02 Nisan 2023

Kitapsever, kitapçı, kitaplık... (I)

Önümüzdeki birkaç haftaki yazımlarımla sizleri dünyanın ünlü kitapçılarını ve kitaplıklarını gezmeye davet ediyorum. Gıpta etmenin yanında bu güzelliklerden, değerlerden haz duymanız dileğiyle...

"Kitapsever"lerle başlayalım söze

Yazarlığa soyunan herkes kitap tutkunudur mutlaka; çok ama pek çok okumadan kimsenin, "Haydi ben de yazayım," diyerek kaleme davranabileceğini ya da günümüzdeki uygulamayla bilgisayar klavyesini tıkırdatmaya başlayabileceğini hiç sanmam. Kitap okumak da bir alışkanlık konusudur, küçük yaştan ailenin ya da okulda öğretmenin yönlendirmesiyle gelişir; ileri yaşlarda başlayan nadir görülür. Her kitap tutkunu günün birinde yazmaya başlayacak diye bir kural da yoktur elbette. Büyük çoğunluk sadece okumaktan haz duyar.

"Kitap tutkunu" dedim, "kitapsever" de diyebiliriz böylelerine, bendeniz gibi ileri düzeyde olanlara ise "kitap kurdu" ya da Frenkçeden gelen "bibliofil" (bibliophile) denir ki temeli eski Yunancaya dayanır. "Biblio" Yunancada "kitap", "phile" ise "sever" demektir. "Kitapseverlik", yani bu sevgi de "bibliofili" ya da "bibliofilizm" olarak adlandırılır.

Haydi az daha derine bakalım. "Biblio" kelimesi antik Fenike liman kenti "Biblos"tan kaynaklanır (Arapçası Cübeyl), bu adın verilmesi nedeni de eski Yunancada yazı yazmak amacıyla kullanılan papirüsün en büyük ticaret limanı olmasındandır.

Carl Spitzweg'in 1850 tarihli "Kitap Kurdu" tablosu. (Orijinali Almanya'nın Schweinfurt kentindeki Georg Schäfer Müzesindedir.)

Bu kadar etimoloji yeter sanırım. Yine de "bibliofili" kelimesini sakın ola "bibliomani" ve "bibliofobi" ile karıştırmamak gerektiğini not etmeden geçmeyelim. "Bibliyomani" daha çok klinik psikolojik bozukluk düzeyinde takıntılı kitap koleksiyoncuları için kullanılan bir terimdir, ne tür kitap olursa olsun toplar bunlar. Öte yandan "bibliofobi" kitap korkusunu, kitaplara karşı duyulan nefreti ifade eder. İşin en berbat yanı "bibliofobi"nin sadece bireylerde değil devlet yönetimini elinde bulunduran kişi ve bunların emrindeki kurumlarda da görülmesidir. Faşizmin olmazsa olmazıdır bu davranış biçimi, ödleri kopar kitaplardan! Ya Nazi Propaganda Bakanı Joseph Goebbels'in kışkırtmasıyla Alman Öğrenci Birliğinin 10 Mayıs 1933'te başlattığı eylemlerde olduğu gibi yakarlar kitapları ya da saydam olmayan poşete sokarlar! Tüh, nerede görmüştük en son böyle davranışları?

Her neyse, biz kitapseverlerimize dönelim. Bunların okuma alışkanlıkları farklı olabiliyor. Mesela benim gibi bazıları 5-6 kitabı aynı dönemde okur, seçimi o günkü ruh durumuna bağlıdır; diğerleri ise bir kitabı bitirmeden diğerine geçmez. Bir de denir ki gerçek bir bibliofil bu dünyaya veda ettiğinde kitaplığında henüz okumadığı en az 300-400 kitap bulunurmuş. Bu söz kitapseverlerin genellikle kitaplıklara gitmek yerine kitapları satın alarak okuduğu ve biriktirdiğine işaret ediyor ki bence doğru bir teşhis.

