12 Şubat 2021

Yeni bir anayasa mı?

AKP ve MHP'nin yeni anayasa hazırlayarak yürüdükleri otoriterlik yolunu terk etmeleri ve ani bir makas değiştirerek demokrasi, özgürlük yoluna girmeleri beklenemez. Öte yandan parlamenter bir demokrasi kurmak isteyen muhalefetin bu amacı gerçekleştirmek için anayasa değişikliğine gereksinmesi olduğu açık. Bu durumda yapılacak en doğru şey, muhalefetin geniş bir halk katılımıyla yeni bir anayasa hazırlaması

Her şey eski Tarım Bakanlığı'nın ikinci katındaki toplantı odasının arkasındaki büyük masada geçti. Masanın dili olsa da anlatsa. Masanın çevresinde, mecliste grubu olan her partiden üçer milletvekili yani 12 milletvekili otururdu. Onlarla birlikte danışmanlar, uzmanlar… Çaylar sürekli tazelenir, öğleden sonra toplantıya başkanlık eden milletvekilinin ısmarladığı simitle peynir gelirdi. Görüşülecek olan anayasa maddesi odanın bir ucundaki perdeye yansıtılırdı. Görüşmeler sırasında zaman zaman gerginlikler doğar, ardından gelen esprilerle hava tekrar yumuşardı. Dört siyasal partinin de ayrı siyasal görüşleri vardı. Ama bu toplantılara katılanlar arasında dostluk ilişkileri kurulmasını engellemedi.

Meclis Başkanı Sn. Cemil Çiçek'in başkanlığını yaptığı Meclis Anayasa Uzlaşma Komisyonu Ekim 2011-Aralık 2013 arasında toplandı. Amaç, yeni bir anayasa yazmaktı. 172 madde görüşüldü, 60'ında anlaşma sağlandı. Yazım aşamasına geçmeden önce toplumun her kesiminden görüş alındı. İşin başında toplumda müthiş bir heyecan vardı. Yeni bir anayasa yazımına herkes katkıda bulunmak istiyordu. Meslek kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, azınlık cemaatleri, gençler, çocuklar, kadın dernekleri, sendikalar, çevreciler, daha birçok kuruluş görüş bildirmişlerdi. Halkın katıldığı bölgesel toplantılar yapıldı. Bütün bu zengin birikim, halen Meclis'in arşivlerinde.

Ne yazık ki bu heyecan çok uzun sürmedi. Yazım aşaması, siyasal partiler arasındaki bürokratik bir sürece dönüştü. AKP'nin Komisyon'a getirdiği Başkanlık Sistemi önerisi, Komisyon'un önünü tıkayan en büyük engeli oluşturdu. Diğer üç parti, bu öneriyi görüşmediler. Komisyon'un çalışma usulleri gereğince, AKP'li üyelerin mazeret bildirmeksizin üç toplantıya katılmamaları nedeniyle epey yol almış olan Komisyon'un çalışmaları sona erdi. Böylece toplumsal uzlaşıya dayanan yeni bir anayasa yapılması fırsatı kaçırıldı.

Ancak üzerinde anlaşma sağlanan 60 maddenin, TBMM'den geçirilip yasalaşması 1982 Anayasası'na kıyasla demokrasi ve özgürlükler bakımından önemli bir adım oluşturacaktı. Gerçekte, varılan uzlaşma 60 maddeden daha geniş. 60 madde dışında birçok maddenin bütünü üzerinde uzlaşı sağlanmasa bile, birkaç fıkrası üzerinde önemli uzlaşılar sağlanmıştı.

Üzerinde uzlaşı sağlanan maddelerin en büyük bölümü, temel hak ve özgürlüklere ilişkin (43 madde). Yasama bölümünde 5, yargı bölümünde 9 madde üzerinde uzlaşı bulunmakta. Ama günümüz Türkiyesi'nde bu uzlaşıya varılan maddelerin TBMM'de kabulü ve yaşama geçirilmesi bile önemli bir aşama oluşturacak, topluma bir ölçüde rahatlama getirecek.

Örneğin, üzerinde uzlaşma bulunan kişi güvenliğine ilişkin madde, 1982 Anayasası'ndan şu farklı unsurları içermekte:

- Tasarı, "Tutuklama, hiçbir surette cezalandırma şekline dönüşemez." cümlesini içermekte.

