05 Aralık 2021

"Amerikan müzikalini yeniden tanımlayan büyük üstat" Stephen Sondheim'ın ardından...

"Müzikal dünyasında ana akımın dışında kalmam, asi ve oyunbozan olmam, ‘farklı' olmak amacıyla değil, bir gösterinin nasıl olması gerektiğine ilişkin hayal gücümle ilgili"

Bu bir Nekrolojik yazı. Eski dilde "Mersiye" denirdi. Çukurova Üniversitesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü'nden Doçent Sema Çetin Baycanlar bunun Türkçe karşılığı olarak "Ölüm ardı yazısı" terimini kullanıyor. Sevdim; ben de kullanıyorum işte.

Ölüm ardı yazım, önceki hafta 91 yaşında hayata veda eden, Amerikan müzikalinin büyük üstadı Stephen Sondheim (1930-2021) hakkında. Beni tanıyanların çoğu müzikale olan tutkumu ve müzikal yazarı olduğumu bilir. Çok şey var Sondheim hakkında yazabileceğim, çok!

ABD'nin sivil kişilere verilen en üstün madalyası olan Özgürlük Madalyası,
2015'te Başkan Barack Obama tarafından Stephen Sondheim'e verilmişti.

Önce, benim açımdan müzikal tarihinin hem gerilerde kalan hem de hayatta olan en ünlü bestecileri ve metin/şarkı sözü yazarlarına bir selam gönderip sonra yazıma devam edeyim:

George Gershwin (Paris'te Bir Amerikalı /An American in Paris), Leonard Bernstein (Batı Yakası Hikâyesi/West Side Story), Cole Porter (Öp Beni Kate/Kiss me Kate), Richard Rodgers & Oscar Hammerstein (Oklahoma), Kurt Weill & Bertolt Brecht (Üç Kuruşluk Opera/Threepenny Opera), Frederick Loewe & Alan Jay Lerner (Benim Güzel Meleğim/My Fair Lady), Claude-Michel Schönberg & Alain Boublil (Sefiller/Les Misérables), Tim Rice (Evita), Luc Plamondon & Richard Cocciante (Notre Dame'ın Kamburu/Notre Dame de Paris), John Kander & Fred Ebb (Şikago/Chicago) ve elbette şanını ne kadar vurgulasam yetmeyecek Andrew Lloyd Webber (Evita + Operadaki Hayalet/Phantom of the Opera + Kediler/Cats)

Şimdi Stephen Sondheim'ın şu sözleriyle konuya gireyim:

"Müzikal dünyasında ana akımın dışında kalmam, asi ve oyunbozan olmam, ‘farklı' olmak amacıyla değil, bir gösterinin nasıl olması gerektiğine ilişkin hayal gücümle ilgili."

"Hayal gücünün" uçsuz bucaksız olduğu, hepsi birbirinden değişik tarzda ve nitelikte kaleme alınmış ve bestelenmiş eserlerinden belli zaten. Bu noktada Sondheim denince bilinmesi gereken temel verileri sıralamalıyım:

- Sondheim, "Amerikan müzikalini yeniden tanımlayan büyük üstat" olarak adlandırılıyor.

- Leonard Bernstein'in ünlü Batı Yakası Hikâyesi (West Side Story) müzikalinin şarkı sözü yazarının Sondheim olduğunu bizde çok az kişi biliyor.

- Meslek yaşamı boyunca Sondheim, 8 Grammy ödülü, 8 Tony ödülü, 5 Laurence Olivier Ödülü, 1 Oscar Ödülü, 1 Pulitzer ödülü, 8 Drama Desk ödülü ve pek çok başka ödül aldı.

- ABD'nin sivillere verilen en üstün madalyası olan "Özgürlük Madalyası", 2015'te Başkan Barack Obama tarafından Stephen Sondheim'e verildi.