Şimdi dönüp bana, "Sen neden bahsediyorsun, bu memlekette kaç kişide kitap okuma ve biriktirme alışkanlığı var ki?" derseniz tamamen haklı olursunuz elbette. Genç Türkiye'nin giriştiği müthiş temel sanayi hamleleri kapsamında inşa edilen ve 1936'da üretime başlayan ülkenin ilk kağıt fabrikası SEKA'yı yıkıp yerine toplu konutlar inşa ettiren ve kitap, gazete üretimini ithal kağıda mahkûm eden bir zihniyetin egemen olduğu yerde ne beklenir ki! Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütünün (UNESCO) verilerine göre Türkiye, kitap okuma oranında dünyada 86. sırada ve böylece başarılı bir şekilde yoksul Afrika ülkeleriyle aynı kategoride yer almakta. Son birkaç yılda göçen Türk Liramızın değeriyle kağıt ithali sonucu yayımlanan kitapların ulaştığı fiyatlarla okuyan da okumayan değil okuyamayan oldu sonunda!

Bu moral bozucu duruma rağmen önümüzdeki birkaç haftaki yazımlarımla sizleri dünyanın ünlü kitapçılarını ve kitaplıklarını gezmeye davet ediyorum. Gıpta etmenin yanında bu güzelliklerden, değerlerden haz duymanız dileğiyle...

Dünyanın en ünlü kitapçıları

Paris'in ünlü kitapçısı "Shakespeare & Co."(Foto:"ssedro CC BY-SA 2.0")

* Shakepeare & Company (Paris)

Paris'te, Sen Nehrinin "Latin Mahallesi" olarak bilinen "Sol Yaka"sında, 5. Bölgede bulunan "Shakespeare and Company" kitapçısı kadar ünlü dünyada başka bir kitapçı var mı bilmiyorum. Mekânın içinde fotoğraf çekmenin yasak olduğu (yine de sızanlar yok değil!) şimdiki kitapçı aslında aynı isimle 1919 yılında Amerikalı Sylvia Beach tarafından başka bir adreste açılan kitapçı değil. Bir zamanlar Paris'i mekân tutmuş F. Scott Fitzgerald, Gertrude Stein, Henry Miller gibi ünlü Amerikalı yazarların uğrak yeri olan ve hem kitapçı hem de ödünç kitap veren o kitapçı ne yazık ki Almanların Paris'i işgali ardından, 1941 yılında kapanmış.

1951 yılında, bu defa başka bir Amerikalı, George Whitman, "Le Mistral" (Karayel) adıyla açtığı kitapçının adını henüz hayatta olan Sylvia Beach'in izniyle 1962'de "Shakespeare and Company" olarak değiştirmiş, bir de tutmuş kadına saygı ifadesi olarak yeni doğan kızına Sylvia Beach adını vermiş. Bu kadarla kalsa iyi, ileriki yıllarda bu beyefendi kendine de "Latin Mahallesinin Don Kişotu" unvanını takmış. Nedeni ise hızla gelişen kitap zincirlerine rağmen bunca yıl ayakta kalabilmek için verdiği mücadele. Şimdilerde kitapçının sahibi kızı Sylvia bir söyleşide babası hakkında şöyle demiş:

"Babam kendi özgeçmişinin aslında Dostoyevsky'nin ‘Budala' eserinde yazılmış olduğunu söylerdi. Hayatı gerçekten bir roman kahramanına benzer. Hatta bugüne kadar okuduğum bütün romanlardaki kahramanlardan daha garip bir kişiliğe sahipti diyebilirim."[1]

