31 Mayıs 2020

Ergenlik ömür boyu: Günümüz dünyasında yetişkin olma çabası

Durun ve "Annem-babam benim yaşımdayken neredeydiler, ne yapıyorlardı" diye düşünün. (Karantinada olmadıkları kesin, şimdilik o noktaya takılmayın, büyük resme bakın!) Onların sizin yaşlarınızdayken olduğu noktaya varmak, 10 yıllık planlarınız içerisinde bile kendine pek yer edinememişse, bu yazıda bazı ortak dertlerde buluşacağız demektir.

Yetişkinliği nasıl kaçırdığımızı anlatmaya çalışan, bol resimli, grafikli ve esprili bir kitap, Stephen Wildish'in hazırladığı "How to Adult, An Illustrated Guide". Girişteki ilk tanım bile bazı okuyucularını ciddi düşüncelere sürükleyecek güçte:

Yetişkin olmak: Yetişkin şeyleri yapmak ve iş sahibi olmak, kirayı ödemek, çamaşırları yıkamak gibi sorumlulukları üstlenmek. Ayrıca bunları başarabilen yetişkinlerin sürekli ve üzerine basa basa tekrarladıkları bir fiil.

Bu yazı yazılırken çamaşır makinesi de arkada, harıl harıl çalışıyor. Yetişkinliğin gurur verici bir göstergesi… Şaka bir yana, otuz küsur yaşımda oturmuş, sorumluluk almayı ve yetişkinliği çamaşır üzerinden tanımlamaya çalışırken yazının girişindeki soru aklımda dönmeye devam ediyor. Evet, annemin benim yaşımdayken biri 13 diğeri de 5 yaşında iki kızı vardı. Evli. Harıl harıl çalışıyor. Ablama hamileyken tıp fakültesine girmiş. Sınıf tekrarlamadan okulu bitirmiş. Beni doğurmuş, ihtisasını tamamlamış. Biz etrafında koşuştururken o hep ders çalışırdı, hatırlarım. Nöbetleri olurdu hastanede. "Yetişkin olmak nedir" deyip boş boş duvara bakacak pek vakti olmazdı yani. (Karantinadayken bile olmazdı; biz rahat bırakmazdık kesin.)

"Geçtiğimiz 30-40 yıl içerisinde yaşanan birtakım sosyo-ekonomik değişikliklerle birlikte (örneğin, bilgiye dayalı bir ekonominin hakim olması, bunun sonucu eğitim süresinin uzaması, küreselleşme gibi) ergenlikten sonra direkt olarak yetişkinliğin başlamadığı ve özellikle bir üst jenerasyonun daha çok 20'li yaşlarla özdeşleştirdiği ekonomik bağımsızlık, evlilik gibi birtakım hayat deneyimlerinde gecikmeler gözlemleniyor" diyor Uzman Psikolog Rengin Işık Akın, bu sürekli ergenlik halimizi ona da sorunca. Ve dikkatimizi hemen çekiveren bir terimden bahsediyor: Beliren Yetişkinlik yani Emerging Adulthood. Jeffrey Jensen Arnett tarafından 2000 yılında ortaya atılan bu yeni gelişim evresi, 18 ila 25 (hatta kimilerine göre 29) yaş arasındaki dönemi kapsıyor. Bence yakında onu 35'e kadar çekerler.

"'Beliren yetişkinlik' diye bir evrenin ortaya atılmasındaki en güçlü nedenlerden biri eğitim süresinin artmasıyla birlikte gençlerin ekonomik bağımsızlıklarını elde etme, evden ayrılma, evlenme ve çocuk sahibi olma gibi yetişkinlikle özdeşleşmiş deneyimlerin zaman içerisinde ileri yaşlara taşınması; 20'lerin başından sonlarına ve hatta 30'lu yaşlara doğru ilerlemesi" diye de ekliyor Rengin Işık Akın. Bu noktada biraz teselli bulduğumuz doğru. Sorun bizde değil, devirde demek.

