PKK - MİT ve Hükümet - BDP ekseninde giden barış görüşmelerine dair ihtiyatlı bir iyimserlik ile derin bir şüphecilik arasında gidip gelirken, Reyhanlı'da açılan derin çukur, çukurun kenarına köşesine sıçramış insan hayatlarının parçaları uzunca bir süre duran sessizliğimi derinden parçaladı. Buna dair hükümet tarafından gelen savaşgir bir hali çağıran sözler devam ediyor.
Bu olay kimin 11 Eylül'üdür bilinmez ama Hatay'daki kardeşlik ikliminin bir kırılması olacaktır.
Bu günlerde haberlerin içinden geçen anlar, ajanslardan akan fotoğrafların etkisi derin. Görüntülerin birçoğu duygularımızı derinden yakalayan aynı zamanda o duyguların siyaseten kullanılmasına açık bir hale sürükler.
Şu anda Reyhanlı'da insanlar canlarından can koparılmış bir derin yarığın ortasında duruyor. İş makineleri mezarları kazıyor, uzmanlar ceset parçalarını arıyor. Kimliksiz cesetlerin kimlikleri aranıyor.
Bunu defalarca hatırlamak ve hatırlatmak lazım: bu ülkede, toplumun her kesimi sonunda ölüm ve kayıp olan travmalara uğradı. Duygularının ortasından kesseniz, herkesin farklı bir yerden cerahati akıyor... O cerahat, insanı kolsuz kanatsız bırakıyor, travmaların sonrası empati giderek kayboluyor ve kutuplaşan kimliklerimiz o nokta üzerinden yeniden örülüyor. Neyin üzerine neyi koyduğumuzu bilemez hale, öfkelerimizi yönetemez hale geliyoruz.
Protestolar, mültecilere yönelik saldırılar, Özgür Suriye Ordusu bir tarafta El Nusra bir tarafta; bunların içinde ve dışında yer alan milis güçler bir tarafta... Esat hükümetinin istihbarat örgütü El Muhaberat'ın kullandığı ileri sürülen Türkiye’deki "Acilciler"den oluşan bir taşeron örgütün varlığı... Esat'tan sonra kurulması planlanan bir geçiş hükümeti pazarlığı. Rusya, Çin ve Amerika'nın bölge üzerinde birbiriyle çarpışan stratejik ve siyasi çekişmeleri. 15 Mayıs’ta ABD’ye gidecek Başbakan Recep Tayyip Erdoğan önderliğindeki büyük bir heyetin tartışmalarının ortasına Reyhanlı’nın düşmüş olmasının yanında Kuzey Irak ile ABD’nin çekincelerine rağmen imzalandığı söylenen enerji anlaşması. Hangisi ABD gündeminin ortasına oturacak?
Ortadoğu bataklığına sürüklenişimiz veya Suriye'deki stratejik savaşımız.
Bunları bir yana koyalım.
Teorik ve diplomatik düzlemde tartışılması gereken konular, canını kaybettiğin zaman önemini yitirir.
Tüm stratejilerin dışında, tüm silahlı örgütlerin dışına öldürülen insanlarımızı terazinin bir kefesine koyalım. Hatta bir dünya düşünelim. Bugüne kadar bölgede çatışmada ölenleri, yerin altına değil, yerin üstüne, anılarımızla beraber koyalım. Yerin üstüne koyduğumuz cesetleri, tüm dini kuralları bir kenara bırakarak, üst üste dizelim. Yüzeydekini görmenin ağırlığıyla, olan biteni hayal edilmesi bile korkunç, değil mi?
Ancak geldiğimiz manzara bu; topraktan arşa yükselen; toplumun her kademesinden insan kalıntısı. Eş kalıntısı, dost kalıntısı, anıların derin ağırlığı.
Sosyal medyada yayılan gaza getirici haberleri bir kenara bırakarak, bölgede olanları adım adım anlamaya çalışarak siyaset geliştirmenin zamanı gelmiştir.
Okunan haberlerin arkasını kazıyalım, olası bir histeriye kapılmadan önce ihtiyacımız olan doğru ve sansürsüz bilgi.
Çünkü ne olursa olsun iş birliği yapmama ve barışçıl karşı koyma Gandhi'nin haksızlığa karşı "silahlarıydı"...
Daha karanlık bir tablo içinde, eğer bombalar patlar ve eğer insanlar ölmeye devam ederse, savaşların maliyetini ödeyecek olan bizler ve bizlerin çocukları olacaktır.
Bugüne dair bildiğimiz ise şu: insana ve insan yaşamının devamına dair olan, bir dünyanın sözü değil, bir dünyanın insana “maliyet” olarak bakışı.