Günümüzde de merdivenlerine, eski püskü koltuklarına oturup, iç içe odalarında şiltelere serilip ya da minderlere çöküp istediğiniz kadar kitap okuyabileceğiniz, sık sık ünlü yazarlar hakkında ya da yeni yazarlarla yapılan söyleşileri elde şarap kadehi izleyebileceğiniz, keyfi gelen bir müşterinin piyanonun başına geçip hoş bir melodi tıngırdatmaya başladığını duyabileceğiniz, çocuklarınızın oyun odalarında zaman geçirebileceği ya da çocuk kitapları bölümüne dadanabileceği, bir katında çok değerli ilk baskı kitapların bulunduğu, iyi havalarda ikinci el kitap raflarının hemen dışındaki meydana taşan, Paris'te görev yaptığım yıllarda çok sık içindeki yüzyılı aşmış tarihi koklayabilmek amacıyla ziyaret ettiğim "Shakespeare and Company"nin bana göre dünyada eşi, benzeri yok. Bakın şu birkaç fotoğrafa, kitapların kokusunu siz de alabiliyor musunuz?[2]

(Foto:https://i.imgur.com/UOlRt.jpg)

2006 yılında Fransa'nın "Sanat ve Edebiyat Şövalyesi" unvanını verdiği George Whitman'ın tarihe geçmiş çok önemli bir yanı daha var. Daha ilk günden başlayarak, genç yazarlar, yazar heveslileri ve sanatçıları kitap rafları arasında yerlere serilen şilteler ya da açılır kapanır yataklarda gecelemeye davet etmiş. Karşılığında yapmaları gereken her gün birkaç saat kitapları düzenleme ve satışa yardımcı olma, bir kitap okuma, ayrılmadan tek sayfalık özgeçmişlerini ve hayallerini yazıp bırakma. Bunlara "Tumbleweed" (Yaban otu) adını takmış Whitman. Yıllar yıllar boyunca ileriki yıllarda eserleriyle ünlenecek 30.000'den fazla genç bu imkândan yararlanmış ve geriye muazzam bir tek sayfalık koleksiyon bırakmış. Whitman dükkânını "Kitapçı görüntülü sosyalist ütopya" diye tarif edermiş! Nasıl ama?

* Foyles (Londra)

Yine geçmişimde derin izler bırakan bir kitapçı var sırada. Bu defa Londra'dayız. Öğrencilik yıllarımda, kitap alacak param olmasa dahi sık sık havasını koklamaya, kitapları karıştırmaya dadandığım "Foyles". Eski yıllarda 119 Charing Cross Road adresindeydi. 2014 yılında Londra'nın ünlü Saint Martins Sanat ve Tasarım Kolejinin terkettiği 107 numaralı binaya taşınmış. Burası kitapçının "Amiral Gemisi" olarak biliniyor çünkü şimdilerde Londra, Chelmsford, Birmingham ve Bristol kentlerinde toplam yedi mağazayla hizmet veriyor.

1950-60'larda Foyles

Bu kitapçının da ilginç bir hikâyesi var. 1903 yılında devlet memuriyetine kabul edilmek üzere sınavlara giren fakat beceremeyen iki kardeş, William ve Gilbert Foyle, bu sınavlara çalışırken kullandıkları kitapları sokakta satmaya karar verirler ve böylece 120 yıldır Londra'nın en ünlüsü olarak ayakta duran "Foyles" kitapçısını kurmuş olurlar. 1930'larda Hitler'in on binlerce kitabı yakacağını duyunca ona mektup yazıp, "Yakmayın, bize satın," demişler ama elbette karşılığını alamamışlar. Zaman içinde dükkânın içinde ünlü yazarlarla öğle yemekleri düzenlemeye başlamışlar. Denir ki vejetaryen George Bernard Shaw bu yemeklerden birinde kuşların korunması üzerinde nutuk atarken konuklara tavuk sunulmuş!

