Masası Ödülü ile taçlandırılacak, Londra'da sahnelendiğinde de Laurence Olivier Ödülüne uzanacaktı.
İhtiras (Passion)
Geldik son müzikale: Ortak çalışmalarının üzerinden 20 yıldan fazla geçmişti ki Stephen Sondheim ve Harold Prince 2003'te tekrar buluştu. Eski bir müzikali alıp, farkı isimlerle ve değişikliklerle işliklerde deneyip, en sonunda Zıpla (Bounce)'da karar kalan ikili, bu müzikalde, bir zamanların Amerika'sında altına hücum döneminden 1920'lerde yaşanan konut inşaatı patlamasına kadar geçen dönemi iki fırsatçı, sahtekâr kardeş üzerinden anlatıyordu. John Weidman'ın metnini yazdığı eser hem Şikago'da hem de Vaşington'da sahnelendi, ama pek tutmadı. 2003'te "Off-Broadway"de yeniden sahnelendiğinde ise yönetmen koltuğunda John Doyle oturuyordu, adı Turne Gösterisi (Road Show) olmuştu, içeriği ve bazı şarkıları bir kısmen değiştirilmişti. Londra dahil başka ülkelerde de sahnelenmesine, birkaç ödül de almasına rağmen Sondheim'in başarılı bir oyunu olduğu söylenemez.
Stephen Sondheim'ın artık müzikallere veda etmek zamanı mı gelmişti ne? Öyle olmasa 2006'da yeni bir müzikal yazıp yazmayacağı sorulduğunda neden şu lafları sarfetsin ki:
"Hayır... Yaşla ilgili. Enerjisi azalıp endişesi arttıkça yeni fikirler bulmakta zorlanıyor insan. Kendine güven de kalmıyor. Yalnız ben değilim bu durumda olan. Başkalarına da sorduğumda aynı şeyi duydum. İnsanlar senden daha fazlasını istiyor, sen de bunu biliyorsun ama... yapmamalısın!"
Yapmadı nitekim. Farklı zamanlarda eserlerinden şarkıların ve sahnelerin birleştirilmesiyle sahnelenen konser/gösterilere katkıda bulundu. 80. yıl dönümünde New York ve Londra'da sahnelenen devasa konser/gösteriler ortalığı kırdı geçti, DVD'leri inanılmaz sayılarda satıldı. Şu adresten Youtube'a girerseniz bazı şarkıları art arda bulabilirisiniz:
Biz de Sonheim'a veda edelim artık. Onun müzikallerinden şarkı sözleriyle...
"Ne güzel değil mi,
Sanatçıların bizi böylesine cezbetmesi?
...
Önce yaptıklarına bak,
Sonra ne istediğine,
Nereye ulaştığına değil,
Ne olacağına bak.
Bana neler verdin,
Hele bir bak.
Sen açtın gözlerimi,
Öğrettin görmeyi,
Her ağacı farketmeyi.
...
Hayatımın bir yerlerinde,
Bir parçası olmadığın,
Yok tek bir gün,
Sensiz geçen bir gün,
Belli ki hep kalacaksın öyle.
[1] Resmin orijinali Şikago Sanat Enstitüsü'ndedir.
[2] Bu yazıdaki tüm şarkı sözü çevirileri Şefik Onat'a aittir.
[3] "Lady Chatterley'in Sevgilisi" romanı yazarı.