Yeni ergenlik

Şu How to Adult adlı ulvi rehber de "insanların neden eskisi gibi 'yetişkin' olamadığını merak ediyorsanız anlatalım" diyor ve yakın tarih içerisinde şöyle bir yolculuğa çıkarıyor bizi… 1850'ler. Ortalama insan ömrü 40 yıl. Değil ergenlik, çocukluk bile o kadar kısa ki. O bildiğimiz anlamda ergenlik, kaprisli teenager'lık da zaten 1950'lerde şekillenmeye başlıyor. Popüler kültürün yükselişi etkili oluyor tabii. İlk gençliklerinde çıkan yeni müzikler eşliğinde şöyle bir dans edip eğleniyorlar ama çok uzun sürmüyor, sonra hemen görev başına, yetişkin olmaya.

Ben, şahsen, bizzat kendim

Bir taraftan tüm bunları okurken "zorluk görmemiş çoluk çocuğun yeni yeni kaprisleri" diyorsunuzdur belki de… Herkesin ergenliği kendine ama genel anlamda, yetişkinliğe geçme konusunda adımlarını temkinli atanların, belirli bir rahatlığa sahip olduğu konusunda haklı olduğunuzu söyleyelim. Bilhassa da ekonomik bir rahatlık… Rengin Işık Akın araştırmaların, bu trendin pek çok gelişmiş ülkede, orta ve üst gelirli ailelerde ve özellikle de büyük şehirlerde yaşayan üniversite öğrencilerinde gözlemlendiğini söylüyor. "Türkiye'de de benzer şekilde 18-25 yaş arasındaki gençlerle yapılan araştırmalar, 'Kendinizi yetişkin olarak görüyor musunuz' diye sorulduğunda çoğunluğun arada kalmış hissettiğini ortaya koyuyor."

"Daha çok kendi odaklı olmaları, tek sorumluluklarının kendi hayatları olması bu dönemdeki bireylerin en belirgin özellikleri" diyerek şu "beliren yetişkinlik" döneminde neler olup bittiğini de anlatmaya başlıyor. Eğer söylenenlerle feci şekilde kendinizi özdeşleştirdiyseniz ve kendinizi yargılamaya başladıysanız hata ediyorsunuz. Çok fazla yüklenmeyin kendinize. Devamı var…

"Kendilerine odaklı oldukları 20li yaşlarda hem kendilerini keşfetmeye, kariyer ve ilişkiler anlamında farklı deneyimler edinmeye ve karşılarına çıkan fırsatları denemeye açık olmaları en belirgin özelliklerdir. Ancak maalesef bu toplum ve aileler tarafından bazen çok olumlu algılanmıyor. Gençler, kararsız, sorumluluktan kaçan, istikrarsız ve ne istediğini bilmeyen olarak tanımlanabiliyor. 'Ben senin yaşındayken…' diye başlayan cümlelerle aileler kendilerini bugünün gençlerinin yaşadığı dönemle karşılaştırma hatasına düşüyorlar. 'Hata' diyorum çünkü anne-babalar ve çocukları arasındaki ortalama 30 yıl fark çok ciddi ve hızlı değişimlerin olduğu bir dönem ve gençler çok daha farklı bir dünya ve ekonomiye hazırlanmaya çalışıyorlar. Örneğin, güvencesi yüksek olan bir işten ziyade, sevdiği işi yapmayı önceliği haline getiriyor ve bu işi bulana kadar risk almayı, farklı şeyler deneyimlemeyi ve ailesine ekonomik olarak daha uzun süre bağımlı olmayı göze alıyor."