- 2010'de New York Broadway'deki "Henry Miller Tiyatrosu"nun adı "Stephen Sondheim Tiyatrosu" olarak değiştirildi. Aynı şekilde 2019'da da Londra West End'deki "Queen's Tiyatrosu"nun adı "Sondheim Tiyatrosu"na dönüştürüldü.

Müzikal denince Atlantik Okyanusu'nun iki yakasındaki ülkeler gelir akla -doğuda İngiltere ve Batı'da ABD. Teleskobumuzu odak noktasında netleştirirsek İngiltere/Londra'da "West End"i,  ABD/New York'ta Broadway'i görürüz. Hiç kuşkusuz geçen yüzyılın ortasından günümüze "West End"in en parlak yıldızı Andrew Lloyd Webber, Broadway'inki ise Stephen Sondheim olmuştur. Böyledir, her ikisi birbirlerinin sahnelerine yansıyıp, oralarda da yıldızlarının parlaklığı ile seyircinin gözlerini kamaştırmıştır, ama aralarında temel farklar vardır.

Sondheim'in derdi müzikali "eğlence"nin ötesine taşımaktı. Kendi ifadesiyle, "Yeni hikâye anlatım tarzlarına seyircinin alışması zaman alır," ama o ısrarcıydı. Müzikal seyircisinin alışkın olduğu melodramatik yapı, güncel müzik eğilimlerine yatkınlık, görkemli sahneler yoktur eserlerinde; ciddi, bazen haşin, hatta zaman zaman gaddardır. Duygularınızı alıp götürmez, çelişkiler içinde bırakır. Onun melodilerini mutfakta çalışırken ya da banyoda yıkanırken mırıldanabilmek neredeyse imkânsızdır; yani Lloyd Webber'in Evita'sı, Operadaki Hayalet'i ya da Kediler'i gibi değildir.

Stephen Sondheim sürekli farklı, yenilikçi yollar bulmak peşindeydi; kendini tekrar etmenin seyirciye karşı saygısızlık, günah olduğunu söylerdi:

"Tarzımı değiştirmek hoşuma gidiyor. Hikâyelerin farklı türlerde olması cazip geliyor bana; her birinin daha önce yaptıklarımdan farklı olması. Her seferinde tanımadığım bir alana girmeliyim. Sinirlerimi ayağa kaldırmalı. Kaldırmıyorsa daha önce yazdığım bir konuyu tekrar ediyorum demektir."

* * *

1930'da New York, Manhattan'da doğan Stephen Sondheim'in hazır giyim üreticisi babası, giyimlerin tasarımcısı ama huysuz, çekilmez bir kadın olan annesini ve ancak 10 yaşına gelmiş oğlunu terk edince, onlar Pennsylvania'ya taşınmışlardı. Gerçi terk-i diyar eyleyen baba mali desteğini eksik etmedi ama, o okul, bu okul, 7 yaşında her şeye rağmen piyano dersleri almaya başlaması falan derken, babasına ne yaptıysa oğluna da yapan annesiyle 16 yaşına kadar yaşayacaktı. Bir ana düşünün ki, hastalığı sonuncu kalp ameliyatına girmeden oğluna yazdığı mektupta, "Hayatta en büyük pişmanlığım seni doğurmamdır," diyebiliyor! Bu çocukluk döneminin kişide bırakacağı derin izleri bir düşünebiliyor musunuz!

Böyleydi de, artık alın yazısı mı dersiniz, ne derseniz, büyük bir rastlantı hayatını bütünüyle değiştirecekti. New York'ta yakın arkadaşlık kurduğu kapı komşusu çocuğun babası dönemin ünlü müzikal şarkı sözleri yazarı Oscar Hammerstein II'ydi. Ne olduysa, Hammerstein ailesinin Pennsylvania'da, yakınlarda bir çiftlik almasıyla başladı. Stephen o yaz arkadaşını ziyarete gitti ve bütün yazı o evde geçirdi. Zaman içinde manevi babası ve mentoru olacak Oscar Hammerstein, Stephen'deki cevheri keşfetmişti. Elinden tuttu, öğretti ve Broadway'in en ünlü besteci ve yazarı haline gelmesine varacak yolun kapısını açmasını sağladı.

