"Thank you!
Thank you, Tarik!
Good morning, good afternoon and good evening"
"Teşekkür ederim.
Teşekkür ederim, Tarık.
Günaydın, iyi günler ve iyi akşamlar."
1 Temmuz'da Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) Direktörü Dr. Tedros'un COVID-19 basın toplantısı için her zamanki gibi bilgisayarımın başına geçmiş yukarıdaki selamlamayı bekliyordum.
Ama başka bir ses, bir kadın sesi açılışı yaptı.
Dr. Tedros sözü aldığında ilk "teşekkür ederim"den sonra "teşekkür ederim Margaret" dedi. "Margaret" derken biraz duraksadı... Oysa izleyenler bilir, DSÖ'nün o çok renkli kültürel yapısının getirdiği zenginliği çok güzel telaffuz eder kendisi. Her isim, o ülke ya da yörenin fonetiği ile dökülür ağzından. Ama belli ki Tarık'ın gitmesine de o da benim gibi alışamamıştı ilk anda. Herkesi selamlamaya geçmeden, bu vesile ile Tarık'a da teşekkür etmek istediğini söyledi. O zaman öğrendim ki, Tarık tam 74 toplantıdır programın sunumunu üstleniyormuş.
Anladım ki, COVID-19 döneminin benim için en tanımlayıcı anlarından biri belli ki bir daha tekrarlanamayacaktı. Garip oldum.
Aslında Tarık'ı hiç görmemiştim. Ama o sakin sesi ile her basın toplantısını başlatıyor; sonra da sözü Dr. Tedros'a veriyordu. Sonrası malum, üstteki sözcükler dökülüyordu Dr. Tedros'un ağzından.
Tarık, isminin sözcük anlamı ile de çok yakışıyordu bu görevine.
Arapça kökenli bir sözcük bildiğiniz gibi. Bize zaten çok yakın. Aramızda nice Tarıklar var. Birden çok anlamı var. "Yol" anlamı var ya da "usul, tarz". Benim en sevdiğim ise, "Çoban Yıldızı/Zühre" ya da "Venüs" olanı.
Bu öyle bir yıldız ki, gemicilerin yolunu aydınlatırmış hep... Bir sabah ve bir de akşam görünürmüş. O yüzden uzun süre, iki ayrı yıldız zannedilmiş. Biri sabah yıldızı, diğeri akşam yıldızı. Daha da garibi bir süre sonra aslında yıldız değil de gezegen olduğu anlaşılmış. Venüs gezegeni.
Ne çok yüz, ne çok isim...
Tarık, aslında yıldız olmayan ama iki yıldız olarak bilinen, neden sonra gezegenliği tescillenen ve her durumda bir yol gösterici.
Teşekkürler Tarık, bugüne kadarki yol göstericiliğin için.
Dr. Tedros'un 1 Temmuz konuşması, COVID-19 pandemisinin 6. ayının bitiminde olması nedeni ile önemliydi. Bu konuşmada Dr. Tedros, bu süre içerisinde 10,3 milyondan fazla COVID-19 olgusu ve 506 binden fazla ölüm bildirildiğini, geçen hafta, yeni olgularının sayısının her gün 160 bini aştığını söyledi. Olguların artışı çok hızlıydı; öyle ki şimdiye kadar tüm vakaların yüzde 60'ı geçtiğimiz ay bildirilmişti.
Pandemi devam ediyordu. Hem de bütün hızıyla.
Geniş kapsamlı bir yaklaşımın kararlılıkla sürdürülmesi tek çözümdü.
"Her vakayı bulun, izole edin, test edin ve tedavi edin. Her teması izleyin ve karantinaya alın. Sağlık çalışanlarının donanımını tamamlayın ve eğitimlerini sürdürün. Toplulukları kendilerini ve başkalarını korumak için eğitin ve güçlendirin."
Yukarıdakilerden herhangi birinin tek başına yeterli olmadığını ısrarla belirtti. Bu yaklaşımı hayata geçirenlerin başarılı olduklarını, salgını baskı altına aldıklarını ve hayat kurtardıklarını; oysa, benimsemeyenlerin ise uzun ve zorlu bir yolla karşı karşıya olduklarını ifade etti.
Bu kararlı yaklaşımın, ülkelerde şu ana kadarki kısıtlamalarının birer ikişer kaldırıldığı bu dönemde daha da önemli olduğunu belirtti. Bu yaklaşımın yerel düzeyde hayata geçirilmesinin tüm ülke çapında yaygın kısıtlayıcı tedbirlere gerek kalmaması için gerekli olduğunu söyledi.
Ve elbette, umutsuz olmamamız gerektiğini de söyledi. Bunu da İtalya ve İspanya örneği üzerinden kısa da olsa açıkladı.
Çok çarpıcı olarak, pandemi ile mücadelenin bilimsel bir mücadele olduğunu, ancak aynı zamanda bir karakter testi olduğunu belirtti. Artık, küresel dayanışma ve insanlığın ortak çıkarları doğrultusunda hareket edilmeliydi. Tüm insanların kendilerini korumak için gereksinim duyduğu araçları geliştirmek, özellikle de bu araçların en fazla risk altında olanlara erişmesini sağlamak için ortak bir sorumluluğu vardı.
Son olarak, bu süreçte araştırma ve inovasyonun pandeminin başlangıcından bu yana oynadığı hayati role dikkat çekerken, her bölge ve ülkenin deneyim ve yaklaşımlarında olan farklılıkların ortaya konulmasının önemine değindi. Öyle ki, bundan sonra dünyanın farklı yerlerindeki zorlukları ve öğrenilen dersleri vurgulamak için basın toplantılarında düzenli olarak farklı bir bölgeyi öne çıkarmayı planlıyorlardı.
