11 Ağustos 2024

Renkler Âlemi (6) | Mavi diyorduk...

Günümüzde dünyada ticareti 100 milyar dolardan fazla ve her ne kadar mavi kot pantolon denilince akla ilk Amerika gelse de en büyük üç üreticisi Hintli, dördüncüsü Japon, ardından gelen beşinci üretici ise Gaziantepli Sanko Grubu

Giyimde, modada mavi

Zaman içinde “indigo mavisi” diye adlandırılan boyanın bulunmasıyla üst sınıflar ve aristokrasi elbiselerinde mavi kullanımı hızla yayılmış. Bunun nedenlerinin başında kumaşın türü ne olursa olsun ister pamuklu, ister ipek, ister yün, bu boyanın çivit kullanımına ihtiyaç kalmaksızın üretimde kolayca emilmesi. Üstelik solmuyormuş da.

Bu arada Prusya Kralı I. Wilhelm’in ithali kendileri için pahalı olan “indigo mavisi” boya yerine etrafta bol miktarda bulunan çivitotundan yaratılan mavi renkli boyaya “Prusya Mavisi” adını vererek kendi ordusunun üniformalarını bu renkte ürettirmeye başladığını kaydedeyim. Amerika’da George Washington, İngiliz Whig Partisi’nin rengi olan laciverti kendi ordusu üniformalarının rengi yaparken, aynı renk ilerideki yıllarda İngiliz Deniz Kuvvetleri ve pek çok ülkenin polis teşkilatı üniformalarının rengi haline gelecektir.

Mavi, modern çağlarda hangi tonda olursa olsun giyimde en çok tercih edilen renk. Hele bir de kot yani denim pantolon, yani “blue jeans” olayı var ki eminim giymeyeniniz yoktur, hatta dünyada ulaşmadığı yer yoktur.

Hikâyenin başlangıcında 1871 yılında ABD’nin Nevada Eyaletindeki Reno kentinde terzi Jacob Davis’in madenciler için diktiği pantolonların kumaşlarının, fermuarının ve cep dikişlerinin kısa zamanda parçalanması var. Bir madenci eşinin kendisine gelip de daha güçlü kumaş ve bağlantı/düğüm noktaları bulması önerisi üzerine Davis’in kumaş olarak “ördek kanvası” (duck cloth), bağlantı/düğüm noktalarında da perçin kullanmaya başlamasıyla doğan; zaman içinde patent alması gerektiğini idrak ettiğinde parasızlıktan San Fransisco’daki Alman göçmen Levi Strauss’u ortak etmesiyle devam eden; 1890’da ise farklı fakat daha yumuşak bir kumaş olan mavi denim’e geçişle ve “Levi’s Jeans” markasıyla ünlenerek zirveye ulaşan, 1960-70’li yıllarda erkek giyiminde tahta oturan kot pantolonun üretim hikâyesi. Günümüzde dünyada ticareti 100 milyar dolardan fazla ve her ne kadar mavi kot pantolon denilince akla ilk Amerika gelse de en büyük üç üreticisi Hintli, dördüncüsü Japon, ardından gelen beşinci üretici ise Gaziantepli Sanko Grubu.

Soldan sağa doğru ilk ördek kanvası, ilk mavi denim ve günümüzde moda kot

Madem giyime, modaya geldik, bu alanda devam etmekte yarar var. Daha Amerika’da madenci pantolonu yaratılması öncesinde İngiltere’de çok farklı bir gelişme var. Aristokrat sınıf ve Kraliyet ailesi erkek elbiselerinin modasını belirleyen terzi Beau Brummell’in 19. yüzyıl başlarında yarattığı “Great Male Renunciation” akımı ile erkekler renkli giyimlerinden vazgeçerek, daha sade ve koyu mavi/lacivert elbiselere yönelmektedir. Erkeklerin lacivert iş kıyafetinin yolu böylece açılır. Ha, bu arada erkeklerin en çok kullandığı lacivert blazer’ı da anmalıyım elbette.

Bu bölümde yazılması gereken bir hikâye daha var: Tiffany şirketinin mavinin bir tonunu kendi malı haline getirmesi, tekelleştirmesi! Ama bunun da öncesine, 1990’ların başlarına gideceğiz ilk başta. O yıllarda kuru temizleme dükkânları için yeşil-altın renkli ütü masası yastıkları imal eden Şikago’lu “Qualitex” şirketi, St. Louis’de aynı renkte, aynı türde mal üreten “Jacobson Products” şirketini, kendi renklerini kullanamayacaklarını iddia ederek mahkemeye verir ve davayı kazanır. Kararında yargıç şöyle yazmış: “Tek başına renk ticari bir markanın hakkı olabilir. Başka bir işe yaramasa da bir şirketin ürünlerini diğer şirketlerinkinden ayırt eden belirleyici simge ve kökeninin göstergesi olabilir.”

Bundan sonrasında farklı şirketlerin kendi renklerinin haklarını almaları süreci çorap söküğü gibi gelir. Mesela İngiliz Cadbury çikolatalarının Pantone no.su 2685C olan eflatun için İsviçreli Nestlé ile onlarca yıl süren davayı sonunda kaybetmesi tarihe geçmiştir. Fakat çok başarılı olan birinden bahsetmeliyim mutlaka.