1935'te dükkânın başına geçen ve 54 yıl yöneten Christina Foyle'un akıl almaz uygulamalarının müşterileri çileden çıkardığı bilinir. Bir kere kitaplar yazara ya da başlığına göre alfabetik değil, yayınevine göre dizilir, aynı şekilde blok halinde yayıncısından sipariş edilirdi. Buyrun toplamı kilometrelerce uzanan raflarda kitap arayın! Bendeniz bizzat bu mücadeleyi veren bir kişi olarak yazmaktayım! Dert bu kadarla kalsa iyi. Seçtikleri kitaplarla müşteriler önce bir kuyruğa girer, toplam bedelin yazıldığı bir fiş alırlardı. Ardından ödeme yapmak üzere ikinci bir kuyruğa girilirdi. Nihayet ödeme makbuzunuzla üçüncü kuyruğa katılıp kitabı teslim almak gerekiyordu. Bazen öylesine kalabalık olurmuş ki kuyruklar, caddeye yüzlerce metre taşarmış. "Kafka kitapçı olsaydı sonucu Foyles olurdu," ifadesi ünlüdür! Ha, bir de bu patron kadının mağazada çalışanlar bir yılını doldurunca işten atıp yerine başkasını aldığı söylenirdi. Bütün bunlar sonucu kitapçının müşterileri azaldıkça azaldı ta ki...

Christina hatun bu dünyaya veda edince işi devralan kurucu Foyle kardeşlerden birinin torunu olan Christopher Foyle, bir atılım yapıp dükkânı çağdaş ortama taşımak ister ama bu iş için profesyonel bir yönetici gerektiğini idrak edinceye kadar yıl olur 2007. İşte o zamandır Christopher'in, muhasebecilikten gelme, fakat İngiltere'de batmakta olan firmaları ayağa kaldırmakla ünlenmiş, Pakistan kökenli Sam Husain'e işi emanet etmesi.

Kitap ya da herhangi bir başka ürünün perakende satışı alanında hiçbir deneyimi olmayan Husain'in üç kuyruk sistemini lağvetmesi, yayıncılarla kıran kırana pazarlıklarla kitap alım fiyatlarını indirtmesi, mağazadaki dizilişleri değiştirmesi, yıllardır satılmayan etiket değeri bir milyon Sterlinge ulaşan kitabı çöpe yollamasıyla mağazada ferahlık sağlaması ve yeni, popüler kitaplarla doldurmaya başlaması ertesi, çok değil, bir yıl içinde kaybedilen müşteriler geri gelmeye başlayacaktır. Bunu becermesinde kitap aşkıyla yoğrulmuş mağaza çalışanlarından büyük destek gördüğünü her fırsatta tekrar söylecektir Husain.

2014 yılında aynı cadde üzerindeki büyük, ferah binaya taşınılmasıyla büyük sıçrama yapan Foyles, sonra da bu işbilir Pakistanlının yönetimi altında diğer mağazalarının açılmasını da sağlayacak ve internet üzerinden satış yapan dev Amazon ve benzeri rakiplere rağmen eski şöhretine tekrar kavuşacaktır. Yazar buluşmaları ve okumalarında Londra'da başı çeken Foyles yoluna devam ediyor...

107 Charing Cross Road, Londra adresindeki çağdaş Foyles mağazası


[1] Murrills, Angela; https://nuvomagazine.com/magazine/summer-2009/shakespeare-and-company-bookstore.

[2] https://sarahlynnpablo.blog/2012/12/24/shakespeare-and-company-paris-quite-possibly-the-best-bookstore-in-the-world/#jp-carousel-2651-2664

Şefik Onat kimdir?

Şefik Onat, TED Ankara Koleji ve Londra Hendon Grammar School'da lise eğitiminin ardından A. Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesinden mezun olmuştur. 1966 – 1982 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı mensubu diplomat olarak Bakanlıktaki görevlerinin dışında OECD İktisadi İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (Paris), Jakarta ve Islamabad T.C. Büyükelçilikleri, Birleşmiş Milletler Daimi Temsilciliğinde (New York) görev yapmıştır. 