Yıl 1945, Oscar Hammerstein ve 15 yaşındaki Stephen Sondheim.

"Nasıl oldu bu?" diye soracak olursanız, cevabını onun ağzından dinleyelim:

"15 yaşımdaydım. Gittiğim okulun adı George'du. Okula ilgili bir müzikal yazdım. Eserimin Broadway'de sahnelenmesini istiyorum; götürdüm Hammertstein'a. ‘Hayatta okuduğum en berbat şey,' dedi. ‘Dikkat et, beceriksizce demiyorum, berbat diyorum. Neden berbat bilmek istiyorsan, anlatırım sana.' Sonra oturdu, ilk satırından başlayarak sayfa sayfa üzerinden geçti. Bir çocuğa değil, yetişkin birine anlatır gibi anlattı bana. Bütün öğleden sonra. Akşam olduğunda, müzikal yazmanın girdisini çıktısı hakkında başkalarının ancak hayatları boyunca öğreneceğinden daha fazlasını biliyordum... Anlatırken, ‘Beni taklit etmeye çalışıyorsun. Yapma. Kendin ol. Her şeyi kendin yarat,' demişti."

Sondheim, Leonard Bernstein'ın bestelediği modern bir Romeo ve Juliet trajedisi müzikali olan Batı Yakası Hikâyesi'nin şarkı sözlerini yazmasıyla müzikal piyasasında tanınmaya başlamıştır (1957). Bu işi Hammerstein'ın önerisiyle üstlenmişti. Ama istediği bir şey değildi bu; o kendi müzikalinin metnini ve şarkı sözlerini yazmak, müziğini de bestelemek istiyordu. "Kendin pişir, kendin ye," durumu yani.

Batı Yakası Hikâyesi yaratıcıları, solda Stephen Sondheim, sağda Leonard Bernstein (1965).

Ancak bir kez daha başına böyle bir şey gelecek, onda da müziği Jule Styne, metni Arthur Laurents'a ait Çingene (Gypsy) müzikalinin (1959) şarkı sözlerini yazmayı âdeta Hammerstein'in zorlamasıyla kabullenecekti. Ama bakar mısınız, zaman içinde Çingene pek çok müzikal eleştirmeni tarafından "Gelmiş Geçmiş En İyi Amerikan Müzikali" olarak taçlandırılacaktı!

Yine de bu, Sondheim açısından sondu. Bundan sonra sadece kendisi pişirip, kendisi yiyecekti. Aslına bakarsınız beste+şarkı sözlerini kendisi yazan müzikalci sayısı çok azdır:  Irving Berlin (Annie Al Silahını – Annie Get Your Gun), Cole Porter (Öp Beni kate – Kiss Me Kate), Frank Loesser (Herifler ve Bebekler – Guys and Dolls), Jerry Herman (Selam, Dolly – Hello, Dolly) ve Noel Coward (Balo Sonrası – After the Ball).

Sondheim'ın şarkı sözleri kolay anlaşılsın diye titizlikle ama aynı zamanda seyirciyi çelişik duygular içinde bırakmak amacıyla zekice seçilmiştir. Bazen çok basit, bazen çok karmaşık kelimelerle. Bir kafiye (uyak) cambazıdır o; şarkı sözlerinde kafiyeleri sadece mısra sonunda değil, iç kafiye olarak da kullanır.

"Kelimeler seyircinin kolay algılayacağı şekilde müziğe oturtulmalıdır," der. "Yazar tasarruflu davranmalı, mısraların orasını burasını gereksiz sıfatlar ekleyerek doldurmamalı. Bestede vurgu mısranın en önemli kelimesi üzerinde yapılmalı, yoksa seyircinin dikkati dağılır, müziğin çizgisini kaybeder."

