AİHM’in yeni başkanı Robert Spano 3-4 Eylül günleri Türkiye’ye resmi bir ziyaret yapacak. Spano, AİHM’deki İzlanda yargıcı. Parlak bir hukukçu. 2013’ten beri AİHM’de görev yapıyor. 2020 Mayıs ayında AİHM Başkanlığı’na seçildi. 48 yaşında ve AİHM’in en genç başkanı. Bütün yeni seçilen başkanlar gibi Sözleşme’ye taraf devletlere ziyaretler yapıyor. Bu bağlamda Türkiye’ye geliyor. Spano daha önce, Türkiye’ye karşı açılan davaların görüşüldüğü 2. Daire Başkanı’ydı. O nedenle Türkiye’deki insan hakları sorunları hakkında bilgi sahibi.
Bu gibi ziyaretlerde programı ev sahibi devlet yapar. Devletin insan hakları, demokrasi konularında kamburu varsa, programı resmi makamlarla yapılacak görüşmelerle doldurur. Amaç, konuğun insan haklarıyla uğraşan sivil toplum temsilcileriyle görüşmesine olanak vermemek. Spano’nun programını bilmiyorum. Ama umut ederim ki Türkiye’deki insan hakları örgütlerinin temsilcileriyle, baro başkanlarıyla görüşme fırsatı bulur.
Spano’nun resmi makamlarla yapacağı görüşmelerin karşılıklı nezaket havası içinde geçeceği kuşkusuz. Başkan Spano herhalde Sözleşme’nin uygulanmasının öncelikle ulusal makamların sorumluluğunda bulunduğunu, AİHM’in rolünün ikincil olduğunu, AİHM ile ulusal makamlar arasında işbirliğinin önem taşıdığını, ikisi arasında bir işbölümü yapılması gerektiğini, ancak bu işbölümünün işleyebilmesi için ulusal yargının bağımsız olmasına ve etkili bir rol oynamasına gereksinim olduğunu söyleyecek. Türkiye ile AİHM arasındaki yakın işbirliğinden duyduğu memnuniyeti belirtecek. Türk yetkililer de bunları onaylayacak. Spano’nun memnuniyetini paylaşacaklar.
İş bundan sonra başlayacak. Spano, bir avukatın, Ebru Timtik’in, adil yargılanmak için açlık grevine girerek yaşamına son vermesinin hemen ertesinde Türkiye’ye geliyor. Başka bir avukatın, Aytaç Ünsal’ın açlık grevi ise sürmekte. Spano, görüşeceği yetkililere bu konuyu açıp, “Ülkenizde hukukçular adil yargılanma hakkına sahip olmak için yaşamlarına son veriyorlar. Adil yargılanma konusunda böylesine ağır bir sorun var demek ki. Sorun yargının bağımsız olmamasından mı kaynaklanıyor acaba” diye sorabilecek mi? Yoksa, “Bunlar netameli konular, ziyaretin havasını bozar. Hiç girmeyeyim daha iyi” diye mi düşünecek?
Sn. Spano “Osman Kavala, yaklaşık üç yıldır tutuklu. Kendisini susturmak için keyfi ve siyasal nedenlerle tutuklandığını ve derhal serbest bırakılmasını öngören AİHM’in kesinleşmiş kararı var. Ama uygulamıyorsunuz. Uygulamamak için yeni suçlar icat edip tutuklamayı sürdürüyorsunuz. Bu ne biçim hukuk devleti? Aynı şekilde Selahattin Demirtaş kararı. Daire kararı Demirtaş’ın siyasal nedenlerle tutuklandığını ve derhal serbest bırakılması gerektiği yönünde. Bu karar da uygulanmadı. Şimdi Büyük Daire kararını bekliyoruz. Büyük Daire’den de aynı yönde karar çıkarsa uygulayacak mısınız? Yoksa, ‘Demirtaş başka bir suçtan mahkûm oldu, artık tutuklu değil, hükümlü’ mü diyeceksiniz? AİHM’in kişi özgürlüğüne ilişkin kararlarını uygulamamak için yeni bir yöntem bulmuşa benziyorsunuz. Hemen başka bir suçtan tutukluyor ya da mahkûm ediyorsunuz. Böylece, AİHM’in verdiği kararların arkasından dolanıyorsunuz. Bu kabul edilemez” diyecek mi?