1982 – 1983 yıllarında Başbakanlık/Devlet Bakanlığı Özel Danışmanlığında bulunduktan sonra devlet memuriyetinden ayrılmıştır.

1984 – 1995 yılları arasında özel sektörde üç farklı şirkette üst düzey yöneticilik hizmetini takiben, 1996'da TOKI tarafından gerçekleştirilen B.M. HABITAT II Konferansının Konferans Hizmetleri Koordinatörü olarak Türkiye tarihinde yapılan en büyük ve en kapsamlı uluslararası organizasyonun sorumluluğunu üstlenmiştir.

Bu konferansın ardından, 1997- 2010 yılları arasında, kendi kurduğu "ASİTANE Etkinlikler" firması eliyle, kamu kuruluşları ya da yerli ve yabancı Birlikler/Dernekler/Şirketlerin çeşitli ulusal ve uluslararası kongre, konferans, tanıtım, özel etkinlik, gösteri organizasyonlarını gerçekleştirmiştir.

Öte yandan, Mimar Prof. Suha Özkan'la birlikte, 2006 yılında tüm dünya mimarlarının çalışmalarını internet ortamında tam eşitlik ilkeleri kapsamında yayınlayabildikleri ve yarıştıkları "World Architecture Community"i kurmuştur.

2010 başından itibaren kendini tamamen emekli ederek eşiyle birlikte Bodrum'a yerleşmiş ve bütünüyle, her zaman özel merakı olan tiyatro ve tarihi roman alanlarında yazmaya yönelmiştir.

Tiyatro yazarı olarak, geçmiş yıllarda TRT'de "Radyo Tiyatrosu" ve "Arkası Yarın" programlarında, özgün + çeviri + uygulama niteliğinde 53 eseri yayınlanmıştır. Günümüze kadar sahne için 6 müzikal/müzikli oyun, 2 sahne oyunu, 5 film senaryosu yazan Onat'ın ayrıca 3 oyun çevirisi vardır.

Yayımlanmış, editörlüğünü yaptığı 2 kitap ve bir tarihi roman dışında bir diğer tarihi roman ile diplomasi anılarının da yakında yayımlanması beklenmektedir. ONK Telif Ajansına bağlı bulunan Onat, T24 Haftalık ve EK Eleştiri Kültür Dergisi yazarları arasındadır.

1943 Ankara doğumlu, evli ve üç çocuk sahibidir. İngilizce ve Fransızca bilmektedir. İngiliz "British Council"ın lisanslı İngilizce hocasıdır.

Yazarın Diğer Yazıları

Yenilenen İstanbul’u adımlarken (1): İBB Miras ve Botter Apartmanı

“Botter Apartmanı” bir ilkler, yenilikler yumağı. İstanbul’un ilk moda evi ve ilk “Art Nouveau” örneği olmasının yanında Türkiye’de inşasında çelik konstrüksiyon kullanılan ilk apartman. Ayrıca kentte hem iş yeri hem konut olarak tasarlanan ilk bina

Renkler âlemi (7) | Son durak: Sarı

Sıcak, mutlu, neşeli bir renk sarı. Güven verir, dostluk aşılar, sevecendir. Böyle olunca merhameti, iyimserliği de beraberinde getirir. İç mekânların sarıya boyanması sıcak ve samimi bir hava yaratma amacı taşır. Aynı zamanda, verimliliği ve üretkenliği de olumlu olarak etkiler. Bu özelliği sayesinde, yaratıcı tarafı daha baskın olan kişilerin favori rengi sarıdır

Renkler Âlemi (6) | Mavi diyorduk...

Günümüzde dünyada ticareti 100 milyar dolardan fazla ve her ne kadar mavi kot pantolon denilince akla ilk Amerika gelse de en büyük üç üreticisi Hintli, dördüncüsü Japon, ardından gelen beşinci üretici ise Gaziantepli Sanko Grubu

"
"