17 Aralık 2009

Ali Taygun Hoca'nın Ardından

Yıl 1993. ATV Televizyonu’nun yeni kurulduğu dönemler...

Yıl 1993. ATV Televizyonu’nun yeni kurulduğu dönemler. Bir Numara Yayıncılık’ın patronu rahmetli Ercan Arıklı ile görüşmem sonrasında işe başlayacağım. Ercan Bey, Pazartesi günü Kasımpaşa stüdyolarında buluşalım diyor. Pazartesi sabahı eski Zafer Sineması’nın yerine kurulmuş olan stüdyoya gidiyorum, Ercan Bey beni asistanlığını yapacağım Ali Taygun’la tanıştırıyor. Ali Hoca’nın görevi Genel Prodüksüyon Koordinatörlüğü. O zamana kadar sadece tiyatrodan tanıyorum.
Ali Hoca, kanalda hem yöneticilik yapıyor, hem “Çakalların İzinde” adlı belki gerçek anlamda ilk Türk polisiye diyebileceğimiz dizinin senaryosunu yazıyor. Sanırım haftanın bir günü de Eskişehir’de derse gidiyor. Bu yoğun çalışma temposunda onu yakından izliyorum, senaryosunu printerdan alıp ilk ben okuyorum. O bilgisayarının başındayken ben çekimlerdeyim. Çekimlerin montajlanmasını heyecanla takip ediyorum. Ali Hoca her seferinde doğuma girmiş bir operatör titizliğinde işin başında. O uzun gecelerde sigaranın birini söndürüp birini yakıyor. Gerilimli ve yoğun çalışma kasedin hazırlanmasıyla sona eriyor, kasedi hemen İkitelli’ye yetiştiriyorum.
Kasımpaşa’da stüdyonun çatı  katındaki ofisimizde aksine olağanüstü bir sakinlik kol geziyor. Ali Hoca yeni bir bölümün senaryosunu yazarken yemeği filan unutup, sigara çayla uzun süreler geçiriyor masasının başında. O zaman ne bu kadar e-mail trafiği var ne de cep telefonu. Konsantrasyonunu sağladı mı kolay kolay kopmuyor.
Prodüksüyonun başındaki Görevimiz Tehlike dizisinin editörlerinden Bill Cairncross gönderildikten sonra Amerika’dan bir Türk yönetici geleceği haberi geliyor ama kendisi ortada yok. Günün birinde çıkageliyor, elini cebinden çıkarmadan bir-iki saat dolanıyor ve gidiyor. Ardından artık stüdyoda sigara içilmesini yasakladığı söylendi. Tabii Ali Hoca’nın tüm keyfi kaçtı. Bilgisayarın başına geçiyor, on dakika yazıyor, olmuyor sigara içmeye kafeteryaya iniyor. O dahil herkes ateş püskürüyor; yaratmak, üretmek mümkün değil. Bir hafta sonra o yöneticinin merkezde kalacağı, stüdyoların başında olmayacağı haberi geliyor, tabii yasak da kalkıyor. Kim dersiniz stüdyoya gelip kimseyle selamlaşıp tanışmadan eli cebinde dolaşan Türk yönetici? Murat Birsel.
Ali Taygun, 1980 sonrası birçok aydının ülkeden ve mesleklerinden kopmasına neden olan ‘Barış Davası’ sanıklarındandı ve yaşamının on yılını tiyatrodan mahrum, mahkemelerde veya tutuklu olarak geçirdi. Kilolarını hapishane yaşamına bağlardı. “Sabah kalkar, bir tencere makarna pişirip yerdim. Koğuş tüm gün siyasi tartışmalar içinde boğuşurken, ben sigaramı tüttürür, yan gelip yatardım” demişti. O bedeni ne güzel taşırdı sahnede.
Siyasi duruşunu koruyup, kısır  çekişmelere girmeyen, popülist söylemlerin peşinde koşmayan bir aydındı. Tiyatro yayıncılığında, yönetmenliğinde, oyunculuğunda, hocalığında hem ekibine hem öğrencilerine her zaman yakın, her zaman motive edici oldu.
Bu tiyatro çelebisi aramızdan hala gençken ayrıldı.

Yazarın Diğer Yazıları

Bir Avuç Gökyüzüne Bakış

Bir avuç insan; iki bin de olsak beş bin de… Yanında, yamacında, arkasında değil resmen karşısında ise sayıyla ifade edilemeyecek ölçüde bir büyüklük; bir zihniyet…

'Deliler gösteriyor körlere yolu'

Geçen Cumartesi akşamı Kocaeli Belediyesi Şehir Tiyatrosu’nun davetlisi olarak az sayıda eleştirmen dostumuzla İzmit’e Kral Lear’ın galasına gittik

Sanatçı muhafız olmaz

Klasik müzik dünyasında besteciliği ve konser piyanistliğiyle haklı bir üne sahip bir sanatçımız Fazıl Say

"
"