8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne kadın köşe yazarlarının ilk kez eleştirel bir bakış getirdiklerine tanık olduk. Ne oldu da kadın köşe yazarları kadının sorunlarını gündeme taşımayı bırakıp, iş dünyasının tüketim toplumuna özgü promosyon kampanyalarını ve özel kutlama etkinliklerini hicvetme gereğini hissettiler. Aralarında gizli bir anlaşma yapmışlar gibi...
Erkek köşe yazarları da nedense bu konuda kalem oynatmayı pek tercih etmediler. Ne de olsa gündem yoğun. Şimdi ortalığı bulandırmanın ne anlamı var diye düşünmüşler olsa gerek. Hem de gazetelerin üçüncü sayfaları sorunlar içinde boğulan kadınlardan geçilmiyorken...
8 Mart’ın arifesinde Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi’nde Van Tamara Tiyatrosu tarafından sahnelenen “Kadın Ölüleri”ni izledim. Grubun sahnelediği bu ilk oyunun yazarı ve yönetmeni Cem Düzova. Yazar, Van Kadın Derneği’nin işbirliği ile kendilerine ulaşan yaşanmış kadınlık hallerinden derledikleri altı olayı oyunlaştırmış. Doğu ölümü kadına bu kadar mı yakınlaştırır, yakıştırır? Kahır, acı, utanç, ölüm yazgı mıdır kadın için? Van Tamara Tiyatrosu’nun tiyatro sevdalısı amatörlerinin gözlerinde kadına odaklanan bu oyunla İstanbul’a, Ankara’ya İzmir’e ulaşacak olmanın gururu okunuyor. İlk gösteride sadece on kişiye dokunabilseler de yol da uzun yolculuk da. Tiyatro gibi tüm yaşamı içine alacak bir koşuda tüm ekibin birer maratoncu olmasını diliyorum.
Kadınlık hallerinden bahsediyor oyun. Eğitimden mahrumiyet, aile baskısı, erkeğin cinsel dürtülerine alet olma, ensest ilişkiler, çocuk annelik, tecavüze uğrama, töre cinayetine kurban gitme ve daha binbir türlü halden ancak gazetelere veya sahnelere taşındıklarında haberdar oluyoruz. Gözümüze sokulmadığı sürece dünya güllük gülistanlık sanıyoruz. Bile isteye oynuyoruz bu oyunu. Ama Güller Gülistanlar vatanımız dediğimiz ama kokusunu bilmediğimiz, üzerine basmadığımız topraklarda solup gidiyor.
Irakta oldu mu Doğulu deyip, köylü deyip, Kürt deyip ötekileştirdiklerimiz yakına geldi mi de varoş, çingene, taşralı, azınlık sıfatlarıyla anılır oluyor. Eşcinseli ‘hasta’ kabul eden kadın bakanın kadını acizlikten kurtarmaya yönelik nasıl bir politikası olabilir, merak ediyorum. Ben böyle bir sorun görmüyorum deyip çıkıverirse işin içinden şaşmamak gerek.
Gözümüzden uzak olanı gönlümüzde hissetmez olduk. İstanbul’da doğmakla sıyırdık sanıyoruz. Ama o ateşin sıcaklığı alnımızı yakıyor. Sorunlarla birlikte varolduğumuzun farkında değiliz. Erkek olmakla utançtan kurtulmanın mümkün olmadığı gibi yazgıyı değiştirmek için kalemi elimize almaktan da kaçamayız.