1837’de New York Manhattan’da kaliteli kırtasiye ve benzer türde malzeme üretmek üzere kurulan “Tiffany & Young” şirketinin, zaman içinde gümüş ürünlere de yönelmesi ardından yayımladığı kataloğun kapağında kullandığı uçuk mavi renkle bilinir olması; sonradan adım adım mücevherat üretimi öne geçerken, kutuları için farklı tonlara geçişler denedikten sonra bugün bildiğimiz camgöbeği (turkuaz-firuze) mavi tonuna ulaşması çok ilginç bir hikâyedir. Öyledir ki, Tiffany mücevherlerinin kutusu “tarihte en fazla tanınan ve arzulanan kutu” olarak bilinir. 1998’da bu renk Tiffany adına tescil edilmiş ve üç yıl sonra da “yumuşak, kadınsı, iç gıcıklayıcı” olarak tanınan Pantone “1837 Mavi” (RGB 82, 183, 189) tamamen Tiffany’nin tekeline alınmıştır. Şirket neyi isterse bu renge boyayabilir. İster kutu ister sofra takımları isterse de özel taksilerini!

1889 Paris Dünya Fuarı'ndaki Tiffany pavyonu (Tiffany & Co. Arşivinden)
Soldan sağa doğru, Tiffany kutuları ve Tiffay taksileri

Sanatta, mimaride mavi

Bu alana adım attık mı neler çıkar karşımıza neler! Tabii en başta da bizim topraklarımızda Osmanlı’dan önce yerleşik Bizans’ta ve günümüzde tüm Yunanistan topraklarında dini yapıların kubbelerinde kutsal renk olarak bilinen mavi. Ama zaten Bizans’ta aristokratlar ve papazlar mavi, halk ise yeşil olarak ikiye ayrılmamış mıydı?

Yunanistan Santorini Adası'nda kilise

Ya Bizans’ı ortadan kaldıran Osmanlı’nın tarihimizde çok önemli yeri olan mavi çinileri? 15. yüzyılda Çin’den gelen mavi ve beyaz seramiklerden etkilenerek ortaya çıkan İznik çinileri ile daha o dönemlerde yapılan ve Bursa kentinin simgesi olarak bilinen Yeşil Cami (adına bakmayın çinileri mavidir!) ve Muradiye Camisinden tutun da Mimar Sinan’ın Rüstem Paşa, muhteşem Süleymaniye, Haseki Hürrem Sultan ve Selimiye Camileri ile Mimar Sedefkâr Mehmed Ağa'nın yabancılar tarafından esasen “Mavi Cami” diye adlandırılan Sultanahmet Camisinin çinilerini bilmeyen yoktur, benim de fazla kelam etmemi gereksiz kılar.

Rüstem Paşa Camisi içten

Sultanahmet Camisi çinileri

Osmanlılardan ve maviden bahsedince, Osmanlının sürekli saldırılarından yılarak günümüzdeki İran’ın toprakları da dahil çok geniş bir bölgede hüküm süren Safevi İmparatorluğunun en ihtişamlı hükümdarı Şah Abbas’ın başkentlerini Kazvin’den taşıdığı ve mavinin hüküm süreceği Isfahan’dan bahsetmeden olmaz. Pek çok mavi eser var İsfahan’da, ama bence başı çeken Şah Abbas’ın talebiyle Mimar Ali Ekber İsfahani tarafından tasarlanarak 1611-1629 arasında inşa edilen Mescid-i Şah (Şah Camisi, Sültani Camisi, İman Camisi olarak da anılır.)

Mescid-i Şah, Isfahan, İran (Foto: seier+seier, CC BY 2.0, via Wikimedia Commons)

Avrupa’ya uzandığımızda, 12. yüzyılda inşa edilen Fransa’nın Chartres Notre-Dame kilisesinin vitraylarının mavisinden Rönesans’ta sanatçıların derinlikleri ifade edilmek için yoğun şekilde “ultramarin” mavisi kullanmalarından söz etmek gerekir.

Chartres Notre-Dame kilisesi vitrayları ve El Greco’nun Meryem ve çocuk Aziz Martina ve Aziz Agnes ile

Devam edersek 17. yüzyılda mesela Hollandalı ressam Johannes Vermeer’in “ultramarin” vurgularına, 19. ve 20. yüzyıllarda mavinin gücünün iyice ortaya çıkmasıyla ressamların müthiş mavi resimlerine ve dönemlerine, böylece Picasso’nun Mavi Dönemine, Van Gogh’un unutulmaz “Yıldızlı Gece”sinden, Henri Matisse’in “Mavi Sohbet”ine, Wassily Kandinsky ve Franz Marc’ın başını çektikleri “Mavi Süvari” akımına mavi, her şey, her yer mavi!

Vincent van Gogh “Rhone Üzerinde Yıldızlı Gece”
Pablo Picasso “Mavi Çıplak”
Henri Matisse “Mavi Sohbet”
Frank Marc “Mavi At”

Şefik Onat kimdir?