Bu konuşma benim için bir sürü "eve götür" mesajı içeriyordu.
Ülkemiz de açılma dönemindeydi. Erkendi, geçti tartışmaları içerisinde 1 Haziran itibari ile birçok sektör yeniden açılma sürecine girmişti. DSÖ'nün önemli uyarısı bu dönemde geniş kapsamlı bir yaklaşımın kararlılıkla sürdürülmesinin önemiydi.
Ben şunu anladım:
Bu dönemde, her olguyu bulmak için daha da özel stratejiler geliştirmeliyiz. Riskli gruplarla ilgili çalışmalar bunun öncüsü olmalı. Sağlık personeli, güvenlik görevlileri, otel görevlileri gibi çok insanla temas eden kişilerde ya da huzurevi çalışanları, gardiyanlar gibi risk gruplarına hizmet eden çalışanlarda bulaşmayı önleme tedbirleri yanında bu gruplarda ortaya çıkabilecek olguları da erkenden bulma stratejimiz olmalı. O olguyu bulunca da izole edip, tedavi etmeliyiz.
Temaslı izleminde birinci basamaktaki arkadaşlarımız çok gayret etti. Benim bildiğim 6 binden fazla ekip çalıştı ve hala da çalışmaya devam ediyor. Başka çare yok. Temaslıları izlemeye devam etmeliyiz. Karantinanın önemini temaslılara bir şekilde anlatmalıyız. Karantina kurallarını ihlal edenlere gerekirse kamusal alanda yaratıcı cezalar vermeliyiz. Belki de güvenli bir zamana ulaştıklarında COVID-19 ile ilgili çalışmalarda görev almalarını sağlamalıyız. Temaslılardan test alınması ile ilgili stratejimiz yeni değişti. 7. günde yaş gruplarına ve risk durumlarına göre test alınması gerekiyor. Başka ne yapabiliriz? Hepsinden test almalı mıyız? Buna elimizdeki test gücümüz yeter mi? Sahi niye test sayımız 40binlere çakılıp kaldı? Günde 100 bin testi görmek için ne yapmamız gerekiyor? Bu ve benzeri soruları sormalı, yanıtlamalıyız.
Ve sağlık çalışanlarımız...
Güven içinde olmalılar.
Onlar güven içinde olduklarını hissetsinler ki her vatandaş için pandemi döneminde güven sağlanabilsin.
Eğitimleri sürekli olsun ve güncel bilgiye en erkenden ulaşabilsinler.
Bu yolu birlikte yürüdüğümüz her vatandaşımıza ulaşmaya çalışmalıyız. Bu salgın artıyorsa, onların sorumluluğu var. Her birimizin davranışı hepimizi etkileyebiliyor. Ama elbette yönetenlerin sorumluluğu en önemlisi. Yaşadığımız ortamların güvenli hale getirilmesi talebimiz. Sonra da insanlarımızdan kurallara uymalarını bekleyelim. Anlatalım. Anlatalım... Bir "yol" bulalım.
Nihayet, Dr. Tedros'un dediği gibi bu deneyimler, iyisi kötüsüyle bizim. Biz, Çin'in, İtalya'nın ve İran'ın deneyimlerinden öğrendik ve pandemiye hazırlandık. Şimdi bizim deneyimlerimiz de başka insanlara hizmet etmeli. Bu onlara borcumuz.
Bilimsel yayın yapmalıyız. Bunun yapılmasının ortamını sağlamalıyız. Bilimsel bir mücadele tek seçeneğimiz. Bir de paylaşımcı çabalarımız. Güzel işlerimizi yaygınlaştırmalı ve yetersiz olanları da geliştirmeliyiz. Daima şeffaf, gelişmeye ve dayanışmaya açık olmalıyız.
İşte böyle...
Bundan sonraki basın toplantılarında bölge deneyimlerini dinleyeceğiz. Merakla bekliyorum.
Ve satırlarımın sonuna geldiğimde, bir başka Tarık'la ilgili yazmak istiyorum.
Ege Tıp '89 sınıf arkadaşım Tarık'a geçmiş olsun demek isterim bir kez daha. COVID-19 ön tanısı ile yattığı hastanede meslektaşlarımızın ellerinde ve güvende olduğunu biliyorum.
Bir an önce, Ege Tıp '89 Kantin WhatsApp grubunda her zamanki gibi çoşkulu ve kararlı ifadeleri ile yerini almasını bekliyorum.
Ah, bir görebilseydiniz bu hekim grubunda yazılanları. Bu kadar farklı görüş ve tartışılanları...
Bizlerle gurur duyardınız: Bu farklılıklarla hala o grupta, orada olup, hala birbirimizi sevip, sayıp, kollayabildiğimiz için. Birimizin başına bir şey geldiğinde hemen her farklılığı geride bırakabildiğimiz için.
WhatsApp grubumuza da adını veren hastanenin zemin katındaki o nefes alması zor kantinde çayın tadını alabildiğimiz, arka taraftaki atölyede teksir çoğaltırken kağıt ve mürekkep kokusunu koklayabildiğimiz, devasa amfi derslerinde tahtayı görme ve hocayı duyma konusundaki çabalarımız ve elbet sınav sonuçlarının mutlu ya da acı sonu sonrasında birbirimizi kucaklayıp, çoşku ya da üzüntüyü paylaşan kollarımız ile, beş duyumuzla algıladığımız ortak bir çevrede hep birlikte büyüdüğümüz için biraz ya da birazdan da çok aynıyız. Her birimizde birbirimizin izi var.
Akşam yıldızı ya da sabah yıldızı olabiliriz.
Ama temelde hepimiz Ege Tıp 89'luyuz; arkadaş ve meslektaşız.