Sn. Spano yetkililerle yaptığı görüşmelerde ifade özgürlüğüne değinecek mi? “Türkiye’de ifade özgürlüğü AİHM standartlarına uymuyor. 76 gazeteci ve medya çalışanının cezaevinde olduğunu öğrendim. ‘Cumhurbaşkanı’na hakaret suçu’ nedeniyle dört yılda açılan dava sayısı 17 binden fazla. Oysa birçok Avrupa ülkesinde bu suç yasalardan çıkarıldı. AİHM içtihadı da bu yönde. Türkiye ile ilgili de birçok karar var. Türkiye’de Cumhurbaşkanı’nın aynı zamanda bir siyasal partinin başkanı da olmasının yarattığı dengesizlik, bunun ayrı bir suç olmaktan çıkarılmasını büsbütün gerekli kılıyor” demek ister mi? Ve “İstatistiklere göre, 2019 yılında AİHM, Türkiye ile ilgili olarak, ifade özgürlüğünün ihlal edildiği 35 karar kabul etmiş. 47 taraf devlet arasında Türkiye ifade özgürlüğünü en çok ihlal eden ülke” demeyi yeğler mi?
Arkasından, “Toplantı ve gösteri özgürlüğü hakkıyla ilgili olarak da sorun var. Türkiye’deki mevcut yasa polise barışçı bir gösteriye müdahale yetkisi veriyor. Polis de bu yetkiyi orantısız güce başvurarak kullanıyor. Buna gerekçe olarak da ‘önceden izin almamak’ gösteriliyor. Günümüzde ise Covid salgını mazereti kullanılıyor. Oysa, AİHM’in bu konudaki içtihadı açık. Oya Ataman kararından bu yana, önceden izin alınmamış ya da bildirim yapılmamış olsa bile, barışçı bir gösteriye polisin müdahalesi toplantı ve gösteri hakkının ihlalini oluşturuyor. Bu konuda AİHM içtihadına uyum sağlamak için yasanızı değiştirmeniz yararlı olur. Yoksa ihlal kararları çıkmaya devam edecek” şeklinde bir ifadeyi sözlerine ekler mi?
Spano’nun programına Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı ile görüşme mutlaka konulmuştur. Bu görüşmenin, AYM’nin temmuz ayında aldığı Yıldırım Turan kararının gölgesinde geçmesi beklenir. AİHM, tutuklanan iki yargıç, Alpaslan Altan ve Hakan Baş ile ilgili olarak aldığı kararlarda, tutuklamaların yasal olmadığı ve makul bir kuşkuya dayanmadığı gerekçeleriyle, Sözleşme’nin kişi özgürlüğü ve güvenliğine ilişkin 5. maddesinin ihlal edildiğine karar vermişti. AYM, yargıç Yıldırım Turan’ın tutuklamayla ilgili başvurusunu reddederken, AİHM’in bu iki kararına da değindi. Bu kararlara uymayacağını söyledi. Oysa, AİHM’in kararları bağlayıcı. Taraf devletler bunlara uymakla yükümlü. Ayrıca, AYM’nin farklı yorumu, Sözleşme’nin ihlaline yol açıyorsa, AYM, AİHM’in yorumunu kabul etmek zorunda. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi sisteminin etkililiğine bir darbe niteliğinde olan Yıldırım Turan kararına ilişkin olarak, görevi Sözleşme sistemini korumak olan Başkan Spano’nun tutumu ne olacak? AYM Başkanı’na Sözleşme’den doğan yükümlülüklerini mi anımsatacak, yoksa daha ileri gidip “Biz Koçintar kararında AYM’yi etkili bir yargı organı olarak tanıdığımızı belirttik. Ama bu mutlak değil. Aynı kararda, bunun gözden geçirilebileceğini de söyledik” mi diyecek?
Bütün bu görüşmeler kapalı kapılar ardında yapılacağından, ne konuşulduğunu öğrenemeyeceğiz. Spano’nun basın toplantısı yapıp yapmayacağı belli değil. Ama bir basın toplantısı yaparak görüşmeler hakkında basına ve kamuoyuna bilgi vermesi, saydamlık ilkesinin gereği, demokratik bir davranış olur.