Girls

Girls vs. Frances Ha

Bir dönem Y jenerasyonunun sözüm ona "temsilcisi" kabul edilmişti Girls dizisinin yazarı ve başrol oyuncusu Lena Dunham. Dizideki "New Yorklu", "orta sınıf", "beyaz" kategorilerinin altında toplanan o meşhur karakterinin tüm jenerasyonu temsil edebileceğini iddia etmek çok yersizdi ama o dönem eleştirmenler çok sevmişti, bu ayrıksı davranan genç kadının o kimseyi umursamayan, "özgür" tavırlarını. Ama maalesef her ne kadar abartılı olsa da bizim kuşağın bazı karar mekanizmalarına dair ufak ipuçları verebiliyordu Lena Dunham'ın bu karakteri. Hem o dönem Z kuşağı değil, Y yani "milenyaller" merak konusuydu. Girls ile birlikte Lena Duhnam de mercek altındaydı artık. Onun üzerinden bu Y'ler anlaşılmaya çalışılacaktı. (X, Y, Z her zaman karışıyor ve her kaynakta farklı bir şekilde geçiyor ama genel olarak; 1965-1979 doğumlular X, 1980-1995 doğumlular Y ve 1995-2005 doğumlular da Z olarak sınıflandırılıyor.)

Dizide dört arkadaşın hüsranlarla ilerleyen gönül ilişkileri, sürekli çıkmazlara çıkan kariyer kararları ve hem kendileriyle hem de etrafındakilerle uzlaşma çabaları anlatılıyordu. Özetle bu. Onların bu bir türlü uzlaşamama hali, çok garip gelmişti büyüklere… "Y kuşağı neden hiçbir şeyden tatmin olamıyor" diye bir yazı başlığı görmüştüm mesela o zamanlarda. Dizideki karakterlerin bu uçarı halleri üzerinden Y kuşağını memnuniyetsiz ve doyumsuz ilan edivereceklerdi neredeyse.

Lena Duhnam

Neyse ki o ara, bir de Frances Ha çıkıp geldi karşımıza da, hayal kurmanın ve o hayalin peşinde koşarken elindekiyle yetinmemenin o kadar da kötü bir şey olmadığını gördük. Noah Baumbach'un yönettiği ve senaryosunu başroldeki Greta Gerwig'le birlikte yazdığı filmdeki Frances da "New Yorklu", "orta sınıf" ve "beyaz" kategorileri altında kendine yer edinmiş olsa da onun tutturamama hikayesi, aklındakini gerçekleştirme konusunda işi inada bindirmiş olmasından. 20'li yaşlarının sonundaki Frances, kafayı dansa takmıştı. Dansçı olmak, sadece dans etmek istiyor. Her ne kadar bu alanda kendine çok da yer edinemese de. O bu konuda direttiği için hayatını yoluna sokması da zor oluyor tabii. Düzenli bir geliri yok mesela. Hem de o yaşta! (Bu ünlem bize ait değil, genel yargıyı ifade ediyor.) Bir ara evsiz de kalıyor, oradan oraya… Muhtemelen Frances durup düşünse "Benim yaşımdayken annem-babam ne yapıyordu" diye, o da kahrolacak.

30'larına yaklaşıp da elinde diploması, kariyer yolunda debelenip duranların ortaklık kurduğu ve bu ortaklık üzerinden bir tür teselli bulduğu bir film Frances Ha. Şimdi anlıyormuşuz ki, beliren yetişkinliğin en popüler figürlerinden biriymiş o da.

Yetişkinlik piramidi

"Kutsal rehber" How to Adult ise büyümeyi yine bu sorumluluklar ve kendini gerçekleştirme üzerinden anlatsa da "Yetişkinlik" piramidinin en alt basamağına "yataktan çıkma"yı yerleştiriyor. İkinci basamakta ise "her gün pizza yememek" var. Gülüyorsunuz belki de ama sorumluluk/sorumsuzluk skalasında en önemli iki madde. (Karantinada da muhtemelen bizzat yaşayıp gördünüz.) Çünkü aslında hayat günlük eylemler üzerinden şekilleniyor. Üçte ise "işe gitmek" var… Bu üçünü düzenli yapmışsanız zaten "gerçek" dünyaya çoktan geçiş yapmışsınızdır demek. Piramidin diğer basamakları ise yetişkinliği tamamlamanızı sağlıyor: "Maaş gününe kadar ayakta kalabilmek" ve "Mortgage vs. işlerine girişmek"