Oysa, günümüzde, tutuklamaların ceza yönü giderek daha ağır basıyor. Başka önemli farklılıklar da var.

- "Tutuklama nedenlerinin varlığı, somut olaya dayandırılarak gerekçeli olarak belirtilmedikçe ve adli kontrol önlemlerinin yetersizliği açıklanmadıkça, tutuklamanın devamı kararı verilemez."

- "Kuvvetli suç şüphesinin varlığı veya isnat edilen suçun ağırlığı tek başına tutuklama nedeni sayılamaz."

- "Müdafinin dosyayı inceleme yetkisi, savunma hakkını ortadan kaldıracak biçimde sınırlanamaz."

Keyfi olarak uygulanan tutuklamaların yarattığı sorunlar göz önünde tutularak hazırlanan ve üzerinde dört partinin uzlaştığı bu metin, anayasaya girmiş olsaydı, bugün insanların hukuka aykırı biçimde yıllarca özgürlüklerinden yoksun bırakılmasının önüne geçilmiş olacaktı.

Bunun gibi örnekleri çoğaltmak olanağı var.

Üzerinde uzlaşı bulunan 60 maddeyi yürürlüğe koymak yerine, durup dururken Sayın Cumhurbaşkanı, "yeni bir anayasaya ihtiyaç olduğunu" söyledi. Yeni bir tartışma başlattı. TBMM'de iktidar blokunun anayasayı değiştirmek için ya da referanduma götürmek için TBMM'de gereken çoğunluğa sahip olmadığı düşünülürse, yeni anayasa önerisi, Sn. Cumhurbaşkanı'nın siyaseti, siyasal manevralar dizisi olarak gören anlayışının yeni bir dışavurumu.

Öneriyle birlikte bir niyet okuma yarışması başladı. Sn. Cumhurbaşkanı'nın beyninin kıvrımlarına girerek gerçek niyetinin ne olduğunu anlamaya benim zekâm ve aklım yetmez. Ama yeni anayasa önerisini mevcut nesnel koşullar çerçevesinde hep birlikte değerlendirebiliriz.

Anayasal demokrasilerde anayasa, iki işleve sahip: İktidarın sınırlandırılması ve bireyin temel hak ve özgürlüklerinin korunması. Anayasanın bu iki işlevini yerine getirmesi için kuvvetler ayrılığının ve hukuk devleti ilkelerinin geçerli olması gerekir.

Türkiye'yi yöneten rejime baktığımızda bu koşulların mevcut olduğunu söylemek olanağı var mı? Yargının bağımsız olmadığı, yasaların herkese eşit olarak uygulanmadığı bir ülkede hukuk devletinden söz edilemez. Hukuk devleti yoksa, temel hak ve özgürlükler de güvence altında değildir. İktidara muhalefet edenlerin hak ve özgürlükleri keyfi bir biçimde sınırlandırılabilir.

TBMM'nin, çok geniş yetkilere sahip Cumhurbaşkanı üzerinde hiçbir denetim yetkisi bulunmamakta. Yargı da bağımsız olmayınca kuvvetler ayrılığından söz etmek de olanaksız. Tersine, hiçbir fren denge mekanizması olmayan bir kuvvetler birliği rejiminden söz edilebilir. "Demokrasinin bekçisi" olarak nitelendirilen basının da büyük ölçüde yandaş ya da susturulmuş basına dönüştürülmesi de rejimin niteliğini daha belirgin olarak ortaya koyuyor.

1789 Fransız İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirisi'nin 16 maddesi "insan haklarının güven altına alınmadığı ve kuvvetler ayrılığının bulunmadığı bir toplumda anayasa yoktur." der. Türkiye'de de mevcut koşullar çerçevesinde bu anlamda anayasa yok. Yazılı bir anayasa var. O nedenle "anayasalı bir devlet", ama "anayasal bir devlet" değil.

Böyle olunca Cumhurbaşkanı'nın yeni anayasa önerisinin siyasal manevra ötesinde bir anlamı olabilir mi? Olabilmesi için Türkiye'nin önce bir "anayasal devlet" olması gerekiyor. Oysa uygulamalar tam da ters yönde.