Şefik Onat, TED Ankara Koleji ve Londra Hendon Grammar School'da lise eğitiminin ardından A. Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesinden mezun olmuştur. 1966 – 1982 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı mensubu diplomat olarak Bakanlıktaki görevlerinin dışında OECD İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (Paris), Jakarta ve Islamabad T.C. Büyükelçilikleri, Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciliğinde (New York) görev yapmıştır. 

1982 – 1983 yıllarında Başbakanlık/Devlet Bakanlığı Özel Danışmanlığında bulunduktan sonra devlet memuriyetinden ayrılmıştır.

1984 – 1995 yılları arasında özel sektörde üç farklı şirkette üst düzey yöneticilik hizmetini takiben, 1996'da TOKI tarafından gerçekleştirilen B.M. HABITAT II Konferansının Konferans Hizmetleri Koordinatörü olarak Türkiye tarihinde yapılan en büyük ve en kapsamlı uluslararası organizasyonun sorumluluğunu üstlenmiştir.

Bu konferansın ardından, 1997- 2010 yılları arasında, kendi kurduğu "ASİTANE Etkinlikler" firması eliyle, kamu kuruluşları ya da yerli ve yabancı Birlikler/Dernekler/Şirketlerin çeşitli ulusal ve uluslararası kongre, konferans, tanıtım, özel etkinlik, gösteri organizasyonlarını gerçekleştirmiştir.

Öte yandan, Mimar Prof. Suha Özkan'la birlikte, 2006 yılında tüm dünya mimarlarının çalışmalarını internet ortamında tam eşitlik ilkeleri kapsamında yayınlayabildikleri ve yarıştıkları "World Architecture Community"i kurmuştur.

2010 başından itibaren kendini tamamen emekli ederek eşiyle birlikte Bodrum'a yerleşmiş ve bütünüyle, her zaman özel merakı olan tiyatro ve tarihi roman alanlarında yazmaya yönelmiştir.

Tiyatro yazarı olarak, geçmiş yıllarda TRT'de "Radyo Tiyatrosu" ve "Arkası Yarın" programlarında, özgün + çeviri + uygulama niteliğinde 53 eseri yayınlanmıştır. Günümüze kadar sahne için 6 müzikal/müzikli oyun, 2 sahne oyunu, 5 film senaryosu yazan Onat'ın ayrıca 3 oyun çevirisi vardır.

Yayımlanmış, editörlüğünü yaptığı 2 kitabın dışında, "Son Sultan Abdülhamid" ve "Casuslar İni İstanbul" başlıklı iki belgesel tarihi romanı ve diplomasi dönemi anılarını yansıtan "Diplomasi Dedikleri" başlıklı kitabı bulunmaktadır. ONK Telif Ajansına bağlı bulunan Onat, "T24 Haftalık", "Mesele121.org" ve "EK Eleştiri Kültür Dergisi" yazarları arasındadır.

1943 Ankara doğumlu, evli ve üç çocuk sahibidir. İngilizce ve Fransızca bilmektedir. İngiliz "British Council"ın lisanslı İngilizce hocasıdır.

Yazarın Diğer Yazıları

Yenilenen İstanbul’u adımlarken (5): Anadolu Hisarı Müzesi

Anadolu Hisarı, 2021 yılında yakınındaki “Namazgâh”la birlikte “İBB Miras” tarafından tarihinin en kapsamlı restorasyon sürecine alınmıştı. Cumhuriyetin 100. yılı olan 2023’te “Anadolu Hisarı Müzesi” tabelası altında sosyal mekânları ve kültür-sanat etkinlikleriyle İstanbulluların hizmetine açılmıştı

Yenilenen İstanbul’u adımlarken (4): Yerebatan Sarnıcı Müzesi

Âşık olduğu Perseus’tan onu kıskanan Tanrıça Athena bu saçları yılana çevirmiş ve “Ona kim bakarsa taşa dönüşsün” diye lanetlemiş. Bunun üzerine Medusa’ya ancak ayna tutarak bakan ve yaklaşabilen Persesus onun başını keserek gücünü kendisine katmış. Bu efsane de “Medusa Başı”nın Bizans’ta sütun kaidelerine bakanların taşa dönmemesi için ters olarak yerleştirilmesine neden olmuş...

Yenilenen İstanbul’u adımlarken (3): Artİstanbul Feshane

“İBB Miras” görevlilerinden Y. Mimar Bahar Şahin’in kontrolörlüğünde sürdürülen restorasyon kapsamında binanın temelleri güçlendirilip zemin malzemesi yenilenmiş, özgün su kanalları temizlenmiş, çelik kolonlar, duvarlar onarılmış, güçlendirilmiş, çatı makasları onarılmış ya da yenilenmiş, çatıya titanyum kaplama yapılmış, ahşap doğramalar bütünüyle yenilenmiş ve mevcut depo binaları onarılarak personel odaları, teknik odalar ile depo alanları olarak işlevlendirilmiş, ayrıca dış alanlarda da peyzaj düzenlemeleri gerçekleştirilmiş

"
"