X kuşağı, anne-babalarının yolundan gitme konusunda küçük kardeşleri Y ve Z'ye göre daha "başarılı" oldu. Onlar biraz daha çileci bir kuşak galiba. Ama hayallerin suya düşmesi de yine onlarla başladı. Yetişkinliğe son sürat geçiş yapma konusunda çok daha temkinli olan Y kuşağı tarafında başka faktörler de var mesela. Hayallerin suya düşmesi, X'lerinki kadar geç olmadı onlarda. Yataktan çıkma, iş sahibi olma konusunda kararlı adımlar atanlarda bile duvara çarpan bazı durumlar oldu. Üniversiteden çıktığı anda anladı bence bizim Y'ler, o üst kuşakların yarattığı ideal dünyanın sadece zihinlerde yaratıldığını ve orada kaldığını.

O idealler peşinde sarf edilen çabalar, birer zaman kaybına dönüşmüştü artık. "İdeal" diye varılan nokta o kadar da sevimli değildi hem: Her türlü kişiselliği öldüren rutinler, iş alemine yayılmış mobbing'ler veya sömürüler, diplomayı kağıt parçasına dönüştüren iş tanımları ve diğer her şey.

Herkesin dilediğini olabildiği yer

Dijital dünyanın herkesi birbirine bağlaması da etkili elbette. Mesela dünyanın öbür köşesindeki yaşıtlarınızın nasıl yaşadığını görüp kendinizi onlarla kıyaslayabiliyor, çevrenizdekilerden ziyade oraların doğrularıyla da şekillendirebiliyorsunuz hayatlarınızı. Herkesin her istediğini olabildiği dijital alemde ve bu alemin hızlandırdığı hayatlarımızda bir ömüre pek çok farklı kariyerin birden sığdırılabileceğini bile görmüştük. Haliyle, büyüklerimizin bizlere dayattığı tüm o ideal ve sorumlulukları sahiplenip gerçekleştirme peşine düşmenin ne anlamı var ki sahiden?

Şimdi birazdan gidip çamaşırları makineden çıkaracağım mesela ve kendimle gerçekten gurur duyacağım muhtemelen. Ama anne-babam benim yaşımdayken ne yapıyordu sorusunu yakında da sormam artık muhtemelen kendime. Hem karantina devrinde yetişkin olmak diye yeni bir başlık açılır belki önümüzde.


Bu yazı ilk olarak Dadanizm'de yayınlanmıştır.

Yazarın Diğer Yazıları

Moda dünyasının ipliğini pazara çıkaran Instagram hesabı: Diet Prada

Bunların hepsi belki de bir tür pazarlama stratejisi olarak zorunluluktan sahipleniyor markalar tarafından ama bu "zorunluluk" bile büyük bir kazanım. Diet Prada gibi, moda bekçileri sayesinde...

'Black Lives Matter' hashtag'i, siyah kareler ve sosyal medyada bir ayaklanma

Black Lives Matter hareketine destek olmak için dünya çapında sosyal medyada yapılan paylaşımlar, bir noktadan sonra hareketin eylemlerine köstek olmuş olabilir mi? Peki sadece "siyahiler değil, tüm hayatlar önemlidir" diyen "All Lives Matter" sloganındaki sorun nerede? Ya da "iyi niyetli" gibi gözüken ama içselleştirilmiş bir ırkçılığın bas bas bağırdığı paylaşımlarda anlaşılmayan ne? İnsanlık yine sosyal medyada ağır bir sınavdan geçiyor…

Kader ayırsa bile TikTok’ta buluşuruz

Siz bakmayın TikTok'un türlü türlü yaftalanmalarına. Bazı şeylerin sosyal, kültürel veya ekonomik, hiçbir ayrım yapmadan insanoğlunu etkisi altına aldığını görmedik mi?