Günümüzün en popüler müzikali "Hamilton"un yaratıcısı Lin-Manuel Miranda 28 Kasım 2021 günü Broadway,
Times Square'de Sondheim'ı anmak üzere toplanan binlerce sanatçı ve hayranına onun mısralarını okuyor.

Uzatmalı sevgilisi Jeffrey Romley ile 2017'de evlenen Sondheim'in ardından binlerce sanatçı ve hayranı 28 Kasım 2021 günü Broadway, Times Square'de onu anmak üzere toplandığında, büyük eseri Pazar Günü George'la Parkta (Sunday in the Park with George) müzikalinden "Pazar" şarkısını hep birlikte söyleyerek uğurladı:

"NOKTA: Hatırla, George.

GEORGE: Düzen, tasarım, gerilim, denge, uyum.

KORO: Pazar, mavi, mor, sarı, kızıl suyun yanından,

Yeşil, mor, sarı, kızıl çimler üzerinden,

Geçerken

Nefis parkımızdan,

Kalalım bu Pazar günü.

Derin, mavi, üçgen suyun yanından,

Narin, yeşil, oval çimler üzerinden,

Geçelim biz dizilmiş gölgeler arasından,

Dimdik sonsuza uzanan ağaçlara doğru."[1]

Nasıl bir şeymiş bu şarkı derseniz, Sondheim'in 80. doğum gününü kutlamak amacıyla New York'taki Lincoln Center içinde bulunan Avery Fisher Salonunda düzenlenen konserde, onca yıldır Sondheim'in müzikallerinde rol alan sanatçılar korosunun seslendirmesiyle aynı şarkıyı dinleyebilirsiniz:

Geldim sınırıma; bu haftalık bu kadar. Haftaya Sondheim'in başlıca eserlerinin özelliklerinden bahsedeceğim siz müzikal severlere. Oldu olacak, şu 80. yıl kutlamasında söylenen tüm şarkılarını dinlemenizi önererek bitireyim:


[1] Türkçesi Şefik Onat

Yazarın Diğer Yazıları

Yenilenen İstanbul’u adımlarken (4): Yerebatan Sarnıcı Müzesi

Âşık olduğu Perseus’tan onu kıskanan Tanrıça Athena bu saçları yılana çevirmiş ve “Ona kim bakarsa taşa dönüşsün” diye lanetlemiş. Bunun üzerine Medusa’ya ancak ayna tutarak bakan ve yaklaşabilen Persesus onun başını keserek gücünü kendisine katmış. Bu efsane de “Medusa Başı”nın Bizans’ta sütun kaidelerine bakanların taşa dönmemesi için ters olarak yerleştirilmesine neden olmuş...

Yenilenen İstanbul’u adımlarken (3): Artİstanbul Feshane

“İBB Miras” görevlilerinden Y. Mimar Bahar Şahin’in kontrolörlüğünde sürdürülen restorasyon kapsamında binanın temelleri güçlendirilip zemin malzemesi yenilenmiş, özgün su kanalları temizlenmiş, çelik kolonlar, duvarlar onarılmış, güçlendirilmiş, çatı makasları onarılmış ya da yenilenmiş, çatıya titanyum kaplama yapılmış, ahşap doğramalar bütünüyle yenilenmiş ve mevcut depo binaları onarılarak personel odaları, teknik odalar ile depo alanları olarak işlevlendirilmiş, ayrıca dış alanlarda da peyzaj düzenlemeleri gerçekleştirilmiş

Yenilenen İstanbul’u adımlarken (2): İBB Çubuklu Siloları

İstanbul'da, rant elde etmek uğruna büyük bir saldırı altında olan bu megapolde, Çubuklu Siloları bir mücevher gibi ortaya çıkarılmış. Yaklaşık 20.000 metrekareyi bulan Çubuklu Silolar yerleşkesinde bulunan yapılar farklı fonksiyonlara tahsis edilmiş

"
"