Pollyanna, çocukluğumun kitaplarından biridir. Kaç kez okuduğumu hatırlamıyorum.
Eleanor H. Porter'ca yazılmış bu kitap çocuk edebiyatının klâsiklerinden biri. Kitaptaki öyküyü hepiniz bilirsiniz. Pollyanna'nın ölen babasından ona kalan "Mutluluk Oyunu"nu da.
Kitapta beni çok etkileyen bir bölüm vardır. Pollyanna'nın Dr. Chilton'un evine yaptığı ziyaretlerden birinde prizmalarla ilgili bir anlatıya, anlatıdaki o ana bayılırdım. Büyük pencereden giren güneş ışıkları prizmaya ulaşır. Işık prizmanın içinden geçince ortaya bir sihir çıkar. Odayı bir gökkuşağı kaplar.
Gökkuşağı renkleri bugünlerde çok konuşuluyor. Ve benim aklıma hep Pollyanna geliyor.
LGBTİ+ topluluğu 1970'li yıllardan beri gökkuşağı renkli bir bayrak açılıyorlar. Bu yüzden gökkuşağı onların simgesi oldu. Ancak hayatlarında bir sihir yok gibi görünüyor. Çoğunun yaşamı zor koşullar altında. Ayrımcılığın en ağırlarından birini yaşıyorlar. Uzun zamandır birçok toplumda, ülkemizde olduğu gibi, muhafazakar gruplar tarafından aile yapısının bozulmasının nedeni olarak gösteriliyorlar.
Bu durum, İstanbul Sözleşmesi'nin iptali sürecinde iyice ortaya çıktı.
Oysa, İstanbul Sözleşmesi ne der?
Toplumsal cinsiyete bağlı gerçekleşen şiddetin önüne geçilmesi gerektiğini söyler ve bu konuda yol gösterir.
Öyle bir toplum yaratın ki, şiddet ortaya çıkamasın. Bunun başlangıcının da Toplumsal Cinsiyetten geçtiğini kabul eder. Evet, toplumsal cinsiyet, bu nedenle ortaya çıkan ayrımcılıklar ve şiddet gerçektir. Bu gerçeği kabul ederek, toplumsal cinsiyetin varlığını kabul ederek başlanılmalı, der. Ve güzel bir dünya arayışındadır. Öyle hale getirin ki toplumları, herkes eşit olsun, toplumsal cinsiyet eşitliğini öyle sağlayın ki, şiddet akıllara bile gelemesin.
İşte bu noktada cinsiyet yönelimden bahseder. Bir insan hakkı olarak. Tam da bu nedenle, taraf devletler yükümlülüklerini yerine getirirken cinsel yönelim ya da cinsiyet kimliğine dayalı ayrımcılık yapmayacaklarını taahhüt ederler.
Sonrasında da, eşitlikçi bir toplum yapamıyorsan henüz, etkin korumayı sağla, doğru düzgün bir ceza sistemi oluştur, adaleti ve nihayet eşitlik ortamını sağla, der
Bunlardan hangisine karşı çıkılabilir ki?
İstanbul Sözleşmesi'nin LGBTİ+'ların haklarını koruyarak toplumun aile yapısını tehdit altında bıraktığı söyleniyor.
Evet, aile bizim için çok değerlidir. Ama ailenin kutsallığı ya da korunması kılıfı altında kadına karşı şiddetinin meşrulaştırılmasını kabul etmemiz mümkün değildir.
Evet, aile bizim için çok değerlidir. Ama her bir insanımız da. LGBTİ+'ların cinsel yönelimleri nedeni ile ayrımcılığa uğraması ya da şiddete maruz kalmasını kabul etmemiz mümkün değildir.
Ve hiçbiri diğerinin tehdidi değildir.
Tehdit, insanlarımızın korunmasız ve çaresiz bırakılmasıdır.
İstanbul Sözleşmesi'ne uyum doğrultusunda çıkarılan ve sözleşmenin iç hukuktaki izdüşümü olarak değerlendirilen 6284 Sayılı Kanunun varlığı çok önemlidir; ancak, İstanbul Sözleşmesine göre çok daha dar kapsamlı olduğunun bilindiği ve üstelik hala bazı hükümlerinin uygulanmadığı bir ortamda, tek yol İstanbul Sözleşmesinden vazgeçmemektir.
Ülkemiz, 2011 yılında hocamız Profesör Feride Acar'ın da değerli katkıları ile sözleşmeyi imzaya hazır hale getirdi. Ve nihayet, 11 Mayıs 2011 tarihinde, İstanbul'da yapılan Avrupa Konseyi Dışişleri Bakanları toplantısında imzaya açılan İstanbul Sözleşmesini, ilk imzalayan ülke oldu. Kadınların öldürülmediği, çocukların istismara, LGBTİ+ların ayrımcılığa maruz bırakılmadığı bir ülke hayali ilk kez elle tutulur hale geldi. Bu ülkenin toplumsal cinsiyet eşitliğine inanan insanları gururluyduk.
İşte bu nedenle, bir kez daha böyle bir ülke hayali için, İstanbul Sözleşmesinden çekilme kararının iptali için ısrarcı olmayı sürdüreceğiz.
Elele tutuşacağız.
Toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlandığı, cinsel yönelimin sorgulanmadığı ve hiç kimsenin ötekileştirilmediği bir dünyayı istemekten vazgeçmeyeceğiz.
Ve, o gün gelecek.
O zaman, bu güzel ülkenin bahar güneşi hepimizi saracak.
O zaman, umarım, bahar yağmurlarını ve sonrasındaki gökkuşaklarını seveceğiz.
Ve, her gelen gün bir öncekinden güzel olacak.