Basında çıkan haberlere göre, AKP ve MHP ortak bir komisyon kurarak anayasa yazım çalışmalarına başlayacak. Bu süreçte 60 madde üzerinden uzlaşmaya varılan TBMM Uzlaşma Komisyonu çalışmalarından da yararlanılacak.

Komisyon'daki MHP'lilerin durumu gerçekten çok ilginç olacak. Bu üyelerde, MHP'nin Anayasa Uzlaşma Komisyonu'na verdikleri önerileri anımsayacaklar mı, yoksa "hafıza-i beşer nisyan ile malul, bizimki büsbütün malul" mü diyecekler?

Örneğin, Cumhurbaşkanı'nın nitelikleri konusundaki Anayasa 101. Maddeye ilişkin "Cumhurbaşkanı – Nitelikleri ve Tarafsızlığı" başlığını taşıyan MHP önerisi şöyleydi:

"Cumhurbaşkanı seçilenin, varsa partisi ile ilişiği kesilir ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyeliği sona erer."

Ya da "Yükseköğretim Kurumları" başlıklı MHP önerisini anımsayacaklar mı? MHP önerisi şöyleydi: "Rektörler ile üçten fazla öğretim üyesi bulunan birimlerde dekanlar, müdürler ve bölüm başkanları, üniversite, fakülte ve ilgili birimlerin öğretim üyeleri tarafından 4 yıl için seçilir. Rektörler, ilgili üniversitede en az dört yıldır görev yapmakta olan profesör unvanlı öğretim üyeleri arasından ilk turda, kullanılan oyların salt çoğunluğuyla; bu çoğunluğun sağlanamaması halinde ilk oylamada en fazla oy alan iki adayın katılımıyla yedi gün içerisinde yapılacak ikinci oylamada diğer adaydan fazla oyun alınmasıyla seçilmiş olur."

Bugün Boğaziçi Üniversitesi'nde yaşan sorunun çözümü, MHP'nin bu anayasa önerisinde yatıyor!

AKP ve MHP'nin yeni anayasa hazırlayarak yürüdükleri otoriterlik yolunu terk etmeleri ve ani bir makas değiştirerek demokrasi, özgürlük yoluna girmeleri beklenemez. Öte yandan parlamenter bir demokrasi kurmak isteyen muhalefetin bu amacı gerçekleştirmek için anayasa değişikliğine gereksinmesi olduğu açık. Bu durumda yapılacak en doğru şey, muhalefetin geniş bir halk katılımıyla yeni bir anayasa hazırlaması.

Türkiye'nin içine düştüğü bu otoriterlik cenderesinden kurtulması çok yönlü çaba gerektiriyor. Bir yandan demokrasi mücadelesi verilirken, halkın demokrasi, özgürlük, ekmek taleplerini ileri süreceği kanalları açık tutmaya çalışırken, öbür yandan AKP sonrası Türkiye'nin siyasal toplumsal alt yapısının inşası gerekiyor.

Muhalefetin yeni bir anayasa sürecini gecikmeden başlatması bu nedenle önem taşıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

İnsan hakları gününüz kutlu olsun

İnsan haklarıyla demokrasi ve hukuk devleti arasında yakın bir bağlantı var. Türkiye, demokrasiden uzaklaştıkça, hukuk devleti rafa kaldırıldıkça, insan hakları ihlalleri de artıyor. Hukuk devleti güvencesinin olmaması insan haklarını da korumasız bırakıyor

Türkiye’nin demokratiksizleştirilmesi

Siyasal iktidarın demokrasiyle bağını kopararak giderek daha fazla otoriterleşme, daha fazla şiddete başvurma yolundaki yürüyüşü bu aşamada etkili bir toplumsal direnişle durdurulamazsa, Türkiye’nin demokratiksizleşmesinin geri dönülmesi olanaksız bir noktaya ulaşması kaçınılmaz olacak

Dışarıdan içeriye mektup

Bir suç olabilmesi için suçluya, suçu işleyen kişilere gereksinim vardı. Siz seçildiniz. Siz cezaevinde bizim adımıza, vekaleten yatıyorsunuz...

"
"